Aç tradutor Português
245,492 parallel translation
Belki de başka bir açıdan yaklaşmak gerek.
Talvez uma nova abordagem...
Şunu açıklamak daha uygun olacaktır, Gavin Belson şirketten ayrıldı.
Desculpe, o Gavin Belson deixou a empresa.
Açıkçası daha değil.
Ainda não.
Her sabah uyanıp uygulamayı açıyorum.
Acordava, vídeo chat, ia para a cama, vídeo chat.
Yatağa gidip uygulamayı açıyorum. Uyanıyorum, uygulama.
Levantava-me, tudo igual.
Erlich'e fermuarnını açık tuttuğu için kızmıştım, aynı şeyi mi yapar oldum?
Fiquei lixado com o Erlich e agora faço isto?
Düşünsenize... Vadi'nin en büyük balinası şirket açılmadan iki hafta önce sizinle çalışmaya başlıyor. Veya bizimle çalışmaya başlıyor mu desem?
Imaginem... que conseguem a maior baleia do Valley, duas semanas antes de vocês abrirem a empresa ou será que devo dizer :
Şu ana kadar yaptığım en kötü seksti. Açık arayla.
Acho que foi o pior sexo que já tive... de longe.
Hayır, sadece, kapıyı açıyordum.
Não, eu... A porta...
Aynen öyle. Sonra onlara sahte bir açılış sayfası göstereceğiz ve herkese değiştirilmiş Hoolicon uygulaması yükleteceğiz.
Mostramos-lhes uma página inicial falsa e obrigamo-las a descarregar uma versão alterada da app da Hooli-Con.
"Sanal aç köylüler için sanal mısır yetiştirin."
"Cultive milho virtual para alimentar aldeias virtuais vítimas da fome."
Şu fikir nasıl peki? Gerçekten aç olan insanlara, gerçek mısır mı yetiştirsek?
E que tal cultivar milho real, para alimentar pessoas reais?
Gözlerimin içine bak ve açıkla... - bu felaketi!
Olha-me nos olhos e nomeia a nossa queda.
Açıkçası evet.
Sabe?
Gavin Belson'un çıkardığı telefonun Keenan'ın teknolojisi ile patlamaya başlamasını kim açıklayabilir?
Quem pode dizer porque é que o telefone do Belson explodiu quando lhe pusemos a tecnologia do Feldspar?
Yüksek ihtimalle sana şirketin raydan çıktığını düşündürmüştür, ancak seni temin ederim ki çok basit bir açıklaması var. - Gerçekten var.
Ficaste a pensar que a empresa é uma confusão mas garanto-te que existe uma explicação simples para aquilo.
- Stanford! Eğer Anton'u Stanford'a görütebilirsek, direk ordaki sunucuya bağlayabiliriz, ve Fiduciated açılmadan tekrar online olabiliriz. Harika.
Se levarmos o Anton para Stanford, ligamo-lo direto ao servidor e estamos online antes de a Fiduciated abrir.
Siktir. Işıkları bütün gece açık bırakmış olmalıyız.
Devemos ter deixado as luzes acesas.
Her neyse, odamın kapısı açık. belki masamı kullanmak istersiniz falan, takılın.
O meu escritório está aberto, ponham na minha secretária ou assim...
Arka kapıyı açıp, pilleri almamı söyledin. Sonra da geri koymamamı. Yani, kimse...
Abrimos a porta para irmos buscar as baterias e como me disseste para não as guardar... ninguém...
Deponun kapısı açıldığında, bana doğru sırıtışını görünce, bir melek gördüm sandım.
Quando a porta se abriu e vi a sua cara a sorrir, pensei que era um anjo.
Sarah ve Helena ise doğurganlar, biyolojik açıdan paha biçilemezler.
A Sarah e a Helena são férteis. São biologicamente valiosas.
Biliyor musun? Ama genetik açıdan bakarsak hepimiz...
Mas geneticamente somos todas da mesma família.
- Bu görüntü, fetüsün açıklanamayan ve hızlı şekilde iyileştirdiğini gösterir.
A imagem mostra que o feto teve uma recuperação rápida e inexplicável.
Sadece duyguların bir çiçek gibi açılıyor.
- Querida, não. São só os teus sentidos a abrir como uma flor.
Dr. Leekie, Donnie'nin üzerine çok geldi ve silahın emniyeti açıktı.
O Dr. Leekie levou o Donnie ao limite e ele não tinha formação básica em segurança com armas.
O yüzden devam et bize karşı cinayet davası aç.
Por isso, força, acusa-nos de homicídio.
Sonunda açıldığımı düşünüyorum.
E acho que finalmente me libertei.
Pekâlâ, açılış törenini uzatmayalım.
Muito bem, vamos deixar-nos de cerimónias e...
Servis kapısı açılana dek bekleyeceğiz.
Teremos que esperar até que o portão de serviço seja aberto.
Bay Jukes, servis kapısı açılıyor.
Portão de serviço, senhor.
- Ben... - Açık bir şekilde son yıllarda burnumdan solurken!
- todas as coisas nos últimos dois anos.
Bu çok zor. Kötü bir açı.
Assim é mais difícil, o ângulo é mau.
Yapıcı eleştirilere her zaman çok açığımdır.
Estou mais do que aberto à crítica construtiva.
Şunu açıklayayım, kitap çalışmaları ve herkesin fikrini söylemesi sorun değil.
Às vezes, nos seminários de escrita, toda a gente diz o que pensa, não faz mal nenhum.
Favorilerim Yalancının Pokeri Kazanma Sanatı ve Büyük Açık.
Os meus favoritos são Liar's Poker, Moneyball e A Queda de Wall Street.
Yani heyecanlandığı çok açık değil miydi?
E estava tão entusiasmado.
O zaman açıkladığında kutlamak için şampanya söyledik.
Anunciaste ao jantar, celebrámos com champanhe.
Bu konuyu her seansta açıyorsun.
Fala disso em todas as sessões.
Çok nadirdir, ama kalibre ve açı doğruysa olabilir.
É raro, mas se o calibre e a trajectória estiverem certos, sim.
Vahşi ve fevri cinayetleri açıklayabilir.
Bem, isso explicaria a violência e as aparentes mortes impulsivas.
Odak noktasının pişmanlıktan adli önleme geçmesini de açıklar.
Tal como a sua mudança de foco de remorsos para contra medidas forenses.
Gördüğümüz pişmanlık ve ritüelleri açıklar.
Isso explica os remorsos e os rituais que vimos.
Hikâye açısından tuhaf.
É uma opção estranha.
Ramaniac'ı hep erkek sanmıştım açıkçası.
Sempre presumi que o Ramaniac era um homem.
Evet, geceleri klimayı kapatıyorlar.
Sim, desligam o AC depois da meia-noite.
Gördün mü? Bütün utanç verici şeylerim senin telefonunda, biliyorum. Baktığın zaman benimle acımasızca dalga geçeceksin.
Sei que as minhas cenas estão no teu telefone e se vires, não paras de me gozar.
İşin gerçeği şu ki, zaten şu anda da acımasızca dalga geçiyorsun. O yüzden kaybedecek bir şeyim yok. ayrıca potansiyel olarak bir sürü kazancım var.
Mas a verdade é que isso é o que tu já fazes todos os dias, por isso não tenho nada a perder e potencialmente tenho muito a ganhar.
Işıkları açın lütfen.
Acendam as luzes, por favor.
Acı sona kadar içinde olmak istiyorum.
Quero estar lá até ao fim.
Hali çok acıklı.
É ridículo.