And opportunity перевод на турецкий
3,120 параллельный перевод
We have motive, means, AND opportunity.
Sebebimiz ve aynı zamanda uygun durumumuz var.
I have tried to be fair to You and your girl. I gave you every opportunity to escape.
Ben adil olmayı deniyorum ve sen anlamazsın
And he never missed an opportunity...
Ve o fırsatı asla kaçırmadım...
And here was a man who had an opportunity to have what, at that young age, you thought was an extraordinary life, and he was saying, "I'd rather not. Please go away."
O yaşta sıradışı yaşamın hudutunda buna sahip olacak birisi vardı ama bunu elinin tersiyle itiyordu.
No opportunity to honor and respect yourself.
"Kendini onurlandırmaya ve kendine saygı duymaya fırsatın olmaz."
And also thank you for the opportunity for having me dance.
Ayrıca bana dans etme fırsatı verdiğiniz için de teşekkürler.
The opportunity came up and I took it.
Bir şans doğdu ve ben de kullandım.
"And if there is such a thing, it surely requires opportunity."
Ve böyle birşey varsa, fırsata ihtiyaç vardır.
I'm just glad for this opportunity. And I just wanna to thank you.
Bu fırsatı tepmek istemiyor ve sana teşekkür etmek istiyorum.
Paul Raymond faces a new challenge and a new opportunity.
Paul Raymond yeni meydan okuma ve yeni bir fırsat ile karşı karşıya.
Take this opportunity, and you let her go.
Bu şansını kullan ve kızı bırak.
So you now have the opportunity and the motive.
Yani, artık elimizde hem cinayeti işleme fırsatı hem de nedeni var.
Michael had been given an opportunity to turn his life around, and all he had to do to make it happen was to get
Michael'a hayatını düzene sokması için bir fırsat sunulmuştu ve tüm yapması gereken ailesinin imzalarını almaktı.
And that's when Lindsay found an opportunity... - I'll do it.
İşte o anda Lindsay, fotoğraf skandalını çarpıtmak için...
And I'm incredibly grateful for the opportunity.
Evet efendim. Bu fırsatı tanıdığınız için son derece minnettarım.
I'd like to watch the both of you address those poor, wonderful children and their very supportive parents when you tell them that they have no shot at the National Bee or an opportunity to meet "The Big Man."
Sizin oradaki çocuklara ve onların destekleyici ailelerine Ulusal yarışmaya katılmak için ve "Büyük Adam" la tanışma fırsatlarının kalmadığını söylerken sizi izlemek istiyorum.
And a boy with his affliction should be grateful for the opportunity to marry the most beautiful woman in the kingdoms and remove the stain from his name.
Bu hastalığa sahip bir çocuk da krallığın en güzel kadınıyla evlenip lekelenen adını temizleme fırsatı için minnettar olmalıdır.
I had the opportunity to sit down with Mrs. Michaels and talk about her story.
Bayan Michaels ile oturup öyküsü hakkında sohbet etme fırsatı buldum.
That's it. I was being nice and I was giving you the opportunity
Hoş görünmek için bir araya gelip hareketlerini..
I have only a small window of opportunity for Bombshell, and I will not have it closed.
Bomba için çok küçük bir fırsatım var ve bu fırsatı kaçırmayacağım.
Ladies and gentlemen, we'd like to take this opportunity to remind you that the use of cell phones and other recording devices is not only permitted, but encouraged.
Bayanlar, Baylar, cep telefonlarının ve diğer kayıt cihazlarının kullanımının sadece mümkün olduğunu değil aynı zamanda teşvik ettiğimizi de sizlere hatırlatmak isteriz.
And I come to you, with kindness and charity in my heart, to offer you the opportunity to prosper, to take refuge in
Tanrı sana nasıl ulaşacak? İyilikle ve Tanrı sevgisiyle. Sana barınak veriyor ve kendini geliştirmek için sana fırsat sunuyor.
And this is a good opportunity.
Ve bu iyi bir fırsat. Değil mi?
Write what you know, and when two government agents asked about my ring, I saw an opportunity.
Zaten bildiklerimi yazdım, sonra iki devlet ajanı.. .. yüzük için kapıma gelince, bir fırsat gördüm.
When "Supers" Ian Sparks and Lady Heavenly were captured, Matanza seized the opportunity to fake his own death, allowing him to continue his murder spree with the aid of his son Sledge.
"Süperler", Ian Sparks ve Lady Heavenly yakalandıklarında Matanza, oğlu Sledge'in cinayetlerine yardım etmesiyle sahte ölümünü gerçekleştirme fırsatı yakalamıştı.
And it's a great opportunity.
Bu harika bir fırsat.
You've left the child alone and, though we need no longer bind her to her bed, she may still run from us, given the opportunity.
Çocuğu yalnız bıraktın...,... ve onu yatağa bağlamaya gerek yok artık. Eline geçebilecek bir fırsatta hala bizden kaçabilir.
India is the fastest growing market and I want to maximize every opportunity.
Hindistan'ın en hızlı büyüyen pazarı ve ben her fısatı en üst düzeye çıkarmak istiyorum.
This could have been a huge opportunity for me, and you ruined it.
Çok büyük bir fırsat geçti elime ama sen mahvettin bunu.
