Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ T ] / The poor

The poor перевод на турецкий

9,449 параллельный перевод
And then you think about the poor unsuspecting American Chestnut, and think just in a lifetime...
Sonra bir an Amerikan Kestanesi'ni düşünürsün ve sadece bir hayat süresi boyunca, yok olup gider. Aynen o şekilde.
The poor woman.
Zavallı kadın.
The poor man has died, alas.
Zavallı adam öldü, maalesef.
The poor, abused orphan. The underdog.
Zavallı, istismar edilmiş, ezilmiş oğlum.
Look at the poor sods.
Şu zavallı sersemlere bak.
They tortured the poor kid every day for eight months and he told them nothing.
Zavallı çocuğa 8 ay boyunca her gün işkence ettiler ama bir kelime bile konuşmadı.
Unfortunately the poor bastard perished before... I could offer him more pastry.
Ne yazık ki zavallı piç ona daha fazla pasta sunamadan can verdi.
They got away with 100 million in uncut diamonds and then gave it all away to the poorest of the poor in the slums of Mumbai.
100 milyon dolarlık işlenmemiş elmasla kaçtılar ve hepsini Mumbai'nin en fakir kenar mahallelerindeki fakirlere dağıttılar.
- Your policies hurt the poor!
- Senin politikan parasızlara zarar!
He soothed the wounds of the poor little blue-eyed orphan.
O zavallı, mavi gözlü yetimin yaralarını sardı.
All the poor get is rebukes and stones.
Bütün yoksullar sinirlenmeye başladı.
And subsequently Greece isn't the only member of the Poor Eurozone club to consider selling off bits of its environment to make some money.
Hem ayrıca Yunanistan, Yoksul Avrupa Birliği Kulübü'nün biraz para kazanmak uğruna civarından bir şeyleri elden çıkaran tek üyesi de değil.
You look like Gandalf the Poor.
Zavallı bir Gandalf gibisin.
But SkyArk was too small for all. So they banished the poor and the orphans.
Ama SkyArk tüm insanları almak için çok küçüktü.
Go back and talk to the poor things.
Gidip zavallı şeylerle konuş.
Sure, the ink stays, but it's the poor man's version.
Elbette mürekkep kalacak fakat, bu fakir adam versiyonu.
He was scaring the poor girl.
Zavallı kızı korkutup, duruyor.
Forgive the poor chap
Affet beni, zavallı genç adam.
He said, "well, the majority of the poor would get together and they would organize to take away the property of the rich."
"Fakirlerin çoğunluğu bir araya gelir ve zenginlerin malını almak için örgütlenirler," demiş.
If Athens were a democracy for free men, the poor would get together and take away the property of the rich.
Eğer Atina özgür insanların olduğu bir demokrasi olsaymış fakirler bir araya gelir ve zenginlerin malını alırmış.
If you want to increase investment, give money to the poor and the working people.
Eğer yatırımı artırmak istiyorsanız fakir ve çalışan insanlara para verin.
Meanwhile, for the poor, let market principles prevail.
Bu sırada, fakirler için pazar prensipleri geçerli olsun.
Opposite set of rules for the poor.
Fakirler için tam aksi bir kurallar dizisi.
Rich people, snacking on the poor.
Zenginler yoksulların sırtından geçiniyor.
She sees me as the leader of the pack helping all the injured, poor, weak wolves.
Beni yaralı fakir kurtlara yardım eden sürünün lideri olarak görüyor.
Well, now if the Nazis are due to take delivery of this bomb at 0800, that gives us a luxurious 14 hours in which to seize the island, secure the warhead and winkle out poor Professor Teller.
Nazi'ler sabah 8'de bombayı alacaklarsa bu durumda 14 saat içinde adayı ele geçirip savaş başlığını emniyete almalı ve zavallı Profesör Teller'ı çıkarmalıyız.
Poor Professor, now all that's left is the skeleton.
Zavallı Profesör, geriye kalan tek şey iskeleti.
He's poor, from the Bronx, no high school diploma, was working as an auto mechanic when he and his mother were evicted.
Fakir bir çocuk, Bronx'dan geliyor,... lise diploması yok, annesiyle evden atıldığında oto tamircisi olarak çalışıyordu.
Maybe poor technique will actually give his sound, uh, character. Like the old Chet, but deeper.
Belki zayıf teknik zamanla doğru sesi verecek ama karakter eski Chet gibi, fakat daha derin.
But, when there's a poor downtrodden housewife, sobbing in the back of your car, on Christmas, one has to wonder.
Ama zavallı, mazlum, Noel günü arabada hıçkırırak ağlayan bir ev kadını olduğu zaman ne yapacağınızı merak ediyorum.
Feeding the world's poor?
Dünyadaki fakirleri doyurmak yani?
