Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ I ] / I'm sitting there

I'm sitting there перевод на турецкий

626 параллельный перевод
Yeah, I should be sitting out there sipping a beer in my old house... looking at my other house that she sold to some new family right out from under my nose- - illegally, I might add.
Evet, evimde oturup, biramı içerken, burnumun dibindeyken yeni bir aileye satmış olduğu eski evime bakmalıyım, kanunsuz satıldığını da eklemeliyim.
Eight feet away from where I'm sitting, right here... there's enough gold to make me sole owner and proprietor... of a pub as big as the Crystal Palace.
Üç metre ötemde... beni, Crystal Palace kadar büyük bir pubın... tek sahibi yapmaya yetecek altın duruyor.
I opened my eyes and there she was, sitting right on the edge of the bed.
Gözlerimi açtım ve yatağımın sağ kenarında onu otururken gördüm.
As long as you're sitting there, thinking of your last will and testament, I'll write your epitaph for you now.
Orada oturup son arzunu ve vasiyetini düşündüğün sürece senin adına bir mezar kitabesi yazarım.
And I'll be sitting there staring at that white sheet, scared.
Ve ben de korkmuş gözlerle beyaz bir kağıdı süzüyor olacağım.
- You think I'm to blame for that? - Just as sure as you're sitting there.
- Suçlanması gereken ben miyim?
I'm sitting over there with my boyfriend.
Erkek arkadaşımla orada oturacağız.
I sure was surprised when I walked into Angelo's and there your sister was, sitting at the bar.
Angelo'nun barında kız kardeşine rastlayınca çok şaşırdım.
In a way, I felt like I'd been sitting there all my life
Sanki tüm hayatım boyunca orada oturuyormuşum gibi hissettim.
I'll never forget just sitting there for an hour and a half with my hands in my lap.
Ellerim kucağımda, birbuçuk saat orda beklememi asla unutmayacağım.
I open the door quick, and there they is... sitting on top of the coals, only smoking the least little bit.
Hemen kapağını açtım ve orada kömürlerin üstünde biraz yanmış halde duman çıkarıyordu.
I was remembering the police car sitting over there about a million years ago.
Orada duran polis arabasını anımsadım, sanki binlerce yıl önceydi.
Lila was dead, sitting there in her chair where I'd left her.
Lila ölmüştü, bıraktığım yerde sandalyesinde oturuyordu.
I'm sure I'm glad I seen that there cannon sitting out there on that prairie.
Orada, arazide kurdukları topu, bir daha görmek istemiyorum.
There she's been, sitting there for 80 years and I was going to get her off in one day.
80 yıldır bir yerde yaşayan birini bir günde oradan çıkartacaktım.
I'll be sitting there in that pumpkin patch and I'll see the Great Pumpkin!
Orada olacağım. O balkabağı tarlasında oturuyor olacağım ve Büyük Balkabağı'nı göreceğim.
You enjoy sitting up there and I'm like a piece of crap in the road?
Ben bok gibi yola düşmüşken yukarıda oturmak hoşuna mı gidiyor?
You and I sitting in front of the fireplace, and then some chick sitting there with a bathrobe on, eating Fig Newtons.
İkimiz şöminenin önünde oturmuşuz... yanımızda da üstünde bornozu, elinde bisküviler, bir başka fıstık.
Nothing going in or out. I'm sitting there in this crummy officers club and this guy comes up to me and says...
Ona her baktığımda kusmam geliyor.
I packed two big bags, sitting right over there.
Topladığım iki koca bavul şurada duruyor.
All night you've been sitting there and you've been so sexy... and it's been so hot out here... and I can't wait any longer.
Bütün gece orada oturdun ve çok çekiciydin... ve öylesine kızıştım ki... artık daha fazla bekleyemeyeceğim.
I broke my damn hearing aid last night after you left, sitting up there alone.
Dün gece sen ayrıldıktan sonra şurada tek başıma otururken, lanet işitme cihazımı kırdım.
And he'd say, yeah, he did. I found out later, he used to be sitting at the foot of the bed there... strumming the broom like he was playing a guitar.
Sonra anladım ki yatağa oturup... süpürgelerle... gitar çalıyor gibi yaparmış.
I've got friends over there sitting under the sand with bikinis on their heads!
Orada bikinilerin altında yatan dostlarım var benim.
And I'm sitting there picking out a tune on the piano watching...
Ben de bu sırada orada oturuyor, piyanoda bir şeyler çalıyor, onları izliyordum.
I'm out there, spending too much money on clothes... trying to look like maybe I'm under 30 so somebody will hire me... and you're sitting in here, whining like an idiot.
Ben sokaklara çıkıp kıyafetlere bir sürü para veriyorum. Biri beni tutsun diye 30'dan küçük göstermeye çalışıyorum... sen de burada oturmuş aptallar gibi sızlanıyorsun.
They may be out there dying of thirst on- - on that infernal rock and... you and I are sitting here drinking cold bloody beer.
