Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ G ] / Given the opportunity

Given the opportunity перевод на турецкий

209 параллельный перевод
At 5 O'clock, we hostages... will be given the opportunity to address all of Czechoslovakia... for a full hours broadcast
Saat 5 de, biz rehinelere... tüm Çekoslavakya'ya saatler sürecek bir yayında... hitap etme şansı verildi
It'll be a night job and you will be given the opportunity of choosing the city you prefer.
İşi gece yapacağız ve size istediğiniz kenti seçme şansı verilecek.
- I'm sorry for the woman... but her son might be alive today... if more doctors had been given the opportunity... to work with more human specimens.
- Kadın için üzgünüm... Ama oğlu bugün hayatta olabilirdi. Eğer daha çok doktora daha çok insan numunesiyle çalışma imkanı tanınsaydı.
As for myself, it seems to me that given the opportunity, and if I put my mind to it, I could do that.. rather well.
Ben de yaratılsaydım birazcık ihtimamla, sanırım bahsederdim sevgiden ihtişamla.
He wishes that the ladies receive his apologies and be informed he has never attacked a position without the enemy being given the opportunity to evacuate women and children.
General, hanımlara özürlerinin iletilmesini asla saldırıya geçmeyeceğini, bu konuda düşmana fırsat verileceğini kadın ve çocukların tahliye edilmeleri gerektiğini, bildirmek ister
Our little American stronghold in the West is seldom given the opportunity... to offer hospitality to two such charming ladies.
bizim gibi batıdaki bu küçük Amerikan kalemizde, iki çok zarif. hanımefendiye konukseverliğimizi. gösterme olanağına sahibiz.
They will be given the opportunity of cultural activity.
Onlara, yapacağım merkez ile kültür faaliyetleri için bir fırsat verilecek.
And that therefore I have to be Given the opportunity to See you regularly in private without the machine watching.
Böylelikle düzenli olarak seni makinenin gözetimi olmaksızın özel olarak görme fırsatım olacaktır.
Did you tell him he would be given the opportunity to live the life he had before?
Ona daha önce sahip olduğu hayatı yaşama fırsatı verileceğini söyledin mi?
My guess is that given the opportunity Nathan will break with Joleen in a hot minute and go back to his wife.
Bence fırsat verildiğinde Nathan Joleen'den ayrılıp karısına geri dönecektir.
Why keep drilling, if they'll never be given the opportunity to prove themselves?
Kendilerini kanıtlama fırsatı verilmeyecekse,.. .. neden talimlere devam ediliyor?
In Europe, a gentleman is given the opportunity to end things properly.
Avrupa'da, bir beyefendiye bu şeyleri doğru bir şekilde bitirme fırsatı verilir.
Every one of the Borg being given the opportunity to experience the feeling of... Of singularity.
Her Borg'a bireysellik hissini deneyimleme şansı... verilmiş olur.
In fact, I'm quite certain that, given the opportunity I would choose to make it again.
Aslında, kesinlikle eminim ki, fırsat verilse... yine aynı hatayı yapmayı seçerdim.
Given the opportunity, I'd hit Vienna too.
Fırsat olsa, Viyana'yada giderdim.
However, off the record and on the issue, you're being given the opportunity to provide the governor with cover.
- Tabii ancak. Nasıl olsa kayıt dışıydı. Ayrıca valiye politik bir çözümle dönmesi için olanak sundun.
Few of us are given the opportunity,..... even fewer the courage,..... to sacrifice ourselves for the lives of our comrades.
Aramızdan çok azına bu fırsat verilmiştir,..... çok azına bu cesaret verilmiştir,..... kendimizi arkadaşlarımızın hayatı için feda edebilme cesareti.
When you were given the opportunity to enlist a kind of contract was agreed upon.
Orduya yazılma şansını elde ettiğinde... bir çeşit anlaşma yapılmıştı.
In fact, I have a communications degree from Boston University, and I would work very hard for this company if given the opportunity to...
Bana bir fırsat verirseniz bu radyo için gerçekten çok çalışabilirim.
Then maybe you can appreciate my amusement... at the irony, that now... after all those years being locked up, I'm given the opportunity to kill again.
Öyleyse bunu çok eğlenceli bulmamı da anlarsın belki kaderin cilvesine bak ki hapiste geçen onca yıldan sonra yine öldürme fırsatı buldum.
I'm not the one taking group showers at an all-girls school. But given the opportunity, l- -
Kız okulunda topluca duş alan ben değilim.
Perhaps you've been given the opportunity to alter your history.
Görünüyor ki, tarihi değiştirmek için sana bir şans verilmiş.
I have been given the opportunity of playing God... or leaving practically everything up to chance.
Kadere karşı gelme şansım ya da neredeyse her şeyi şansa bırakma olanağım var.
And I'll be given the opportunity to resign.
Bana da istifa etme seçeneği verilecek.
[Mitch] The large lessons oflife... We're sometimes... given the opportunity to learn them.
Hayattan alınacak en büyük ders, bize sunduğu fırsatlardır.
Demons could be actually nice, given the opportunity.
Fırsat verilirse, iblisler de iyi olabilir.
When I was given the opportunity to run for Congress... I was going to say that I accepted the opportunity because it'd give me a chance to serve my country.
