Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ I ] / I mean it's

I mean it's перевод на турецкий

17,695 параллельный перевод
I think there's more to it than that. I mean -
Sanırım burada daha fazlası var.
I mean, he's the one who put Lee up to it.
Yani, Lee'ye fikri veren oydu.
And I sold two units. I mean, I know it's not your 10, but it's a start.
Senin 10'una benzemez ama bu da bir başlangıç.
- Yeah, you know, I mean, it's all right.
Bu sorun olmamalı ama.
- I don't know. I mean, it's whatever he takes.
Bilmiyorum, ne alırsa.
I mean, it is Heineken, so it's barely beer.
Bu Heineken, yani bira bile sayılmaz.
( Sophie ) Why are you giving it to her? I mean, you really think she can keep a secret with that big Jim Carrey mouth flapping all the time?
O koca Jim Carrey ağzıyla sır tutabileceğini mi sanıyorsun cidden?
I mean, it's like, we get it... you're happy.
Tamam yani anladık mutluymuşsunuz işte.
I mean, she's cute and she likes you, and it's not your job to ask why.
Hem güzel, hem senden hoşlanıyor hem de senin sorgulamak gibi bir hakkın yok.
I mean, it's wrong that it happens, but you can't say every one of those people is raping.
Ama o insanların her birinin tecavüz ettiğini söyleyemezsin.
Well, I'm glad that it's been positive, for you, I mean, you know?
Olumlu olmasına sevindim, senin için.
I mean, it's weird, but...
Tuhaf ama...
I mean... it's not easy.
Bu hiç kolay değil.
- I mean... it's obviously an idiotic note, but, gun to my head, I could show the origin of Malcolm and Sally's erotic coupling.
- Saçma bir not olduğu belli ama zorlarsan, Malcolm'la Sally'nin erotik ilişkisinin temelini gösterebilirim.
I mean... you know, it's funny, we never talked about it.
Bunu daha önce konuşmamamız ne kadar tuhaf.
- Yeah, I mean, it's not a cool story like yours. But, um...
Evet, seninki gibi havalı bir hikâye değil ama...
Yeah, I mean, my answer is because it's classified.
Evet, cevabım "Çünkü bu gizli bir bilgi".
I mean, it really doesn't make any difference, and it's probably unknowable, unless you can put, you know,
Yani, gerçekten hiçbir farkı yok. ... ve muhtemelen bunu bilmenize imkan yok,
- I mean, I'm changing the names to protect the guilty, but you would know it's you.
Suçluları korumak için isimleri değiştireceğim ama kendini anlarsın.
I mean, it's MIT. Noam Chomsky walks the halls.
MIT bu, koridorlarda Noam Chomsky dolaşıyor.
I mean, it's not Spotlight at the Boston Globe.
Boston Globe'un Spotlight'ı gibi değil.
No, I mean I'd like to know how it's done.
Nasıl yapılacağını öğrenmek istiyorum.
I mean, most of my stuff's still at my place, but I can come grab my toothbrush - unless you can handle it. - Oh, oh, bring it on.
Eşyalarımın çoğu hala kendi dairemde ama başa çıkabileceğini düşünüyorsan diş fırçamı alıp gelebilirim.
I mean, even if it were, that's what you'd say, right?
Doğru olsa bile aksini iddia etmeyecek miydiniz zaten?
I mean, I'm sorry it's not more.
Yani daha fazla olmadığı için üzgünüm.
I mean, if there's anyone who deserves the job, it's you.
Yani işi hakeden birisi varsa o sensin.
I mean, he had the pick-up schedule printed out, but, I don't know, I guess he just read it wrong.
Programın çıktısını alıp onlara vermiştim....... ama bilemiyorum, sanırım yanlış görmüş.
I mean, bringing together all those moving parts, it's not easy.
Yani onca şeyi bir araya getirmek hiç kolay değil.
I mean, it's my husband's weekend, but he gave me permission.
Yani, aslında bu hafta sonu babalarının sırasıydı....... ama kendisinin onayı var.
I mean, it's why we're here.
Yani, bu yüzden buradayız.
I don't mean anything. It's not about your position.
Şirketteki pozisyonunla alakası yok.
I mean, think of it like it's like a balancing of the scales.
Tartıyı dengelemek olarak gör.
Aww, that's, uh... I mean, I was happy to do it, Norman.
Severek yaptım Norman.
It's... I mean, it's gonna feel shitty for a little while, but we can get through it, right?
Bir süreliğine durum rahatsız olacak ama atlatırız, değil mi?
I mean, it's... It's remarkable, actually.
Yani, çok tuhaf aslında.
It's far from it. I have made many mistakes, but that doesn't mean there isn't love in it.
Bilakis, pek çok hata yaptım ama bunu sevmediğimden yaptığım anlamına gelmesin.
- It's okay, I mean, it's...
Sorun değil, yani...
I MEAN, WHY SEND IT NOW, TWO YEARS AFTER THE KIDNAPPINGS, IF THE BOYS HAVE LONG BEEN DEAD?
Çocuklar ölüyse niye kaçırılmadan iki sene sonra yollanmış?
I mean they have a situation now where it's kind of very distinct, you know.
Senin de anlayacağın gibi, şu anda burada çok bilindik bir senaryo var.
I mean, it's incredible, you know?
Yani, harika..
I mean, as far as I can tell, it's really the only perk to living in California.
California'da yaşamanın.. en büyük artısı sanırım.
I don't! I mean, I... it's...
Bilmiyorum!
I mean, we're here, so... [doorbell rings ] [ Claire] It's fine.
Sonuçta buradayız. Sorun yok.
If you'd just saved her at the restaurant when I gave you the chance! I mean, I put a freaking bow on it!
Sana fırsat verdiğimde restoranda onu kurtarmış olsaydın... çoktan son vermiştim!
I mean, it's tough at this juncture.
Bu noktada biraz zor.
Yeah, I mean it's... it's fine.
Yani, önemli değil.
I mean, it's such an obvious way to encourage socialization... but still... kudos.
Yani sosyal uyuma teşvik etmek için çok iyi bir yol ama yine de seni kutlarım.
I-I mean, it's, you know, it's just... it's just this setup.
Ortamdan sadece.
I mean... it's not like I use them to watch my neighbors.
Yani komşularımı gözetlemek için falan kullanmıyorum.
I mean... it's hard to get around and all, and my interview at Princeton's on hold.
Şey... Tüm bunları yaşamak zor. Princeton mülakatım da askıda.
This has nothing to do with... with the curse or The Who. I mean, it's Rick!
Bu... bunun lanetle ya da The Who'yla ilgisi yok!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]