English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ G ] / Güneşte

Güneşte tradutor Português

439 parallel translation
Zıpkınların uçlarında, fok derisinden çizmeler güneşte kuruyor.
Nas pontas dos arpões, as botas de pele de foca secam ao sol.
Atları güneşte bekletme, duydun mu?
Não quero os cavalos ao sol, ouviu?
Size söyleyebileceğim tek şey... onu güneşte tutun ve bolca kaymak ve tereyağı verin.
Não há muito mais que Ihe possa dizer... excepto mantê-la ao sol e dar-lhe bastantes natas e manteiga.
Dün fazla güneşte kalmış olmalıyım.
Devo ter apanhado demasiado sol, ontem.
Güneşte çok fazla kalırsan, yanarsın.
Um sol destes em demasia provoca queimaduras de terceiro grau.
Güneşte bıraktığım bir kaç resmim vardı. Kusura bakmazsanız çıkıp bir göz atacağım.
- Tenho de ir ver das minhas chapas.
Sancaklar rüzgarda dalgalanıyor, güneşte yanmış erkekler coşkuyla şarkı söylüyor, Atlar sıçrıyor, ayakkabılar vuruyor!
Estandartes esvoaçando alegremente, homens bronzeados cantando energicamente, cavalos empinando-se...
Kafamı dinlendireceğim. Sabahleyin uyandığımda bu rüya doğan güneşte kaybolan buğu misali yitip gidecektir.
Repousaria e o sonho estaria esquecido pela manhã... como as estrelas com o sol nascente.
Güneşte yatmış uyuyor, çok da rahat.
Estendido tranquilamente ao sol.
Güneşte fazla kalmış olamaz. Sanki şokta gibi.
Está em estado de choque.
- Haline bak! - Güneşte hemen kurur!
Não te preocupes, isto seca com o sol.
Güneşte çok uzun yol gelmişsin.
Ficou muito tempo ao sol.
Üstelik şimdi bu tatsız barış zamanında kaval dinleyip *, güneşte kendi gölgemi seyretmeye, çarpıklığıma yanarak vakit geçirmeye hiç niyetim yok.
Eu, Pois eu, neste ocioso e mole tempo de paz, não tenho outro deleite para passar o tempo afora a espiar a minha sombra ao sol e cantar a minha própria deformidade.
Güneşte yanmış.
Ela está queimada.
Suda batmaya ve güneşte boğulmaya gidiyorum.
Desculpem-me, vou mergulhar na água e inundar-me de sol.
Hem de güneşte bronzlaşmışsın.
Também estás muito bronzeada.
Deniz kıyısına bir kız getirmişti. güneşte yanmasını sağlamıştı sonra o soyulmaktan perişanken, sıcak bir ıstakoz gibi onu atmıştı.
Ele levou uma garota para a praia, fê-la tomar sol... e quando ela estava descascando ele deixou-a como uma lagosta.
Güneşte otur.
Sente-se ao sol. |
Eskilerin dediği gibi, Güneşte yanmış mürettebat, mutlu mürettebattır!
A tripulação bronzeada ê mais feliz! Velho ditado da Marinha!
Charles, domatesler güneşte olgunlaşırken niye inek gibi çalışıyorsun?
Charles, Por que se aborrecer estudando enquanto os tomates estão amadurendo sob o sol?
Güneşte uzanmak, palmiyeler, uçan balıklar...
Banhos de sol, palmeiras, peixes-voadores...
Tek yol doğruca yukarısıydı bu yüksek, beyaz sokakların yukarısı güneşte, gökyüzünde alev almış dev bir canavarın büyük beyaz bir kemiği gibiydi.
A saída era sempre a subir a subir pelas ruas íngremes e brancas ao Sol, como um osso branco de uma gigantesca criatura que tinha pegado fogo no céu.
Babamın kaftanı ipekten, miğferi altından ve mızrağı güneşte altın gibi ışıldar.
O pai usa uma capa de prata e um capacete dourado... e sua lança brilha como ouro no sol.
Seni, o taş canavarın üzerinde güneşte küçük bir oyuncak gibi parıI parıI parlarken Roma'ya ilk kez girerken gördüğüm anda Sezar'ı öyle kıskandım ki.
Desde o primeiro instante em que te vi a entrar em Roma naquele monstro de pedra a brilhar ao sol... ... invejei muito César.
Hiçbir şey, hiçbir kimse güneşte daha fazla parlayamaz.
Nada, ninguém, pode brilhar mais ao sol.
Belki bugün fazla güneşte kaldın.
Talvez tenhas apanhado sol a mais, hoje.
Kürkle. Güneşte.
Com um casaco de peles.
Anlaşılan güneşte iyice yanmışsın.
Estás muito morena.
Neden şemsiye kullanıyorsun bu güneşte.
- Para que ser o guarda-chuva? Está sol! - Há um motivo para tudo.
Gördün mü, güneşte çok kalmış.
Vê? Está em brasas.
Herkesten önce ve sonra, güneşte yanardı.
Estava bronzeado antes e depois de qualquer pessoa.
Güneşte saçları yün gibi yumuşacık olurdu.
E ao sol o cabelo dele tornava-se uma nuvem.
Güneşte uyuklayan köpeğini uyandırdığı için sokakta öksüren adamın tekiyle kavga eden adamsın sen.
Já discutistes com um homem por tossir, porque ele acordou vosso cão que estava a dormir ao sol!
Güneşte Kızaran, tenimi güneşten korumayı öğretti.
O Chama Rubra ao Sol ensinou-me a proteger a pele branca do Sol.
Meğer bazı yerlilerin ciltleri de güneşte yanarmış, Güneşte Kızaran'ınki gibi.
Poucos sabem que alguns índios, como o Chama Rubra, queimarão o próprio ser.
Güneşte Kızaran'a, Gölge'ye ve diğerlerine kızma, oğlum.
Não te zangues com o Chama Rubra, com o Sombra e com os outros.
- Güneşte Kızaran?
- E o Chama Rubra?
- Güneşte Kızaran da mı?
- O Chama Rubra ao Sol?
Tüm gün ve gece güneşte kal güneş tekrar çıkana kadar.
Tu ficar ao sol o dia todo, a noite toda até o sol voltar outra vez.
Askerler güneşte çıplak yattı 2.000 yıl önce.
Os soldados ficaram nus ao Sol há 2000 mil anos.
Hawaii'ye gideriz. Güneşte iki hafta.
Vamos passar duas semanas no Sol do Havai.
- Güneşte çok kaldın.
- Apanhaste foi sol a mais.
Güneşte.
No Sol.
Güneşte daha fazla kalırsan, kendini daha iyi hissedersin.
Se estivesses mais tempo ao sol, sentir-te-ias melhor.
Güneşte
Ao sol Como uma criança é a tua criança
Deniz suyunda bekletilmiş ve güneşte kurutulmuş çeyrek inçlik deriden yaptı.
fez este colete de couro encharcado em salmoura e seco ao sol.
Güneşte kalmasın diye.
Para o manter à sombra.
Rahatına bak. Güneşte oturmaya itirazın var mı?
- Importa-se de se sentar ao sol?
Dün fazla güneşte kaldım herhâlde.
- Se calhar apanhei muito sol.
Güneşte uzan.
Deite-se ao Sol.
Güneşte
Ao sol

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]