Belki uzaklarda bir yerde susuzluktan ölüyor olabilirler- -... şeytani kayaların üzerinde ve sen ve ben burada kahrolası soğuk biralarımızı içiyoruz.
The next thing I know, I wake up in that hospital bed with you sitting there, thinking up questions!
Sonra hatırladığım tek şey, hastane yatağında yatarken sizin bana bu soruları soruşunuz!
I'm sitting there in her Bentley in the dark, right... in front of her goddamn office, trying not to let anybody see me... and ask me what I'm doing.
Onun ofisinin hemen önünde, Bentley'nin içinde karanlıkta oturuyorum, kimseye görünmemeye çalışıyorum ve bana ne yaptığımı soruyorsun.
When I walked in and I saw you two sitting there I could just tell that there was no connection whatsoever.
İçeri girip de ikinizi beraber oturur görünce aranızda bir ilişki falan olmadığını anladım.
By not having the cook's son sitting at my table, I'm protecting the best there is on the earth, I'm participating in the historical process of natural selection.
Ben aşçının oğlunu masamda oturtmayarak, dünyadaki en iyi şeyleri koruyorum, doğal seçilimin tarihi sürecine katılıyorum.
Well, I'm sitting right there by telephone, just waiting for your call.
Telefonun başında olacağım ve aramanı bekleyeceğim.
It's just that I'd like to see if I could make a living sitting down, like you're doing over there.
Ama, sizin gibi oturarak bir ofis işini yapıp yapamayacağımı görmek istiyorum.
I'm going to be sitting right over there at my desk.
Şurada, masamın başında oturacağım.
Lisa, this is really embarrassing. I'm sitting here with a hard-on, and there's people all over and I can't talk to you now.
Lisa, etrafımda insanlar var ve benimki kalkık.
- I'm sitting back there.
- Arkada oturuyorum.
I hated sitting there with the two of you.
Orada ikinizle oturmaya dayanamadım.
So there I was, sitting in this fast-food joint, thinking to myself,
Ve oradaydım, hamburgercide oturmuş düşünüyordum...
I mean, you know I was just sitting there, crying through most of the show.
Ve birden bu hisse kapıldım. Orada oturup, şovun büyük kısmını ağlayarak geçirdim.
But, uh, you know, the fear of unconscious impulses... or my own aggression or whatever, but, uh... if things get too quiet, and I find myself just, uh, sitting there... you know, as we were saying before... I mean, whether I'm by myself, or-or I'm-I'm with someone else... I just, uh - I just have this feeling of... uh, my God, I'm going to be revealed.
Ama anlarsın, bilinçsiz dürtülerin korkusu veya kişisel saldırganlığım veya her neyse eğer ortalık çok sessizleşirse, kendimi otururken buluyorum hani önceden bahsettiğimiz gibi Yani ister kendi başıma olayım ister yanımda birisi olsun benim içimi bu his kaplıyor " Aman Tanrım.
It's simply not possible that I was the only attorney in the room who knew that we were sitting there, allowing our witness to commit perjury.
Orada bunu bilen tek savcı olmam imkansızdı. Orada oturmuş, tanığımızın yalancı tanıklık yapmasına izin veriyorduk.
So I'm sitting there and my father comes out of the room and tells me that she's dead.
Ve orada oturuyorken babam odadan çıktı ve bana onun öldüğünü söyledi.
I was sitting over there on a stone bench reading my book and between the hours of 11 : 00 and 12 : 15 I didn't move.
Orada taş bankta oturmuş kitabımı okuyordum ve... on bir, on iki çeyrek arasında yerimden kımıldamadım.
I'm hardly ever there, at the moment I'm sitting on my ass in Washington.
Orada nadir bulunuyorum. Daha çok Washington'da kıçımın üstünde oturuyorum.
And, you know, I'm sitting in the tank back there thinking about it, thinking it over.
Ve, bilirsin, orada hücremde oturuyorken... bu konu üzerinde biraz düşündüm.
And then that German, who was in the front of the train, and he saw me. And I'm sitting there and he came up to me and he take under my skirt that ham.
Ben orada otururken bana doğru geldi ve eteğimin altından jambonu aldı ve...
One day, I came to the Bench and I seen him sitting there, looking at the pieces.
Bir gün, Bench'e geldim ve onun burda oturduğunu gördüm, taslaklarına baktım.
( vigorous breathing ) and I'm sitting there, "Push, push."
Ben de "İt," demeye devam ediyorum.
I left him there sitting by the window, listening to that old paso doble, alone, left to his fate.
Onu, orada, pencerenin yanında otururken bıraktım. Eski paso dobleyi dinliyordu. Yalnız, kendi başına.
I was sitting there, and about 20 minutes into the picture, i slowly put my arm around her.
20 dakika oturdum ve ortaya çıktım, yavaşça kollarımı ona doladım.
Oh, for a minute there, I thought you were sitting upside down.
Hey dur bir dakika, bir an baş aşağı oturduğunu sandım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]