The truth is that перевод на турецкий
2,900 параллельный перевод
And the truth is that...
Gerçek şu ki...
But the truth is that these days we spent together were full of enchantment.
Ama gerçek şu ki, birlikte geçirdiğimiz günler neşe doluydu.
No, I'm sorry, the truth is that...
Hayır, özür dilerim, doğrusu şu ki...
The truth is that I wanted to meet you, Armando, and see the true face of The Lie.
Gerçek şu ki seninle görüşmek istedim, Armando, Yalancının gerçek yüzünü görmek için.
The truth is that the boy was diagnosed schizophrenic because he hears voices.
- Çocuğa sırf sesler duyuyor diye şizofreni tanısı koyulmuş.
Look, the--the truth is that kendra and rose and Evan are not that different from us.
Bakın, gerçek şu ki... Kendra da Rose da Evan da bizden çok farklı değiller.
And, uh, the truth is that I...
Bence bazı şeyleri atladık bebekten konuşmaya başlayınca.
The only thing that matters is that you know the truth.
Önemli olan tek şey, senin gerçeği biliyor olman.
- That is the truth.
- Doğru olan bu.
I have to tell them the truth... which is that you got into trouble and I rescued you.
Onlara gerçeği anlatmalıyım ki bu da ; başını derde soktun ve ben de seni kurtardım.
That is the sour truth of it. Where has the money gone?
Acı gerçek bu.
I wasted so much time hating myself for the stupid mistakes that I made, but the truth is, is that without all of those, I never would have dreamed this to be my future.
Yaptığım aptal hatalar yüzünden kendimden nefret ederek çok vakit harcadım ama işin aslı şu ki o hatalar olmasaydı, geleceğimin böyle olmasının hayalini bile kuramazdım.
It's very tough for me to say that I need to be able to shoot a 45-minute take or something and not reload the cameras, because the truth is, the entire crew can only concentrate, the actors can only concentrate for so long, and then you need a
Benim için şunu söylemek çok zor : 45 dakika boyunca çekim yapmak ve kamerayı tekrar doldurmalarını söylemek, çünkü gerçek şu ki ekibin tamamen konsantre olması, oyuncuların tamamen konsantre olması, için çok fazla zamana ihtiyacın oluyor.
Honestly, the truth of the matter is, is that when you go to a theater and you watch that print that you spent weeks laboring on, every theater looks different.
Aslında mesele şu ki, sinemaya gittiğinde üstünde haftalarca çalıştığın, emek harcadığın filme bakıyorsun ve her sinemada farklı görünüyor.
Son, the truth is, is that someday baseball will end.
Evlat, işin gerçeği bir gün beyzbol kariyerin bitecek.
Now that the truth is out, we need to discuss ways for you and Hayley to regain intimacy!
Doğrular artık açığa çıktı şimdi Hayley'le yakınlığınızı yeniden kazanmak için bu konuyu tartışmalısınız.
I just said that it's a myth that tracing logic all the way down to the truth is a cure for neurosis or for anything else.
Bunun, yani aklı izleyerek gerçeğe giden bütün yolların nevrozlar ya da başka diğer şeyler için çare olduğunun bir efsane olduğunu söyledim sadece.
Somewhere in that recording is the truth.
O kaydın bir yerlerinde doğru yatıyor. Bizim de kayda ulaşmamız gerek.
You know, you can twist the truth any way you like... but it does not alter the fact that Marco is a needy kid who deserves a family.
Gerçeği istediğin gibi saptırabilirsin fakat bu, Marco'nun ailesi olmasını hakeden muhtaç bir çocuk olduğu gerçeğini değiştirmez.
That's not the truth, is it?
Bu yalanmış, değil mi?
My death is proof... Not only that my friend and I are telling the truth.
Ölümüm sadece benim değil aynı zamanda dostumun da doğruyu söylediğinin kanıtı.
- So, you know, the truth is, Matt, that at your level, I don't have very much right now.
Doğruyu söylemek gerekirse, Matt, senin seviyende, yapabileceğim pek bir şey yok.
The truth is, I hesitated, and in that moment, she was taken.
Ama aslında tereddüt ettim ve O an Rina'yı alıp götürdüler.
Well, the truth is deep down, I do believe that pig was one of Floyd Hatfield's razorbacks.
Açık konuşmak gerekirse bence söz konusu domuz, Floyd Hatfield'ın hayvanlarından birisiydi.
Chief vick, is there any truth to the rumors that one of the bodies found yesterday belongs to Veronica Towne?
Şef Vick, dün bulunan cesetlerden birinin Veronica Towne'e ait olduğuna dair dedikodular doğru mu?
That is the truth, and the truth is all that matters.
Doğru olan bu, ve önemli olan doğrunun ne olduğu.
The only thing that's gonna save you right now is the truth.
- Seni kurtarabilecek tek şey... -... gerçeği söylemek.
I mean, does anything come out of your mouth that is actually the truth?
Ağzından çıkan tek bir sözün bile doğru olma olasılığı var mı acaba?
Well, if that is the truth, Archer, then we got a whole other conundrum, because the only currency on Alcatraz that really matters is respect.
Doğru söylüyorsan ortada bir muamma var demektir Archer. Çünkü Alcatraz'da önemi olan tek şey saygıdır.
The only thing that's gonna save you right now is the truth.
