Anlaşma перевод на английский
20,745 параллельный перевод
Seninle bir anlaşma yaptı, değil mi?
He made a deal with you, didn't he?
Pearson Specter Litt'e karşı olan toplu davada her iki taraf da anlaşma şartlarını kabul ediyor mu?
Regarding the class action against Pearson, Specter, Litt, do both parties agree to the terms of the settlement?
Ancak bir sahtekarı işe aldığınıza dair kanıt var ki tam da bu sebeple Bayan Rosen ile anlaşma yapıyorsunuz.
But there is proof that you employed a fraud, which is why you're settling with Ms. Rosen in the first place.
Sana sorayım, insanı sıkboğaz etmek varken neden bir iblisle anlaşma yapayım?
Let me ask you, why negotiate with a demon instead of pleading with the human?
İyi bir anlaşma değil.
It's not a good deal.
KC'den iyi bir Pro Bowl oyuncusuyla anlaşma yaptık.
We signed a nice athletic Pro Bowl tackle from KC.
Playoff'lar için benimle bir anlaşma yaparsan makbule geçer.
Least you could do is cut me a deal for the playoffs.
Anlaşma falan yok.
No deal.
Bir anlaşma.
An arrangement.
İkimizin de çıkarına olacak bir anlaşma.
One that would benefit both of us.
Ya eğer iki imparatorluk da bir çeşit anlaşma yapacaklarsa?
What if the two empires are hammering out some kind of an alliance?
Alan'ın bilmeden bulaştığı bir çeşit anlaşma Ve bu da onu Triad'ın tam da hedefine koymuş oldu.
An alliance that Alan unknowingly stumbled onto and put him right in the cross hairs of the Triad.
Bunu kaybetmek istemiyorum. Yani seninle anlaşma yapmaya razıyım.
I do not want to lose that, so I am willing to make a deal with you.
Ne tür bir anlaşma?
What kind of deal?
Böyle anlaşma olmaz.
I'm sorry! That's not a plea bargain.
BARO'yla hangi konuda anlaşma yaptıysanız tadını çıkarın.
And enjoy your deal with the AUSA.
Sen de daha iyi bir anlaşma istemişsin.
you wanted a better deal.
Bunları anlatma amacım anlaşma yapmak değil.
I'm not doing this to cut a deal.
Calabasas şaraphanesinden Gavin ile harika bir anlaşma yaptık.
And Gavin from the winery in Calabasas gave me a great deal.
Pekala, şeytanla anlaşma yapmayı içermeyen bir şeyler.
Okay, something does not include making a deal with the devil.
Anlaşma tamam.
The deal's on.
Bu bir anlaşma değil.
This isn't a negotiation.
2400s Modem için Hayes'le anlaşma yaptıktan sonra tedarikçi dostuma bir telefon açtım.
After we made the deal with Hayes for the 2400s,
Anlaşma mı yapıyoruz?
Slow down. Are we in agreement here?
Kayıtlara geçsin diye söylüyorum bu meşru bir anlaşma değil.
I'd like to state for the record that this is not a legitimate offer.
Polisler ile anlaşma yapmam.
I don't make deals with police.
Eğer bir anlaşma olacaksa ve..
Say I take you up on this protection, for now.
Buraya bir anlaşma için geldik.
We're here to broker a deal.
Anlaşma mı?
The deal?
Eski Yunan Uygarlığı yoksa anlaşma olmaz.
Greek antiquity... or no deal.
Evet ve anlaşma yapmak yok.
Yeah, and no deals.
Jimenez'le bir anlaşma yaptım. Dallas operasyonumun bir kısmını onlara bıraktım, karşılığında malı taşıyacaklar.
In addition to that, I want to regain market share, and in order to do so,
Anlaşma yapmazlarsa söyleyeceklerimi dinleyemezler.
They don't want to make a deal, they won't get to hear what I have to say.
Bir anlaşma yaptık.
We worked out a deal.
Anlaşma annen ile yapıldı.
That arrangement was made with your mother.
Çünkü 10'a yakın avukatını, anlaşma yoluna git ve suçu kabul et dedikleri için kovdu.
Because he fired like 10 of his attorneys when they told him to take a plea deal.
Bunda anlaşma yoluna gittiğin için kimse seni yadırgamaz, hatta böylece Rektör'ü de başından savmış olursun.
No one will blame you for cutting a deal on this one, and it will help keep the President out of your hair.
Kaybedenin olmadığı bir anlaşma.
It's a win-win deal.
Geçen sene birkaç anlaşma battı.
A few deals went belly-up last year.
Brian jüri seçiminden sonra anlaşma yapmak istemişti, ama biz anlaşmaya yanaşmadık.
Brian wanted to cop a plea after jury selection, but we never make deals at trial.
Onlar anlaşma yapmak istediler mi?
They express interest in a deal?
Sürücüyü kapatın, anlaşma sizin olsun.
Turn over the Drive, and you have a deal.
Birkaç eski dostun ve kraliyet mahkemesi üyelerinden, halen güvenebileceğini bildiğin birkaçıyla anlaşma yaptın.
You made a deal with a couple of old friends, members of the royal court who you knew you could still trust.
- Vardı... hiç onur içermeyen bi anlaşma.
- We did... a deal you never had any intention of honoring.
İşte yeni anlaşma... mürettebatının hayatına karşılık sürücü.
So here's the new deal... the lives of your people in exchange for the Drive.
Anlaşma anlaşmadır.
A deal's a deal.
Anlaşma anlaşmadır.
Deal's a deal.
Evet anlaşma nedir?
So... what's the deal?
Bölge savcısıyla anlaşma yapmak için onu anında satmaz mıyım sanıyorsunuz?
You think that I wouldn't have flipped on him in a second to get a deal with the D.A.?
Adamlar titiz, profesyonel ve sürekli anlaşma içindeydi.
Those guys were precise, professional, in constant agreement.
Savcılık bir anlaşma öneriyor.
The A.D.A. has offered a deal.
anlaşma yaptık 16
anlaşma anlaşmadır 45
anlaşma bu 28
anlaşma mı 33
anlaşma böyle 20
anlaşma yok 46
anlaşmamız vardı 26
anlaştık 1085
anlaşıldı 2701
anlasana 51
anlaşma anlaşmadır 45
anlaşma bu 28
anlaşma mı 33
anlaşma böyle 20
anlaşma yok 46
anlaşmamız vardı 26
anlaştık 1085
anlaşıldı 2701
anlasana 51
anlaşıldı mı 1385
anlaşılan 207
anlaştık o zaman 44
anlaştık mı 503
anlaşalım 38
anlaşıldı tamam 19
anlaşabiliriz 26
anlaşmıştık 51
anlaşıldı efendim 120
anlaşıldı kaptan 44
anlaşılan 207
anlaştık o zaman 44
anlaştık mı 503
anlaşalım 38
anlaşıldı tamam 19
anlaşabiliriz 26
anlaşmıştık 51
anlaşıldı efendim 120
anlaşıldı kaptan 44