Gidip tradutor Português
50,701 parallel translation
İki, oraya gidip işinizi yapacak ve onları devireceksiniz.
Segunda : vão para lá e fazem o vosso trabalho, que é derrotá-las.
Onlardan önce gidip kapatabilirsek denizaltının açık denize çıkıp sonsuza kadar kaybolmasını engelleriz.
Se chegarmos lá primeiro e a fecharmos, podemos impedir que o submarino fuja para mar aberto e desapareça para sempre.
Bayağı eğlenceliydi ama gidip köpeğimi almam lazım.
Isto foi divertido, mas tenho de ir buscar o meu cão.
- Gidip köpeğimi alacağım.
- Vou buscar o meu cão!
Çevredeki tüm resim galerilerine gidip onlara resimleri göstereceğim. Ve bakabileceğim tüm taşaklara bakacağım.
Vou a todas as galerias de arte locais mostro-lhes a imagem, para tentar absorver o máximo de informações que puder.
Sinemaya gidip film izleyelim diyor sonra sadece filmi izliyor.
Ela vai convidar-te para ver um filme e depois só quer ver o filme!
Ama önce gidip birkaç emlakçının gözünü korkutacağım.
Mas primeiro tenho que ir abanar uns verdadeiros parvalhões de uma imobiliária.
Sen kokainle burada kal, ben gidip Buddy'yi almaya çalışacağım.
Fica aqui com a coca. Eu vou tentar ir buscar o Buddy.
Peki gidip doktor getir öyleyse.
Chama o médico então.
Gidip Amiralliğe de ki, gerçi boşboğazlar diyordur ama... "Prinny'nin tek istediği çiçekler ve valsler olsa da, işin aslı Prinny aynı zamanda Amerikan gemilerinin batırılıp kurtulanların asılmalarını ve boğulanların cesetlerinin İrlanda'nın kilise duvarlarına çivilenip işbirliği yapan asilerin durdurulmalarını da istiyor."
Dizei ao Almirantado que, embora os boatos digam que o Príncipe de Gales só queira flores e valsas, na verdade, o Príncipe também exige que os navios dos estadunidenses sejam abatidos, os sobreviventes enforcados, os cadáveres dos afogados pregados aos muros das igrejas da Irlanda
Hayır, hanımefendi istediği gibi gidip gelebilir.
Não, a senhora é livre de entrar e sair quando quiser.
- Gidip yollayayım.
Vou chamá-la.
Gidip ellerini yıka.
Vai, e lava as mãos.
- Gidip biraz uyu.
Ide dormir.
Sopa taşıyıcı efendini kaybettiysen gidip kulüp binasına sor.
Carregador... se perdestes o vosso amo, ide ao clube e perguntai.
Carlsbad'a gidip benim için şöyle de Nootka Boğazı'nın hakimiyetini teslim edeceğim ülke Fort George'tan Canton'a kadar kürk ve çay ticaretindeki inhisarını bana sunacak olandır.
Bem, diga à Carlsbad... da minha parte parte... que cederei a soberania do Estreito de Nootka a qualquer nação que me ofereça o seu monopólio... no comércio de peles por chá desde Fort George até Canton.
Roadhouse'a gidip Billy orada mı diye bakmalısın.
É suposto ires ao Roadhouse e veres se o Billy lá está.
Köşedeki hırdavatçıya gidip eldiven rafını buldum ve hakikaten de sadece sağ elin olduğu açık bir paket vardı.
Então, dobro a esquina e vou à loja de ferragens, encontro a prateleira com as luvas. E, como ele disse, lá está a embalagem aberta só com uma luva da mão direita.
Hemen kasaya gidip paketi tezgâhtara uzattım ama o şöyle dedi :
Vou à caixa, coloco a embalagem para o empregado, e ele diz,
Ben gidip ocaklara bakayım.
Eu vou verificar as caldeiras.
Hadi, gidip kazanalım şunu.
Vamos lá vencer isto.
Sen gidip o kıçını oturman gereken yere koyacaksın, Badi'ye de buraya gelmesini söyleyeceksin!
Vá sentar-se na merda do lugar designado para si e quero que diga ao Badi para voltar para aqui!
Siz gidip arkadaşlarını öldürüyorsunuz.
Então, vocês avançam e matam o amigo deles.
Keşke seninle merkeze gidip bakabilsem.
Gostava de poder ir até à cidade contigo e ver.
- Hayır, ikinci olarak bir nalburda çalışıyor ve oraya gidip ondan boya alacağım.
- Não, segundo, ela trabalha numa loja, eu vou entrar e comprar a tinta dela.
Sahip olduğu tek ailesi biz gibiyiz. Gidip de Norma'nın yanında yaşayamaz.
Sinto que somos a única família dele e sei que ele não pode viver com a Norma.
Belki gidip kapılarını çalsan seni içeri alabilirler.
Mas porque não lhes bates à porta? Talvez te acolham.
Ayrıca gidip kendine bir iş bulmalısın.
Precisas de arranjar um emprego.
- Gidip değiştireceğim. - Hayır!
- Vou-me trocar...
Ben de bizzat gidip imzalamalıyım.
E eu tenho de assinar pessoalmente.
Aralarında gidip gelemiyoruz bile değil mi?
Nem sequer podemos mover-nos entre eles, certo?
Biz dünyalar arasında gidip gelemiyoruz.
Não podemos mover-nos entre mundos.
Neden gidip ona sormuyorsun?
Porque não vais perguntar-lhe?
Ben gidip konuklarımı kontrol edeceğim.
Vou ver dos nossos hóspedes.
Gidip onu bulacağım.
Vou procurá-la.
Karakola gidip ifade vermen gerekiyormuş.
Quer que vás à esquadra fazer uma declaração.
Gidip birkaç soru mu sorayım?
Quer que vá fazer perguntas?
Utanıyorsan gidip senin için Imodium alabilirim, olur mu?
Se tiveres vergonha, eu vou comprar-te Imodium.
Banyoya gidip ıslak mendil görürsen, yeşil ışık.
Se houver toalhetes na casa de banho, tens luz verde.
Şimdi gidip kenarında kaymaya çalışacağız.
- Vamos treinar noseslides.
- Biz de birlikte gidip o mu diye bakacağız.
Vamos todas, lá para ver.
Beraber tiyatro salonuna gidip birkaç işi halledelim demiştik ki...
Íamos juntos até ao teatro. E... para tratar dumas coisas e depois...
Sen gidip uzansana, biraz dinlen.
Por que não te vais deitar para descansares?
Ben gidip tatlıları getireceğim, Dean sen de muhabbeti biraz düzelt sana zahmet.
Vou buscar a sobremesa. E Dean, talvez possas limpar isso, só um pouco.
Müsaadenizle, ben gidip birkaç fotoğraf çekeceğim.
- Perdão, vou tirar umas fotos. - Claro.
- Gidip çantamı alayım.
Vou buscar a minha mala.
Gidip dedektiflik yapıyorum, tamam mı?
Eu fiz o meu trabalho.
Bomboş sinemada gidip bir yabancının yanına oturan manyaklardan mısın?
És um daqueles malucos que se senta ao lado de um desconhecido num cinema vazio?
Neyse ki birazdan kendi yolumuza gidip yine birer yabancı olacağız.
Ainda bem que só temos mais um minuto juntos antes de voltarmos a ser estranhos.
Bence yarın oraya gidip kadını bulmamıza yardım edecek biri var mı, soralım.
Vamos lá amanhã e vemos se alguém nos ajuda a encontrá-la.
Gidip yardım getireceğim.
Vou buscar ajuda.