Throughout history, whenever barbaric poisons have taken hold and evil seems poised to flood the Earth, heroes have always risen up, willing even to sacrifice themselves that future generations have the opportunity to seek peace.
Tarih boyunca ne zaman yeryüzünü kötülükleriyle istila etmeye kalkan barbarların sayısı artmaya başlasa gelecek nesillerin huzuru için kendilerini feda etmeye hazır kahramanların sayısı da o kadar artmıştır.
It's the freakin'midterms and isn't she gonna take this opportunity to expand her role in the White House? " Or whatever he might say.
"Dönem ortasındayız ulan, Beyaz Saray'daki rolünü yükseltmek için..." "... bu fırsatı kullanmayacak mı? " Falan bir şeyler derdi.
What happens if an exciting business opportunity arose and I'd taken it off?
Ya önemli bir iş çıkarsa ve üzerimde takım olmazsa ne yapacağım?
Because of you, Pablo left his compound and gave us the opportunity to arrest him and recover the engraving plates.
Sizin sayenizde, Pablo yerleşkesini terk etti, bu da bize onu tutuklayıp para kalıplarını geri alma fırsatını verdi.
What, and miss the opportunity to have you turn the screws to me?
Ne, bana sert davranma şansını kaçırsamıydım?
And because Dorian Creech is a three-time gold medalist of D-bags, he relished the opportunity to take you down.
Dorian Creech pislik olduğu için üç kere altın madalya aldığından seni alaşağı etme fırsatı hoşuna gitti.
And then, I don't know, I got what I thought was a great opportunity in I.T.
Sonra müthiş bir fırsat olarak düşündüğüm yazılımcılık işine girdim.
And I wanna take the opportunity to say publicly that we categorically condemn any use of violence whatsoever, or intimidation.
Yeri gelmişken, halkımız bilsin, şiddet ve kaba güç kullanımlarının her türünü tamamıyla kınıyoruz.
The knowledge that I'm giving you this gift... this opportunity to transcend your everyday suburban existence... and have sex with a fucking rock star, thereby giving you a story... for years to come, that's the fun bit. I don't know, man.
Sana bu hediyeyi verme fikri, banliyöde yaşadığın her günü aşma fırsatı ve bir rock yıldızıyla seks yapma hikâyesi sana yıllarca akşam yemeklerinde çok büyük bir üstünlük sağlayacak, işte benim için eğlenceli kısmı burası.
I would hope that you might recognise that as an opportunity to assert the sanctity of that childhood and to be merciful.
Umarım bu davayı merhametli olmak ve çocukluğun verdiği kutsallığı savunmak için bir fırsat olduğunu anlayacağınızı umuyorum.
And that finally, when presented with the opportunity, he even now refuses to deny it.
Ve son olarak ona bir fırsat sunulduğunda bile hala bunu yaptığını inkar etmiyor.
You had a golden opportunity and you folded.
Muhteşem bir fırsatın vardı ama sen elinle ittin.
If everyone thought Calvin Norburg had lost his mind, Vikash Nayar saw an opportunity and seized it.
Herkes Calvin Norburg'ün aklını kaçırdığını düşünüyorsa Vikash Nayar bir fırsat görmüştür ve bunu değerlendirecektir.
And my gut tells me to give you this opportunity.
İçgüdülerim bu fırsatı sana vermemi söylüyor.
And she grabbed the opportunity to entice Ram.
Ve o Ram'ın aklını çelmek için fırsat yakaladı.
All I'm saying is that we've been given an opportunity and I just don't want it to change us.
Tüm söylediğim elimize bir fırsat geçti ve bunun bizi değiştirmesini istemiyorum.
The opportunity to guide and support, and in many ways, direct a life.
Bir hayatı yönlendirme, destekleme ve birçok yol kullanarak ; yönetme fırsatı.
We'll have a window of opportunity to catch him and that window will close.
Onu yakalamak için bir fırsatımız olacak ve bu fırsatı kaçıracağız.
And I thank all of you for allowing us this opportunity to honor the artists and the arts, not through a battle,
Hepinize, bize bu imkanı verdiğiniz için teşekkür ederim. Bu basit bir yarışma değil, bizi bir araya getiren kelimelerle ve resimlerle buluşturan çok özel bir etkinlik oldu.
And when a new opportunity presents itself, you have to go for it.
Yeni bir fırsat kendini gösterdiğinde, onun için mücadele etmelisiniz.
You will be given an opportunity to earn back your money and cell phone privileges.
Paranızı ve cep telefonu hakkınızı kazanma fırsatı verilecek size.
She's 18 and this is a great opportunity but if something happens to her while she's in New York, I will never forgive myself.
18 yaşında ve bu onun için harika bir fırsat fakat New York'tayken başına bir şey gelirse kendimi asla affetmem.
opportunity 111
and over time 22
and out of nowhere 19
and only then 44
and one more thing 220
and out 96
and one night 37
and one last thing 30
and over here 54
and one time 28
and over time 22
and out of nowhere 19
and only then 44
and one more thing 220
and out 96
and one night 37
and one last thing 30
and over here 54
and one time 28
and over there 37
and only you 38
and on the other hand 23
and only 43
and once again 116
and one for me 24
and one by one 23
and one more 22
and one for you 40
and once 34
and only you 38
and on the other hand 23
and only 43
and once again 116
and one for me 24
and one by one 23
and one more 22
and one for you 40
and once 34