In the future перевод на турецкий
6,194 параллельный перевод
Please relay to Captain Low that it is his responsibility to manage the taking of prizes to avoid situations like this in the future.
Kaptan Low'a söylersiniz. Ganimeti bu gibi durumlardan kaçınarak elde etmek onun sorumluluğu.
Hopefully our paths will cross in the future...
Umarım gelecekte yollarımız kesişir.
And I hope in the future, to be less self-absorbed.
Umarım gelecekte daha az bencil olurum.
Did he tell you the story about it being 2,000 years in the future?
2000 yıl ileride olma hikâyesini anlattı mı sana da?
Eighteen years in the future.
On sekiz yıl sonrasında.
You might find that in the future, there is a less polite approach.
Gelecekte bu kadar kibar olmayan bir yaklaşım görebilirsiniz.
You're as invested in the future of this place as any.
Herkes kadar sen de buranın geleceğine yatırım yaptın.
And the chance of something better, maybe, happening in the future.
Gelecekte belki daha iyi bir şey olma ihtimali vardır?
What do you want the Newport name to mean in the future?
Gelecekte Newport isminin ne ifade etmesini isterdiniz?
A man asks for your trust, he asks and offers you things in the future.
Kaptan Flint ona güvenmenizi istiyor, size hayaller vaad ediyor.
He may do so in the future.
Gelecekte sahip olabilir ama.
That night that we were standing in front of my apartment, I just... I need you to know that it wasn't because I didn't like you enough, and it wasn't because I couldn't imagine us together in the future.
Benim evimin önünde dikildiğimiz o gece senden yeterince hoşlanmadığım ya da birlikte bir geleceğimiz olabileceğine inanmadığım için senden uzak durmuş değildim.
Um, totally not a big deal, but in the future, when Beverly calls, would you mind not shouting it over to me?
Hiç önemli değil ama gelecekte Beverly aradığında bana doğru bağırmasan olmaz mı?
Before he was recognized for a Tezuka Award he showed potentials in the future.
Tezuka Ödülünü alması bir yana ilerisi için de potansiyeli var.
The stage is set in the future in a high school.
Olaylar gelecekteki bir lisede geçiyor.
I think you'll find that whatever you chance to offer Douglas in the future will not be welcome.
Douglas'a önerme fırsatını yakaladığın her neyse gelecekte hoş karşılanmayacağını öğreneceğini düşünüyorum.
Many Colombians like Major Horacio Carrillo were so invested in the future of their country that they were ready to do whatever it took to fix it.
Binbaşı Horacio Carrillo gibi bir çok Kolombiyalı kendisini ülkesinin geleceği için adamışlardı ki bu olayları düzeltebilmek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardı.
That is how I must live now, and in the future.
Şimdi de, gelecekte de... böyle yaşamak zorundayım.
But pull the trigger and you deny yourself the one person who could be your greatest ally in the future that awaits you.
Ama tetiği çekersen... seni bekleyen gelecekte... en büyük müttefiğin olabilecek tek kişiden... mahrum etmiş olursun kendini.
Even though I've known Lucy for years, and can see myself spending a life together with her, having children, walking the grounds of Tommy's Bahama- - a private island I'll eventually buy- - that's way in the future, man.
Lucy'yi yıllardır tanıyor olsam da... Ömrümü onunla geçirmeyi hayal ediyor olsam da... Onunla bir sürü çocuk yapıp Tommy'nin Bahaması'nda dolandığımı hayal etsem de...
"Do not lose yourself in the future."
"Kendini gelecekte kaybetme."
It's just, I look in the future, and I see a series of crossroads where I make the wrong decisions.
Sadece, geleceği gördüm ve bir sürü hata yaptığım bir dizi yol ayrımı gördüm.
Just tell me what happens in the future.
Gelecekte neler olduğunu söyle bana.
" Do not lose yourself in the future.
"Kendini gelecekte kaybetme."
Admiral is in the future, Gilead is in the past, and Edwina...
Amiral gelecekte, Gilead geçmişte.
You are a rising star with a bright future in the Admiralty.
Yıldızı parlayan isimlerdensiniz. Deniz Kuvvetleri'nde önünüz açık.
Go ahead and ask Mr. Brousseau for extra money for the party he's throwing in his own honor and for our company's future.
Devam edin, parti için Bay Brousseasu'dan şirketimizin tüm geleceğini ve şerefini çöpe atmasını isteyin.
I was focused on the work and I saw no future in which a daughter would have a meaningful part in that.
İşime odaklanmıştım. Bir kız çocuğunun bu işte anlamlı bir geleceğini olmayacağını sanmıştım.
You want me to go to my men and deny them a fight that I have led them to believe is critical for the future of this place and do so based upon your word that Charles Vane will compensate them for it?
Adamlarımın yanına gidip buranın istikbali için kaçınılmaz dediğim savaşın yaşanmayacağını çünkü Charles Vane'in bunu telafi edeceğini senin sözüne dayanarak mı söylememi istiyorsun?
