Tell' em перевод на турецкий
2,629 параллельный перевод
Tell'em Harvey Dublin's dead.
Harvey Dublin'in öldüğünü söyleyin.
We're gonna get huge if you don't tell'em. "
Bir an önce haber ver, kocaman oluruz yoksa. "
- Go on, tell'em about "Thunder Muscle."
- Barack Obama başkan olduğundan mı?
Not unless you tell'em.
Sen söylemezsen öğrenmezler.
Tell'em your story.
Onlara hikâyeni anlat.
- I just think it's sad didn't you tell'em nobody's reading anymore?
Onlara artık kimsenin kitap okumadığını söylemedin mi?
And when I see mom and dad up in heaven, I'm gonna tell'em what you did for me.
Ve annem ve babamı cennette gördüğüm zaman onlara benim için yaptığın şeyi anlatacağım.
Ok, I'm gonna tell'em.
Tamam, anlatıyorum o zaman.
And tell'em... what you said...
Anlat onlara... ne dediğini...
You tell'em.
Sen anlat.
- Tell'em how hot they look.
Çok seksi olduklarını falan.
So, with the airport here, port here, train, bus station, et cetera, all over here- - hurry up, tell'em!
Yani, havaalanı buradaysa, liman burası, tren garı ve otogar vesaire buralardaysa... Hadi söyle.
Tell'em you want to do it your way.
Onları kendi tarzında yapmak istediğini söyle.
Tell'em your sister's gonna be naked, and your dad's promised not to bum'em.
Kız kardeşinin çıplak olacağına ve babanın da kimseyi düzmeyeceğine söz ver yeter.
So, uh... which one of us is gonna tell'em That we lost Joel?
Joel'i kaybettiğimizi hangimiz söyleyecek?
Let me just go tell'em to hold it down a little bit.
Dur da gidip onlara sessiz olmalarını söyleyeyim.
I'm-a just go tell'em to hold it down.
Gidip onlara sessiz olmalarını söyleyeyim.
You tell'em I never uttered the word sniper.
Onlara, keskin nişancı kelimesini asla kullanmadığımı söyle.
Why wouldn't you give up and tell'em what's going on so they can help us?
Neden pes edip onlara neler döndüğünü açıklamıyorsun, böylelikle bize yardım ederler?
So I'm asking you... To lie to the parole board, Tell'em that I'm dangerous, unremorseful,
Sizden rica ediyorum Şartlı Tahliye Kurulu'na yalan söyleyin tehlikeli olduğumu, pişman olmadığımı söyleyin.
Would you come tell em that I'm me?
Lütfen.
We don't have to tell'em.
- Onlara söylemek zorunda değiliz.
I couldn't tell'em apart.
Annelerinin yapabileceğinden şüpheliyim.
Grey, tell'em where we're at.
- Grey aileyle konuş.
She's carrying groceries, and you bump into her and she spills them and you try to help her pick'em back up, and you bonk heads, and she's concerned she might have a concussion, so you tell her you're a doctor, and you keep up the ruse until after she's fallen in love with you, at which point you confess that you're not the man she thought you were, and she's furious and never wants to talk to you,
Alış veriş paketleri taşıyordur ve sen ona çarparsın, elindekileri döker, sen de ona yardım edersin, düşenleri toplarsın ve kafalarınız birbirinize çarpar beyin sarsıntısı geçirdiğini düşünür, sen de doktor olduğunu söylersin, sana aşık olana kadar bu oyunu sürdürürsün, burası, onun düşündüğü adam olmadığını itiraf ettiğin kısımdır.
I meet'em, chat'em up, and tell them about this miraculous treatment facility that changed my life.
Onlarla buluşur, sohbet eder, bu mucizevi tesisin hayatımı nasıl değiştirdiğini anlatırım.
You can tell'em my bavarian mint joke if you want, just to...
İstersen onlara Bavyrean esprimi anlatabilirsin...
Uh, tell'em to make it a Casey.
Casey'e yaptırıyorum de.
Tell'em I'll make it worth their while.
İyi para vereceğimi söyle.
- I'm going up to Miller's office - to tell'em what idiots they are.
- Miller'ın ofisine gidip ne kadar aptal olduklarını söyleyeceğim.
- Sweet. Hey, so if they ask, I'm gonna tell'em I'm an architect.
Eğer sorarlarsa onlara mimar olduğumu söyleyeceğim.
Hey, tell'em I work with kids.
Onlara benim çocuklarla ilgili bir işim olduğunu söyle.
I didn't mean to tell'em, Kirky.
Onlara söylemek istemedim, Kirky.
Would you tell'em not to do it so fast?
Onlara yavaşlatmalarını söyler misin?
I didn't tell'em anything. I just wanted you to know that.
Onlara hiçbir şey söylemedim.
Tell'em to put it on hold.
Beklemeye al.
Tell'em, Mater.
- Hayır, hayır. Sorun değil.
And that way if any of'em get in your face about anything, then you just tell Eddie.
Eger bu sekilde herhangi biri karsina çikar birsey sorarsa falan hemen gel ve Eddie'ye söyle
Why don't you tell'em why not?
Ve neden onlara söylemiyorsun?
- Well, let me tell you, if your husband understood how to play defense, had a better jump shot, and was about six foot nine, he'd be killin''em in the nba right now.
- Peki, size söyleyim, eğer kocan nasıl defans yapacağını anlasaydı, daha iyi bir cemşatı olsaydı ve 2.10 boyunda olsaydı... şu an NBA'de herkesin canına okuyor olurdu.
He used to tell me that he was getting'em from a book that he kept top - secret.
Bana bu esprileri çok-gizli tuttuğu bir kitaptan öğrendiğini söylemişti.
I respect that, agent. But a word of advice : tell'em who you are.
Seni anlıyorum ajan.Ama küçük bir tavsiye onlara gerçeği anlat.
I tell'em he goes, I go.
Ben de onlara o giderse ben de giderim diyorum.
Tell'em he's got a green coat, a green coat on.
Yeşil ceketi olduğunu söyle, yeşil ceketliydi.
Tell'em Jun-shik!
Söyle onlara Jun-shik!
Tell'em I didn't eat it!
Onlara yemediğimi söyle!
Tell'em I didn't eat the bread!
Onlara ekmeği yemediğimi söyle!
Yo, you tell'em June's popping party extravaganzas is top notch.
June'un partisinin uçacağını onlara söyle.
Get it working, call town and tell'em I'm on my way.
Çalıştır, kasabayı ara ve onlara yolda olduğumu söyle.
- Tell'em who's boss!
- Kimin patron olduğunu görsünler.
You tell'em, Cam.
Çok iyi dedin, Cam.