You shot a poor bastard in the desert, but, no, you can't tell anybody because you've got to be Elvis beatle.
Sen çölde zavallı bir adamı vurdun. Ama hayır, hiç kimseye söyleyemezsin. Çünkü Elvis Beatle olmak zorundasın.
He couldn't face the whole reality of being poor.
Fakir olmanın gerçekliği ile bir türlü yüzleşememişti.
How did you do it? Maybe I can pass some advice on to the next poor girl who feels that way.
Belki de böyle hisseden sonraki zavallı kız için biraz tavsiye alabilirim.
Oh, the poor thing.
Zavallıcık.
Life's but a walking shadow, a poor player that struts and frets his hour upon the stage and then is heard no more.
Hayalden başka bir şey değil hayat. Çalımla yürüyen zavallı oyuncu sahnedeki vakti için yıpratır kendini ama bitince rolü ne ses kalır ne seda.
which the poor heart would fain deny and dare not.
Ağız ucuyla edilen övgüler, kem fısıltılar zavallı kalbin mecburen yalanlayıp cesaret edemediği.
And every Sunday poor old Rob has to come over and give his opinion on the latest chapters.
Bizim zavallı Rob her pazar bize gelmek ve son bölüm hakkında düşüncelerini söylemek zorunda.
"Whereupon Myrtle Dunnage continued to stamp brutally," "again and again," "upon the boy's broken poor neck."
Bundan sonra Myrtle Dunnage zavallı çocuğun kırık boynuna darbe üstüne darbe indirmeye devam etti.
So why didn't you stop me when I "stamped again and again" on the "broken poor neck" of Stewart Pettyman?
Öyleyse, Stewart Pettyman'in zavallı kırık boynuna darbe üstüne darbe indirirken neden durdurmadın beni?
I came around the corner and saw poor Stewart Pettyman lying on the ground, his head all twisted to one side, and you... you standing over him.
Köşeyi döndüğümde zavallı Stewart Pettyman'in kafası bir tarafa çarpılmış halde yerde yattığını seninse başında dikildiğini gördüm.
- You see that poor bastard in the woods?
- Ormandaki şu şerefsiz piçi gördün mü?
I'm going to send it to Joseph Poorgrass just to see the look of panic on his stupid face. Poor boy.
Sadece yüzündeki telâşlı aptal ifadeyi görmek için bunu Joseph Poorgrass'a göndereceğim.
I know. Back to cry poor with the starving artists.
Karnı aç artistlerle ağlamaya dönüyorsun.
They sit on the sidelines, and they're judging others'cause they don't have the balls to get up there and do it themselves, and then, this poor kid has to sit there and listen to his sister get made fun of
Kenarda oturup, diğer insanları yargılıyorlar. Çünkü kendilerinde oraya çıkıp, yapacak cesaret yok. Bu zavallı çocuk orada oturup ablasının herkesin önünde dalga geçilmesini dinlemek zorunda.
So, we're talking about places with very poor working conditions as us normal Americans would experience it, very low wages by our standard, maybe children working places that might not obey local labor laws, but there are characteristics of the ones I want to talk to you about tonight,
Kötü çalışma koşulları olan işyerlerini konuşuyoruz, normal Amerikalıların bakış açısından, bizim düzeyimizdeki, çocuk işçi çalıştıran düşük ücretli işyerleri... Bu, ülkenin iş hukukunu ihlal etmek anlamına geliyor, Ama bazı püf noktaları var, bu gece anlatmak istediğim, Kennedy.
If a poor farmer has to go to Monsanto to buy seeds every time, and such expensive seeds, at the time there's no idea of Bt at all for me.
Eğer fakir bir çiftçi her defasında tohum almak için Monsato'ya gitmek zorunda kalırsa ve o tohumlar da çok pahalıysa... O zamanlar, BT hakkında hiç bir bilgim yoktu.
But instead, it claimed the lives of his three sweet young children and their poor mother.
Aksine, onun üç küçük tatlı çocuğuna ve zavallı annelerine sahip çıktı
I say to those who criticize us for the militancy of our dissent that if they are serious about law and order, they should first provide it for the Vietnamese people, for our own black people and for our own poor people.
Muhaliflerimizin militanlığını eleştirenlere şunu söylüyorum madem kanun ve düzen konusunda bu kadar ciddisiniz o zaman bunu önce Vietnamlı insanlar için kendi siyah insanlarımız için ve kendi fakir insanlarımız için sağlamalısınız.
Oh, there's my Stevie boy, drove all the way downtown to see his poor, old mother.
Stevie oğlum şehir merkezinden onca yolu garip, yaşlı annesini görmek için gelmiş.
I'm just a poor girl, I don't deserve the honor you bestow on me.
Ben fakir kızın tekiyim, bana hediye sunma onuruna layık değilim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]