Transparent перевод на турецкий
613 параллельный перевод
All the dead were on their way, and the gentle road grew transparent beneath their feet.
Bütün ölüler yollara düşmüştü ve narin yollar ayaklarının altında görünmez oluyordu. "
Each planet was attached to its transparent, movable sphere. And outside the planetary spheres were the fixed stars arranged in a sky of their own.
Her gezegen şeffaf ve hareket edebilen kürelerine bağlanmıştı ve gezegensel kürelerin dışında sabitlenmiş kendi başlarına duran yıldızlar vardı.
"... transparent... almost ethereal..! "
"... saydam... neredeyse bir ruh gibi..! "
The gentle transparent twilight,
"Senin düşlemli gecelerinin,"
I knew the minute I looked at that transparent face of yours... that something was up.
O şeffaf yüzüne bakar bakmaz bir şey olduğunu anlamıştım.
Have you ever noticed how transparent people are when you really look at them?
Anlaşılır insanlara baktığınızda nasıl göründüklerini hiç fark ettiniz mi?
Combined with other ingredients, known only to himself, it made the body transparent when injected into the bloodstream.
Sadece kendisinin bildiği maddelerle karıştırıIınca, kana enjekte edildiğinde, vücudunu şeffaf hale getiren bir şey buldu.
You're rather transparent, you know, Bart.
Epey açık sözlüsün, Bart.
But then, of course, we didn't count upon a creature... that has learned to stalk the most cunning animal... that can catch scents upon the wind... that has mastered the trick of moving through a forest as if he were transparent.
Fakat elbet ki, rüzgara rağmen koku alan, en kurnaz hayvandan sıyrılmayı öğrenmiş ve ormanda saydam gibi davranmakta ustalaşmış yaratıklar sayılmayız.
It was a structure of transparent falsehoods.
Apaçık sahtekârlık gösterisiydi.
We're behind the eight ball, it ain't transparent.
Bir sorunla karşı karşıyayız. Durum belli değil.
The starlight makes the gas transparent.
Yıldız ışığı, gazı saydam hale getirir.
Well, it's just that you're so transparent.
Bu sadece sen... Sen çok şeffafsın.
The players are transparent.
Ekibim şeffaftır.
Your bearded son is just as transparent as when he was a little boy of 9.
Bakıyorum sakallı oğlun, duygularını hâlâ dokuz yaşındaki gibi belli ediyor.
To put the kindest face possible on it... the girl was a little horror - a transparent, syrupy little phony... with about as much to offer a man as Cuckoo the Bird Girl. Not even Peter, with all of his radiant innocence about women... could have been stirred for one instant by that dingy little creep.
Yüzündeki çok kibar görünüme rağmen... kız ürkütücüydü - solgun, duygusal... kaçık bir kuş gibi kendini sadece kadınlara masum duygularla yaklaşan Peter'e değil... başkalarına da sunan...
She was wearing a very tight dress transparent, with flowers on it.
Çok dar bir elbise giyiyordu... transparan, üzerinde çiçekler olan.
Wearing that tiara and veil, symbols of purity... so white and transparent that one can look into your immaculate soul.
Bu duvak ve peçeyi giymek saflığının sembolleri... o kadar beyaz ve ince ki insan kusursuz ve temiz ruhunu görebiliyor.
The sea is calm, transparent.
Deniz durgun ve berrak.
But the water made it transparent.
Suya girince şeffaf oluyordu.
... each possible surface,... here... becomes transparent... and open to unimagined images,... long-forgotten,... and returned to us in silence by this white sea.
Buradaki her mümkün yüzey saydam oluyor ve uzun zaman önce unutulmuş hayal edilmemiş görüntülere açılıyor ve bu beyaz denizle sessizlik içinde bize geri dönüyor.
The air is transparent to it.
Hava bunlar için saydamdır.
Cruelty, loneliness and fear all these things would be straightforward and transparent.
Zulüm, yalnızlık ve korku bütün bunlar açık ve net bir hale gelmeli.
When its transparent wings, longer than an eagle's, fold in, it fits in the palm of your hand.
Saydam kanatları bir kartalınkinden uzun olduğunda, avcunun içindeki yarayı sarar.
Down deep, some are even transparent.
Hatta denizin derinliklerindeki bazıları şeffaftır.
She had found a little isolated beach... where the sea was transparent... and the sand pink.
Her yerden uzak, denizin dibinin göründüğü ve kumların pembe olduğu ıssız bir koy bulmuş.
So that it will be bright, full of glare and transparent light.
Bu sayede içerisi aydınlık, şeffaf olacak.
And the box is transparent.
Saydam bir kutu bu.
The wall's transparent.
Duvar saydam.
And use transparent glasses.
Yeni bir tür materyal çıkmış.
These pyjamas are transparent.
Bu pijamalar şeffaf.
That transparent light-green water.
Berrak yeşil suyu...
But some shady business has to be cleared up. His life is transparent.
Fakat aydınlatılması gereken bazı karanlık işler var.
It is transparent!
Şeffaf!
At best they commit some bungling villainy with a motive so transparent that even a Scotland Yard official can see through it.
En iyi koşullarda, acemice suç işliyorlar Scotland Yard polisinin bile hemen bulacağı açıklıkta bir nedenle.
- Transparent plastic skis.
- Transparan plastik kayaklarla.
- You are so transparent, Columbo.
- İçinizi okuyabiliyorum, Columbo.
Transparent fraud.
Lanet üçkağıtçı.
And the water here, it is perfectly transparent.
Bu bölgede su çok şeffaftır. - Sen de öylesin ahbap.
Columbo, you're marvelous... transparent, but marvelous.
Kolumbo, sen bir harikasın... şeffaf, fakat harika...
Hard, brilliant, transparent.
Sert, parlak, saydam.
Now, the only place to conceal transparent things... so as to make it invisible and yet leave it in plain view... is on or in another transparent thing like - like -
Saydam nesneleri gizlemenin tek yeri onları görünmez yaparken aynı zamanda ulu orta yerde bırakmak ya da başka bir saydam nesnede gizlemek...
The surface became almost transparent, with clouded patches.
Bulanık yama görünümlü yerler hariç, yüzey saydamlaştı.
It's transparent.
Saydam.
You are invisible, limpid, transparent.
Görünmez, berrak ve şeffafsın.
You are no longer inaccessible, the limpid, the transparent one.
Ulaşılmaz, saydam, şeffaf değilsin artık.
Even a resort can leave you all... transparent.
Tatil köyü de adamı çıplak bırakır ya..!
I had brought out a lot of the first impression, the trembling mouth, the transparent shine and the tired eyes
İlk izlenimin çoğunu ortaya çıkardım. Titreyen ağız berrak parıltı ve yorgun gözler...
I'm not transparent.
Şeffaf değildim.
I felt like trembling, transparent veal jelly.
Şeffaf dana eti peltesi gibi, titriyor hissettim kendimi.
Almost transparent.
Neredeyse saydamlar!
trans 37
transformers 18
transport 55
translate 75
transcript 84
transfer 53
translation 146
translator 36
transform 20
transportation 42
transformers 18
transport 55
translate 75
transcript 84
transfer 53
translation 146
translator 36
transform 20
transportation 42