Bana meclise girme şansı tanındığında bu şansı ülkeme hizmet etme şansını elde ettiğim için kullanmak istediğimi söyleyecektim.
And you want to be given the opportunity t o teach music in this university.
Ve bu üniversitede müzik dersi vermek istiyorsun.
In all fairness, I should be given the opportunity to test the powers instead of having to take her word for it!
Eğer onu ciddiye alacaksak, gücünün boyutlarını anlamak için küçük bir test yapmak adilane olur diye düşündüm.
Provided I'm given the opportunity to play with my grandson before I die.
Sadece, ölmeden önce erkek torunumula oynamak, nasip olsun istiyorum.
But if given the opportunity, I think I could redeem myself.
Ama eğer bana bir şans verseydin, kendimi affettirebilirdim.
Hats off to Miss Black for proving once again that, given the opportunity actresses over 50 can land large aircraft,
Bayan Black'e 50 yaşının üstündeki aktrislerin de koca bir uçağı indirebileceklerini kanıtladığı için şapka çıkarıyoruz.
In an SPC poll, 38 % said they were fred up and tired of the holiday, 5 % said they were indifferent to it, and a whopping 57 % they would quick Bon Jovi square in the balls if given the opportunity.
SPC'nin yaptığı bir ankete göre insanların yüzde otuz sekizi bayramdan bıktığını, % 5'i tarafsız olduğunu, ve % 57'lik bir çoğunluksa eğer izin verilirse Bon Jovi'nin taşaklarını sıkacaklarını söylediler.
Given the opportunity.
Şayet uygun şartlar çıksaydı.
Trooper Onstot, a man who will desert once is a man who will desert again, given the slightest opportunity.
Süvari eri Onstot... Bir zamanlar firar eden bir adam yine firar edecek bir adamdır... en ufak bir fırsat verilirse.
WE'RE GIVING YOU THE GREATEST OPPORTUNITY EVER GIVEN A PERSON.
Size bir insana verilmiş en harika fırsatı veriyoruz.
I apologise. I should have called you and given you the opportunity of saying no.
Seni aramalı ve "hayır" deme şansı tanımalıydım.
Given his stated intention to escape at the first opportunity, it was thought necessary to keep the prisoner bound hand and foot at all times.
Daha önceki bir açıklamada ayni sözcü demişti ki tutuklu ilk fırsatta kaçacağını açıkladığı için el ve ayaklarının sürekli bağlı tutulması gerekli görülmüştür.
Therefore, whilst I'm still in the land of Israel I consider it my duty to help the children of Israel To take advantage of the opportunity that god has given them.
Bu nedenle halen İsrail topraklarındayken İsrail'in çocuklarına yardım etmeyi bir görev bilip Tanrı'nın onlara verdiği bu fırsatı değerlendirmelerini sağlamak isterim.
Jerry, thank you for listening to this material and for the opportunity you've given me.
Jerry, başlamadan önce beni dinlediğin ve bana bu fırsatı verdiğin için teşekkür etmek istiyorum.
We should never have given you the opportunity to join the Lung Chin.
Sana Lung Chin'e katılma fırsatını hiç tanımamalıydık.
They given me the opportunity to give something back to the world instead of just take, take, take.
Onlar bana dünyadan hep, hep, hep almak yerine, birşeyleride geri verme şansı verdiler.
I can't imagine that you were encouraged... to get away with that at school in England... but I can certainly guarantee you won't be given... the opportunity to repeat such behavior here.
İngiltere'deki bir okuldan referanslı gelmeni hala aklım almıyor. Fakat şunu kesin olarak diyebilirim ki, böyle bir şeyi bir daha asla tekrarlama fırsatı bulamayacaksın.
From that day to the present my son Prem has never given me the opportunity to be happy!
O günden bugüne oğlum Prem bana birdaha mutlu olabilme fırsatını vermedi!
I implore you, take this opportunity to use the innocent apple-pie face and the fine mind God has obviously given you, for something better, for something decent, for all the people whose trust you've crushed.
Rica ediyorum, o masum yüzünüzü ve Tanrı'nın size verdiği o zekayı kullanarak, daha olumlu, daha iyi bir şeyler yapın, güvenini suistimal ettiğiniz tüm insanlar için.
You have given us the opportunity to eliminate it.
Bu hastalığı iyileştirmek için bize fırsat verdiniz.
- I asked Pete to do a little background check... of our own on your father so I could try to help... which is what I said I would have done ifyou had given me the opportunity to do it.
- Pete'den biraz babanın geçmişini araştırmasını istedim... böylece ona yardım edebilecektik... ki bu sana söylediğim gibi bana şans verseydin yapacağım şey buydu.
But the patient's brush with death has given us a window of opportunity to...
Ama hastanın ölümle yüzleşmesi... ... bize bir olanak sağladı...
Trust me, Kramer, given the legal opportunity, I will kill you.
Güven bana, Kramer, yasal olarak bana bir fırsat verilirse seni öldüreceğim.
Where would he be today if you had not given him the opportunity to serve me?
Ona, bana hizmet etme fırsatı vermeseydin bugün kimbilir nerede olurdu?
When given the opportunity to say no, you do.
Sana fırsat verilince "hayır" diyorsun.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]