It's an awful compromise to be sure, but one well worth making given what is being offered in return and what it promises for the future of this place.
Vermek istemeyeceğim bir taviz bu, orası kesin. Ancak şüphesiz ki tavizin karşılığında alınacak olanın buranın istikbali için ne teşkil ettiği ortada.
It's just hard getting excited with his future so up in the air.
Deke'in geleceği böylesine havada kalmışken heyecanlanmak imkansız.
I like to think it's the future, in its modest way.
Onun gelecek olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor, mütevazi ilerlemesiyle.
The future of this family lies in your hands.
Bu ailenin geleceği senin elinde.
In the near future, the Netherlands has turned into a police state.
Yakın zamanda, Hollanda polis bölgesine dönüştü.
For as long as I can remember, you have told me how important Captain Flint is to the future of this place, to your future.
Bildim bileli Kaptan Flint'in buranın geleceği için, senin geleceğin için ne kadar önemli olduğunu söyler durursun.
I'll guide you with the side of my foot in future.
Artık ayağımın kenarıyla sizi ben yönlendireceğim.
Frozen in the ever lasting nuclear winter, this is the future.
Ebediyen sürecek olan nükleer kışta donakalmış gelecek işte bu.
The fate of our future is in your hand.
Geleceğimizin kaderi senin ellerinde.
We can't change the past but the future is firmly in our hands
Geçmişimizi değiştiremeyiz Ama gelecek bizim ellerimizdedir
Okay, there's a strong possibility I could end up naked with Josh in the very near future.
Peki, yakın gelecekte Josh ile çıplak kalabileceğimize dair güçIü bir olasıIık var.
It is possible in the near future. An American of equivalent rank. Might be captured by Soviet Russia.
Yakın bir zamanda eşit rütbede bir Amerikan'ın Sovyet Rusya'sında yakalanması olası bir durum.
And then that's where we put in - my vision for the future, okay? - Mmm-hmm.
Ve tam bu kısımda benim gelecekle ilgili planlarımdan bahsederiz.
This version still has placeholders in it, and the next section just says "future whatever."
Bu sürümde hala boşluklar var. Sonraki bölümde sadece "Gelecek falanfilan" yazıyor.
You're putting your entire future in the hands of the man who put radio on the Internet?
Tüm geleceğini radyoyu internete koyan adama mı emanet ediyorsun?
So, if you value your life, and that of your son, then I suggest you sign the documents we have brought with us, reaffirming the fact that Mercia is a vassal state of Wessex and must, in future, pay not only homage, but also taxes to Wessex
Eğer hayatınıza ve oğlunuzun hayatına değer veriyorsanız o zaman yanımızda getirdiğimiz belgeleri imzalamanızı... Mercia'nın Wessex'e bağlı bir devlet olduğunu kabul etmenizi ve bundan böyle Wessex'e biat etmenin haricinde, vergi de vereceğinizi tekrar teyit etmenizi öneririm.
The future of this town is in our hands.
Bu kasabanın geleceği bizim elimizde, senin değil.
Why does my future seem in the dark?
Neden önüm çok karanlık gibi görünüyor?
Are you planning on getting lost around here in the near future?
Yakın zamanda buralarda kaybolmayı düşünüyor musun?
But in terms of our future and the danger that you believe you may pose to me, bear this in mind.
Ama geleceğimiz hususunda,... bana ithaf ettiğin tehlikeyi aklından çıkarma.
Even if it's dim and somewhere in the nebulous future, it's a hope I need in order to survive.
Sönük ve uzak bir gelecekte olsa da hayatta kalmam için bana gereken umut buydu.
- Working towards the perfect future that they had in their minds.
- Mükemmel gelecek hedefiyle çalışmak, akıllarında olan tek şey buydu.
in the real world 60
in the meantime 2026
in the morning 1802
in the middle of the night 158
in the kitchen 217
in the name of the father 223
in the middle of nowhere 42
in there 594
in the darkness 43
in the criminal justice system 149
in the meantime 2026
in the morning 1802
in the middle of the night 158
in the kitchen 217
in the name of the father 223
in the middle of nowhere 42
in there 594
in the darkness 43
in the criminal justice system 149
in the afternoon 211
in the ass 21
in the beginning was the word 18
in the flesh 166
in the basement 109
in the house 117
in the end 1091
in the old days 114
in the first place 155
in the beginning 230
in the ass 21
in the beginning was the word 18
in the flesh 166
in the basement 109
in the house 117
in the end 1091
in the old days 114
in the first place 155
in the beginning 230
in the 715
in the name of jesus 26
in the name of god 118
in the past 316
in the dark 154
in the bathroom 154
in the woods 135
in the room 59
in the back 227
in the city 96
in the name of jesus 26
in the name of god 118
in the past 316
in the dark 154
in the bathroom 154
in the woods 135
in the room 59
in the back 227
in the city 96