The entire time перевод на турецкий
1,104 параллельный перевод
I know this is hard for you to believe, but the entire time you thought I had disappeared on P3R-233, I was experiencing an alternate reality.
Sizin için inanması zor biliyorum ama P3R-233'te kayıp olduğum tüm o zaman boyunca alternatif bir gerçeklikte yaşıyordum.
We were outside the entire time.
Sürekli dışardaydık.
Do you mean to tell me you've been trying not to kill them the entire time?
Yoksa sen şey mi diyorsun tüm bu zaman boyunca onları öldürmemeye mi çalıştın?
He was facing backwards the entire time?
Adam bütün gün başı arkasında mı dolaşmış?
I've been watching you through his eyes the entire time.
Bu yavrucağın gözleriyle sürekli seni izliyordum.
Well, I just happened to hear a whole story about how you and Jack were sleeping with each other the entire time we were going out.
Şey, Jack ile senin, nasıl yatıp kalktığını daha yeni öğrendim hemde, bizim çıktığımız zamanlar.
You are a very smart man, but the entire time we spent together was one big lie.
Çok zeki bir adamsın, ama beraber geçirdiğimiz zaman, yalanmış.
He'd been under my nose the entire time and I'd never even seen him.
Bunca zaman burnumun ucundaydı ve ben onu farketmedim.
The sound was present the entire time.
Ses hep oradaydı.
- Oh, yes, you are. - I've been here the entire time.
Başından beri buradaydım.
It turns out he has been working for Porfirio Madrigal... and the Juarez cartel the entire time.
Başından beri Porfirio Madrigal ve Juarez karteliyle birlikte çalıştığı ortaya çıktı.
Have your belongings been in your possession the entire time?
Yolculuk boyunca eşyalarınıza sahip çıkınız.
I've one set of nylons for the entire time and they already have a run.
Sadece bir çift çorabım var, o da şimdiden kaçtı.
During the entire time you were commandant of Auschwitz did Ernst Kaltenbrunner ever visit the camp?
Yalan söylüyor! İfadenizdeki her şeyin yalan olduğu gibi mahkemeye de yalan söylüyor olmanız gibi mi?
He told me that he was thirty-three the entire time.
Bütün zaman süresince bana otuz üç yaşında olduğunu söyledi.
He was working for the Restors the entire time. Damn him!
O bütün zaman restors için çalışıyordu. onun Damn!
Mean is eating my food, sleeping in my bed, and working for the Restors the entire time.
İyi de benim yiyeceğim, Benim yatakta uyu, Ve bütün zamanın Restors için çalış
You were in here the entire time?
Hep burada mıydın?
Yeah, and we spent the entire time at the Mets spring training camp.
Evet, tüm tatili Mets bahar hazırlık kampında geçirdik.
She'll argue that he knew he was talking to an adult the entire time.
O sırada bir yetişkinle konuştuğunu bildiğini iddia edecek.
Kelso, you booed us the entire time.
Kelso, onca zaman bizi yuhaladın.
And the entire time the only thing that kept me alive was the thought that somewhere out there, my sweet Darren still loved me and that one day we'd be together again.
Ve tüm bu zaman boyunca beni ayakta tutan tek şey....... buralarda bir yerde tatlı Darren'ımın beni hala sevdiği ve sonra bir gün tekrar beraber olacağımız düşüncesiydi.
And you're working the entire time towards making it perfect...
Ve mükemmeIiyete uIaştırmak için çabaIıyorsunuz...
Wait, he was in solitary the entire time he was at Lompoc?
Lompoc'ta olduğu süre boyunca tecritteydi.
He's been casing the place the entire time.
Bayağı zamandır etrafı kontrol ediyor.
Only you haven't had sex the entire time I've known you.
Sadece seni tanıdığım süre boyunca kimseyle seks yapmadın.
The hatch has been sealed the entire time.
Kapak tüm bu süre içinde mühürlüydü.
I'm telling you, captain, I was a complete gentleman the entire time.
Size söylüyorum Kaptan, bütün zaman boyunca tam bir beyefendi oldum.
He spent the entire time trying to ditch me.
Hep beni yenmeye çalıştı.
He didn't say one word the entire time.
Tek kelime etmedi. Bütün gece hiç konuşmadı.
The entire time... a British soldier was holding an L1A1 to her head, yelling at her to get back.
Bu sırada... bir İngiliz askeri kafasına bir tüfek doğrultmuştu ve ona geri dönmesi için bağırıyordu.
I WAS THINKING ABOUT IT PRACTICALLY THE ENTIRE TIME.
Neredeyse her zaman aklımdaydı.
It has been heavily guarded the entire time.
Bütün bu zaman içerisinde sıkı bir güvenlik vardı.
This entire forest was a swamp by the time we were done.
Bütün bir orman, işimiz bittiğinde bataklığa dönüşmüştü.