Şu anda seni kurtarabilecek tek şey gerçeği söylemen.
That, young lady, is the truth.
Söylediğim gerçektir, genç bayan.
You claim that you act in the best interest of all of us, but that isn't the truth, is it?
Hepimizin iyiliği için bir şeyler yaptığını söylüyorsun ama işin aslı öyle değil, değil mi?
The truth is you are a thug that doesn't care about anyone or anything but yourself.
İşin aslı, sen kendinden başkasını hiç umursamayan bir eşkıyadan başka bir şey değilsin.
Okay, look, I know there has been lies and deceit, and I'm really not judging you, but is that the truth? Yes.
Pekâlâ, dinle, işin içinde yalan dolan olduğunu biliyorum ve seni cidden yargılamıyorum, ama doğruyu mu söylüyorsun?
The truth to the normal people of this world is that Janet is a woman who had a break with reality.
Bu dünyadaki normal insanlar için gerçek olan şey Janet'in gerçeklikle bağlantısının kopmuş olmasıdır.
But the truth is bigger, I think you know that.
Ama gerçek bundan daha büyük ve bence bunu biliyorsun.
Dad raised us to believe that exposing the truth is honorable.
Babam bizi gerçeği ortaya çıkarmanın onurlu bir davranış olduğu şeklinde yetiştirdi.
Because the truth is, you wouldn't have responded quickly to my phone call if you didn't think that Mark Gabriel was guilty of more than gunrunning. Right?
Çünkü gerçek şu ki, Mark Gabriel'in silah kaçakçılığından daha fazlasına bulaştığını düşünmesiniz telefonuma bu kadar çabuk geri dönüş yapmazdınız, değil mi?
The truth of the matter is, if you wouldn't have made me get in that stupid fight with my dad, he probably wouldn't be laying in that bed right now.
- İşin aslı, eğer sen beni babamla o aptal tartışmaya itmiş olmasaydın, o şimdi bu yatakta yatıyor olmazdı.
But what's more important is that you mustn't ever tell Debra the truth about yourself.
Daha da önemlisi kendinle ilgili gerçeği Deb'e asla anlatmamalısın.
The truth is, I'm hard on her because that used to be me.
Gerçek şu ki, ona karşı sertim çünkü ben de geçtim o yollardan.
What troubles me is that some of the panel... Dr. Nelson, for example... might be inclined just to cover their asses, and others may actually try to suppress the truth because it does expose certain incompetence or carelessness on their part.
Beni rahatsız edense, heyetten birinin yani Dr. Nelson'ın götlerini korumaya meyilli olması ve diğerlerinin gerçeği gizlemeye çalışması.
This idea that the truth is too strong.
Hakikatin çok güçlü olduğu fikri.
That's all I do. The truth is, I still hear things.
Gerçek şu ki, bazen kulağıma bir şeyler gelir.
The truth is, I think part of being an adult is that you stop waiting for yourself to change and you start to accept who you are.
İşin aslı... yetişkin olunca değişmeyi.. beklemeyi bırakıyorsunuz.
That is the God's honest truth.
Tanrı şahidim olsun gerçek bu.
Is that the truth?
Gerçek bu mu?
Inspector Lam, is the truth really that important?
Gerçek o kadar önemli mi?
Other people, saw Anon as chaotic evil, like the Joker, that just wanna see the world burn and potentially doing irreparable damage and the truth is, yes, it's the entire column of chaotic.
Diğer insanlar, Anonymous'u kötü karmaşıklık olarak gördüler, Joker gibi. Sadece dünyanın yanmasını istiyorlar ve onarılamaz zararlar veriyorlar. Ve işin doğrusu, evet, tüm bu karmaşıklık sütunu var.
That is not the truth.
- Bu doğru değil.
No, it is Heaven's will that I know the truth.
Hayır, Tanrı'nın isteği benim gerçeği öğrenmemdi.
the truth is out there 16
the truth will set you free 17
the truth 1031
the truth is 1715
the truth hurts 29
the truth will come out 23
the truth of the matter is 23
the truth about what 27
the truth was 16
is that you 2352
the truth will set you free 17
the truth 1031
the truth is 1715
the truth hurts 29
the truth will come out 23
the truth of the matter is 23
the truth about what 27
the truth was 16
is that you 2352
is that it 2484
is that so 1463
is that right 2297
is that your dog 17
is that your sister 22
is that okay with you 61
is that 1576
is that all you can say 40
is that all there is 18
is that understood 245
is that so 1463
is that right 2297
is that your dog 17
is that your sister 22
is that okay with you 61
is that 1576
is that all you can say 40
is that all there is 18
is that understood 245
is that your car 43
is that all you got 152
is that all you care about 23
is that your daughter 28
is that a threat 163
is that what you want 740
is that what this is 151
is that all you've got 42
is that a 177
is that clear 774
is that all you got 152
is that all you care about 23
is that your daughter 28
is that a threat 163
is that what you want 740
is that what this is 151
is that all you've got 42
is that a 177
is that clear 774
is that all 744
is that what i think it is 170
is that better 164
is that what this is about 217
is that bad 219
is that true 1272
is that him 366
is that possible 215
is that her 187
is that all of it 17
is that what i think it is 170
is that better 164
is that what this is about 217
is that bad 219
is that true 1272
is that him 366
is that possible 215
is that her 187
is that all of it 17