Always on time перевод на турецкий
427 параллельный перевод
He was always on time before.
Hep zamanında gelirdi.
I'm always on time.
Cok dakikimdir.
Probably because you're always on time.
Yüksek ihtimal tam zamanında geldiğinden dolayı.
The stage is due at 3 : 00, and it's always on time!
Sahne 3'e kadar sürüyor ve her zaman dakiktir.
Well, you know Daddy. He said 5 : 30, and he's always on time.
Babanı bilirsin. 5 : 30 dediyse zamanında gelir.
- and I'm always on time...
-... hep saatinde varırım.
He's always on time.
Hep vaktinde gelirdi.
One is always on time!
Tam zamanında.
- I'm always on time.
- Ben çok dakiğimdir.
"For payment and death, one is always on time!" Come on.
"Para ödeme ile ölüm, biri daima zamanındadır!" Hadi ama.
I'm always on time.
Hep zamanında yetiştim.
He was always on time.
Hep vaktinde gelirdi.
Always on time, just like a Milanese.
Tıpkı bir Milano'lu gibi dakiktir.
- I'm always on time.
- Ben hiç geç kalmıyorum.
Icar's always on time.
Icar bunu asla yapmazdı!
Don't worry, our director is always on time.
Merak etmeyin, müdürümüz dakiktir.
He was always on time, every morning.
Hep zamanında burada olurdu,... her sabah.
Always fair and always on time.
Her zaman adil ve sözünün eri.
When he worked here, he was always on time and reliable.
Burada çalıştığında hep dakikti ve güvenilirdi.
Ms. Tae. From the very first time I met you... when I had to take President Joo over to your apartment building... I've always been on your side.
Seninle ilk karşılaştığımızda ve Başkan'ı yurda ilk getirdiğimde senin tarafını tutuyordum.
Don't you always get your money on time?
Her zaman paranızı almadınız mı?
I've always looked on Christmas as a good time... a kind, charitable, forgiving, pleasant time.
Noel'i daima güzel bir gün olarak görmüşümdür yardımseverlik, merhamet dolu, eğlenceli bir gün.
Yes, I know we've always pretended to, but I knew what was going on all the time.
Evet, hep şaka olarak bahsettiğimizi biliyorum. Fakat olanı biteni baştan beridir biliyordum.
Nobody has lived there for a long time, except Angu Ayah... who's always been there and stays on as caretaker.
Hep burada yaşamış ve hademelik yapmış Angu Ayah'ın haricinde, burada kimse uzun bir ömür yaşamamıştır.
I always do on Christmas Eve, and each time I fall in love.
Noel arifesi hep ağlarım, bir de her aşık oluşumda.
You always wanted to buy things on time.
Hep taksitle alışveriş yapmak istiyorsun.
All of us on this earth, know that there is a time to live,... and that there is a time to die, yet death is always a shock to those left behind.
Hepimiz biliyoruz ki yaşanacak bir zaman olduğu gibi, Öleceğimiz bir zaman da vardır. Yine de ölüm her zaman, geride kalanları sarsar.
Miwa always complain him, never come on time.
Miwa, Taguchi'nin randevulara hep geç kaldığından dert yanardı.
Always pleased to see you, Mr. Cummings, on time...
Tabii zamanında.
But if you tell me about the machine we won't always be working on the company's time.
Ama bana makinayı anlatırsan hep şirket için çalışacak değiliz.
But as I said before, we won't always work on the company's time, will we?
Ama daha önce dediğim gibi, hep şirket için çalışmayacağız, değil mi?
To India, to Japan, to Afghanistan to God knows where, and it was also a life that he led for a long time... but you... You, on the other hand, have always lived in the city, just a stone's throw away.
Hindistan'a, Japonya'ya, Afganistan'a Tanrı bilir başka nerelere, bu uzun süredir aradığı hayattı ama sen her zaman şehirde yaşadın, bir taş atımı uzaklıkta.
You're always right on time.
Çok iyi bir zamanlaman var.
Did the accused always settle his accounts with you on time?
Sanık hesabını zamanında öder miydi?
I selfishly thought there was always time on my side.
Bencil bir şekilde, daima zamanın benden yana olduğunu düşünmüştüm.
He always spent time on the playing field, in dancehalls.
Bütün zamanını oyun sahasında ve dans salonlarında geçirirdi.
He's always right on time and always mad at his wife!
Her zaman dakiktir ve karısına da her zaman kızgındır!
I always drink on duty. I can't afford to in my own time.
Yoksa bana görev başındayken içmediğinizi mi söyleyeceksiniz?
You're always right on time with the damn thing.
Her zaman dakiksin, kahrolası.
Under the fashions... which cancel themselves and are recomposed on the frivolous... surface of contemplated pseudo-cyclical time, the grand style of the epoch is... always to be found in what is oriented by the obvious... and secret necessity of revolution.
Sahte devirli zamanin gösterisinin yüzeysel yüzeyinde gelip giden modalarin ardinda, bir çagin büyük tarzi, devrim için gizli fakat yine de belirgin olan ihtiyacin elinde tuttugu seylerde bulunabilir.
Our laws don't forbid that, and I have always paid my taxes consciensciously and on time.
Bizim yasalarımıza göre bu haram değil, üstelik vergilerimi hep dürüstçe ve zamanında ödedim.
Every time you're on a job... you always return like this
ne zaman işten dönsen.. bu şekilde oluyorsun sorun nedir?
She always leaves the time on the note.
Gittiği zamanı her zaman bir nota yazar.
You always pay on time.
Hep zamanında ödüyorsunuz.
Because there's nothing more annoying than a little blue-eyed saint with perfect teeth who's always on time, never has a messy room.
Yani ne yaparsam yapayım, Annabel benden nefret etmeye devam edecek.
Go on living one day at a time just like we always done.
Günleri tek tek yaşayıp devam edeceksin, hep yaptığımız gibi.
When someone's behind you on skis trying to put a bullet in your back, you don't always have time to remember a face.
Kayarken arkadan biri seni vurmaya çalışırsa genelde suratını hatırlayacak zamanın olmaz.
One copy at a time always, except for inscriptions on monuments for a tiny readership.
Bir seferde bir kopya ile genelde çok az kişiye ulaştılar ve sınırlı kaldılar.
Dad was always out on bail in time for breakfast.
Babam her zaman kefaletle serbest bırakılıp kahvaltıya yetişirdi.
I always get there on time.
Hep zamanında yetişirim.
You know of all the relationships I'll look back on in 50 years'time I'll always remember this one.
Biliyor musun 50 yıl sonra geri dönüp baktığımda bütün ilişkilerim içinde bunu daima hatırlayacağım.
on time 66
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to die 52
time to go home 94
time flies 78
time to wake up 54
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to die 52
time to go home 94
time flies 78
time to wake up 54
time is running out 68
time is money 74
time is of the essence 71
time is up 41
time to go 627
time travel 83
time to sleep 29
time's up 595
time to eat 55
times are tough 45
time is money 74
time is of the essence 71
time is up 41
time to go 627
time travel 83
time to sleep 29
time's up 595
time to eat 55
times are tough 45
time is 18
time will tell 62
times are changing 28
times a week 28
time for bed 134
times in a row 26
times before 18
times change 49
times a day 121
times over 33
time will tell 62
times are changing 28
times a week 28
time for bed 134
times in a row 26
times before 18
times change 49
times a day 121
times over 33