Bring him перевод на турецкий
9,932 параллельный перевод
♪ Let us bring Him silver and gold ♪
# Bize gümüş ve altın getirmiş #
You have to bring him back.
Onu geri getirmelisiniz.
We thought it would be best to bring him in.
- Evet. En iyisi onu çağırmak diye düşündük.
We can't bring him back.
Onu geri getiremezdik.
'Bring him.'
Getirin onu.
There'll be enough power to bring him... back, but not enough power to keep him here.
Onu geri getirmek için yeterli enerji olacak ama burada tutmak için yeterli enerji olmayacak.
We'll bring him.
Onu da götürüyoruz.
With those, I'll bring him back.
O mesajlarla, onu geri getireceğim.
If you find him first, bring him to me.
Onu önce sen bulursan, bana getir.
Ragh! He will, and I'll be the one to bring him home.
Dönecek ve onu eve döndüren ben olacağım.
Please, help me bring him home.
Lütfen, yardım et de onu tekrar eve getirelim.
Let's bring him back and find out.
Onu geri getirip öğrenelim hadi.
They'll bring him home.
Onu eve getirecekler.
- I didn't actually see them bring him in.
- Gerçekte onu içeri sokarlarken görmedim.
So you're just gonna bring him to America?
Yani onu öylece Amerika'ya mı götüreceksin?
Help you take a Malian boy out of Africa and bring him to the suburbs?
Malili bir çocuğu alıp Afrika'nın dışında banliyölere götürmek yardımcı olmak mı demek?
- Are we going to bring him to the institute?
- Onu da enstitüye getirecek misiniz? - Hayır.
Bring him East.
Onu Doğu'ya getirin.
Why bring him up to me now?
Neden şimdi onu bana getirdin?
Why'd you bring him into the country?
- Buraya neden getirdiniz?
So you can bring him back to us?
Luke'u bize geri getirebilir misiniz?
I mean, why did Luke's frustrations bring him here, instead of storming out of the house and lighting up a cigarette?
Neden Luke'un hayal kırıkları onu bu noktaya getirdi? Evden hiddetle ayrılıp sigaraya başlaması gerekmez miydi?
Or-or you can bring him here.
Ya da bebeği buraya getirebilirsin.
Well, the weapons alone in this truck are enough to bring him in, Sam.
Sadece buradaki silahlar bile onu tutuklamaya yeter, Sam.
Is it time to bring him in? I think it is.
- İşe alma zamanı geldi mi?
Robert will find Joe and he'll bring him back.
Robert Joe'yu bulup geri getirecek.
Once he's finished eating, bring him home.
Yemeğini bitirdiğinde onu eve getirin.
Will you bring him to me?
Onu bana getirir misin?
But to bring him home
Onu eve getirip karşıma çıkarman...
When you are better, I'll find him and bring him to you.
Daha iyi olduğunda, onu bulup sana getiririm.
I bring him. And I need the cash.
Ve bana da nakit lazım.
I'll bring him out.
Onu getireceğim.
Isn't there any way we could bring him back?
Onu geri getirmenin bir yolu yok mu acaba?
Bring him back into the fold.
Onu saflarına geri çek.
At least this way we can try to bring him back.
Geri getirmeyi deneyebiliriz. Ben yapalım derim.
I'll bring him in.
- Onu tutuklayacağım.
So, you didn't bring him back then?
Yani seninle gelmedi mi?
Okay, bring him up.
- Tamam, çıkarın!
The unsub knew that grabbing an FBI agent's daughter would bring a firestorm down upon him.
Şüpheli bir FBI ajanının kızını kaçırmanın başına felaket getireceğini biliyordu.
He's got access to the media, and he wants me to help him narrow things down, find the one thing that we can bring to them.
Medyaya erişimi de var yani. Haberlerde anlatabilmemiz için konuyu basitleştirmeme yardım etmemi istiyor.
Now and then, they'd bring someone in, cuff him beside me and then take him out.
Kısa süreliğine, yanıma kelepçeli birini getirdiler sonra onu dışarı çıkardılar.
Bring him east.
- Onu doğuya getir.
- Finding him will not bring them back.
- Ve bu ulusal bir trajedi ama onu bulmak ölenleri geri getirmeyecek.
If Eric and Nell come up with a concrete link between Arkady and Elia Berkeley, we'll bring the house down on him.
Eric ve Nell, Arkady ve Elia Berkeley arasında sağlam bir bağlantı bulursa burayı başına yıkarız.
It was always in him. It just needed something to bring it out.
Dışarı çıkaracak bir şey gerekti sadece.
I just need him to bring my husband's body home.
Kocamın naaşını yurduna geri getirsin yeter.
Audrey, even if we find Joe, how do we get him to bring down the barrier?
Audrey, Joe'yu bulsak bile ona bariyeri nasıl kaldırtacağız?
'Cause we don't have enough evidence to pin him to the murder, but rest assured, we're gonna bring his ass in one way or the other.
Ama gerisi belli, öyle ya da böyle onu köşeye sıkıştıracağız.
We will find him. I will bring you his body.
Onu bulacağız cesedini size getireceğim
I'm letting him bring up his proposal At the meeting, so i can smack it down.
Önerisini toplantıda gündeme getirmesini istiyorum ki, onu dibe batırabileyim.
You only let him bring it up So that you can smack it down.
Onu buraya getirip ağzını burnunu dağıtmak istediğini söyleyen sendin.
bring him up 49
bring him home 34
bring him in 236
bring him to me 82
bring him back 59
bring him along 26
bring him down 34
bring him out 34
bring him in here 17
bring him over here 16
bring him home 34
bring him in 236
bring him to me 82
bring him back 59
bring him along 26
bring him down 34
bring him out 34
bring him in here 17
bring him over here 16
bring him here 75
bring him back here 16
himself 154
himura 39
him again 23
him and me 36
him too 56
him or me 60
him who 26
bring him back here 16
himself 154
himura 39
him again 23
him and me 36
him too 56
him or me 60
him who 26