Half перевод на турецкий
60,339 параллельный перевод
I spend half my life waiting to walk in and out of rooms.
Hayatımın yarısını odaların içine girip çıkmak için bekleyerek geçiriyorum.
What about these portends who committed magical suicide in front of me and half the city?
Peki ya benim ve şehrin yarısının önünde olan büyülü intiharın işaretlerine ne dersiniz?
You take half to fortify your defenses, and I take half to defeat The Beast Forever.
Savunmalarınızı güçlendirmek için yarısını alırsınız, ve yarısı da Ebedi Canavarı yenmek için benimdir.
There's an abandoned farmhouse half a day past the old mining road.
Eski maden yolunun yarısını geçince terk edilmiş bir çiftlik evi var.
But now, with the men we have here, I think it's possible, and if we could convince even half of those slaves to join our fight, we might then actually be in a position to take back...
Ama şimdi, buradaki adamları da katınca, mümkün olacağını düşünüyorum. O kölelerin yarısını bile savaşımıza katılmaya ikna edebilirsek o zaman gerçekten orayı geri alabilecek bir konumda...
We're on and off these bikes every half an hour, so you can go in there and unload.
Yükünü boşaltman için yarım saatte bir motosikletten iniyoruz.
Why don't you come back in an hour and a half or so, when I'm gone?
Bir, bir buçuk saat sonra gelsenize, ben de gitmiş olurum.
Return and a half.
Gidiş dönüş.
Get on to the SS guard commander at Cannon Row, tell him to send a sentry and half-a-dozen men to clear this furniture out.
Cannon Row'daki SS Muhafızları komutanına ulaş... ve mobilyaları temizlemeleri için yardım düzine nöbetçi göndermesini söyle.
So I'm going to take you to school in half an hour.
O yüzden yarım saat sonra sizi okula götüreceğim.
You walk around with your eyes half-shut.
Gözlerin yarı kapalı sağda solda dolanıyorsun.
We had half a notion that Herr Himmler himself was going to grace us with his presence this evening.
Varlığıyla bu akşam bizi onurlandıracak Bay Himmler'e özel tasarımlarımız var.
And only you showed up, so I'm treating half the couple.
Ama yalnızca sen geldin. Dolayısıyla yarınızı tedavi ediyorum.
Eight and a half months.
Sekiz buçuk ay.
He'd get decontaminated, and it would just be for a half hour.
Zararlı maddelerden arınır ve sadece yarım saatliğine gelir.
A woman who wrote a check to a small community center died last night, Harriet Lauler, leaving behind a legacy of unfulfilled goals and half measures.
Küçük bir topluluk merkezine bir çek yazan bir kadın Dün gece öldü, Harriet Lauler, Miras bırakmak
For no more than three and a half minutes.
En az üç buçuk dakika boyunca.
What kinda sick individual names a street Edgewood Way... and then put it half a mile away from Edgewood Lane?
Nasil hastalikli bir insan Edgewood Yolu'nu Edgewood Caddesi'nden bir kilometre oteye koyar?
He'll take that shot... no joke, no boast, no half-measures.
O vuruşu yapar şaka yapmaz, böbürlenmez, yarım yamalak yapmaz.
Hard to believe that it's been a year and a half since Thomas Harber's first and only post-Discovery interview ended suddenly with an on-air suicide.
Thomas Harber'ın canlı yayında ani bir intiharla son bulan, Keşif sonrası ilk ve tek röportajının üzerinden bir buçuk yıl geçtiğine inanmak güç.
But we... We haven't even gotten to the lower half of his body.
Ama daha vücudunun alt kısmına gelmedik.
I did a half-a-dozen films in, like, 2005.
2005 yılında yarım düzine kadar film yaptım.
They take half of everything and then charge you for room and board and different stuff as well.
Her şeyin yarısını onlar alıyor, oda ve yemek ücretlerini kesiyorlar, başka şeyleri de.
Some of the clubs want to take, like, half your money.
Bazı kulüpler paranızın yarısını almak istiyor.
I only saw half a porno my whole life.
Ömrüm boyunca yarım bir porno izlemiştim.
It took me what, about a year and a half, two years to do my first anal scene?
İlk anal sahnem için bir buçuk, iki yıl bekledim.
Dinner's in a half hour.
Yarım saate yemek yiyeceğiz.
The Blue Spot was a block and a half away from my first house here.
Blue Spot, buradaki ilk evime 2,5 kilometre mesafedeydi.
Said you'd be here half an hour ago.
Yarım saat önce geleceğini söylemiştin.
I got two different kids, two and a half and nine months.
İki çocuğum var, iki buçuk yaşında ve dokuz aylık.
Group-texted half the school.
Okulun yarısına toplu mesaj atmış.
I finished my half of this project.
Bu projenin üstüme düşen kısmını bitirdim.
Half hour... forty-five minutes later, I get the box, open'em, and there's these tapes, and a letter.
Yarım saat, 45 dakika sonra, kutuyu alıp açtım, içinde kasetler ve bir mektup vardı.
But I might half-ass a paper now and again.
Ama ara sıra yarım yamalak ödevler verebilirim.
There are half a dozen kids going in there today.
Bugün altı kişi ifade verecek.
Liza, what the hell? I've been waiting in the car for like half an hour.
Liza, ne yapıyorsun bekliyordum arabada Yarım saat gibi.
But listen... Give me half an hour.
Bakın... bana yarım saat müsaade edin.
After, we get half of what's won.
Kazandığımızın yarısını alırız.
Half.
Yarısı.
Half of the jars, the ones we took.
Aldığımız kavanozların yarısı o zaman.
That is a half-assed attempt at a safety protocol.
Güvenlik protokolüne yapılmış götten boktan bir teşebbüs bu.
It's because I threw half-way my sandwich!
Sandviçimin yarısını yemeden attığım için oluyor bu!
So, you're half cold, unfeeling reptile, half... also cold... equally unfeeling machine.
O zaman, sen yarım soğuk-hissiz-sürüngen yarım aynı-şekilde-soğuk aynı-derecede-hissiz makine misin? - Evet.
Did you like his six million wriggling legs more than my tragedy-stricken, half-ghost, half-tumescent penis?
Onun 6 milyon titreşen bacağını benim trajediden müzdarip yarı-hayalet yarı-kabarık penisimden daha çok mu sevdin?
! I conceived a child with Million Ants and it died inside me because it was half a million ants and half collapsing star!
Milyon Karıncayla bir çocuk tasarladım ve içimde öldü çünkü yarım milyon karınca ve yarısı göçmüş bir yıldızdı!
I end up getting high with half of them.
Yarısıyla birlikte kafayı bulmuş oluyoruz.
I lived in that same apartment for three and a half years, I still had the key.
"Aynı dairede üç buçuk sene oturdum, anahtarı hala bende."
Your last stretch was six and a half for breaking into rich folks'digs and stealing their flat screens.
Altı buçuk yıllık son mahkumiyetin zengin insanların evine girip televizyonlarını çaldığın içindi.
I bet you've got half a litre chilled down in here.
Bahse girerim ki burada yarım litre vardır.
Half.
- Yarısı.
Day and a half more...
Bir buçuk gün daha ;
halfway 29
half past 23
half human 17
half an hour 183
half of it 18
half man 32
half a million 39
half and half 23
half an hour later 22
half hour 41
half past 23
half human 17
half an hour 183
half of it 18
half man 32
half a million 39
half and half 23
half an hour later 22
half hour 41