If Michael were to inherit his mantle as the NBA's premiere superstar now would be the time to do it, and the entire sports world would be watching.
Eğer Michael NBA'in en büyük süperstarı unvanını alacaksa... bunu yapmanın tam zamanıydı... ve tüm spor dünyası izleyecekti.
I could be the happiest that I've ever been... in my entire life... you know, and now the saddest all at... all at one time?
Hayatımın en mutlu olduğu dönemiydi... Ve şimdi de en mutsuzu... Hepsi aynı anda.
Remember the time that Will and I finished an entire round in two minutes and 14 seconds.
- En son oynadığımızda Will'le turu... - 2 dakika 14 saniyede bitirmiştik.
Look, for future reference, me running through the woods after you for an entire day is not my idea of a good time.
Bana bak, bütün gün ormanda koşmak benim eğlence anlayışıma pek girmiyor.
They cover the entire planet, over ten-miles thick, so would take a long time to get through.
Öncelikle bütün gezegeni kaplarlar ve bulut katmanının kalınlığı 16 km'den fazladır. Yani bulutları aşmanız uzun zaman alır.
How can the entire surface form at the same time? It didn't make sense.
Bu çok saçma " diyorsunuz.
After years of rotting away in demeaning, go-nowhere jobs and spending our entire free time living in the past, we were wiseguys again.
Tüm boş zamanlarımızı geçmişte yaşayarak geçiriyorduk. Tekrar zeki adamlar olmuştuk.
And by the time it all ended, the entire nebula was flooded with fire.
Ve bütünüyle bitinceye kadar, tüm nebulayı ateş seli aldı.
The Triad sent somebody back in time and nearly wiped out our entire line.
Triad birini zamanda geri gönderdi ve neredeyse bizi zamandan tamamıyla siliyordu.
And the fact that I planned our entire summer together and you weren't thinking about spending time with me.
- Ben bütün yazımızı birlikte planlarken, sen benimle vakit geçirmeyi hiç düşünmemişsin.
I'm about to expose your entire culture to music for the first time.
Kültürünüze ilk kez müzik sunacağım.
Donna, the only reason I thought you'd stay home with the babies... is because only every woman has done it for the entire history of time.
Donna, seni bebeklerle beraber evde düşünmemin tek nedeni bütün tarih boyunca her kadının böyle yapmasıydı.
A long time ago in Ethiopia, there was this queen named Cassiopeia, who thought she was the most beautiful woman in the entire world, and there wasn't anybody in the kingdom who wasn't offended by this woman's relentless vanity.
Uzun zaman önce Etyopya'da, Samanyolu isimli bir kraliçe varmış... öyle ki kendisini dünyanın en güzel kadını sanırmış, ve krallıktaki herkes bu kadının acımasızlığından çok çekmiş.
Sam's working at something... for the first time in his entire life.
Sam hayatı boyunca ilk defa olarak bir şey üstünde çalışıyor.
YOUR ENTIRE RELATIONSHIP. I MEAN, LIKE CHERYL AND I - - WE STILL FIGHT ABOUT THE TIME SHE ASKED ME
Cheryl ve ben hâlâ arabanın kapısını kapatmamı istediği zaman kapattım diye kavga ediyoruz.
Because once you hear Dolly Parton's original 1 974 recording of "l Will Always Love You," ... a song later made sucky by Whitney Houston in The Bodyguard you will understand, for perhaps the first time in your entire life what it means not to suck.
Çünkü Dolly Parton'un 1974 yılı, "I Will Always Love You" şarkısını dinlersen, ki bu şarkı Bodyguard filminde Whitney Houston yüzünden ünlü ve iğrenç olmuştur, hayatında ilk defa olarak bir şeyin berbat olmamasının ne demek olduğunu anlayacaksın.
That's nice. The last time I seen you, you said you wished I was your da and hugged me for the entire length of Josh Wink's Higher State of Consciousness.
Seni son gördüğümde eğer senin kızın olmuş olsaydım çok iyi olacağını ve bana Josh Wink'in Higher State of Consciousness'i boyunca sarılacağını söyledin.
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to go home 94
time to die 52
time to wake up 54
time flies 78
time is running out 68
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to go home 94
time to die 52
time to wake up 54
time flies 78
time is running out 68
time is money 74
time is of the essence 71
time to go 627
time is up 41
time travel 83
time to sleep 29
times are tough 45
time's up 595
time to eat 55
time is 18
time is of the essence 71
time to go 627
time is up 41
time travel 83
time to sleep 29
times are tough 45
time's up 595
time to eat 55
time is 18
time will tell 62
times are changing 28
times before 18
times in a row 26
times a week 28
time for bed 134
times change 49
times over 33
times a day 121
times three 18
times are changing 28
times before 18
times in a row 26
times a week 28
time for bed 134
times change 49
times over 33
times a day 121
times three 18