Bir yerde перевод на английский
31,599 параллельный перевод
Biri bir yerde fena mıçmış.
I mean, somebody royally forked up.
Mükemmel bir yerde yaşamayı hak ediyorsunuz. Çünkü her biriniz ayrı ayrı iyi insanlarsınız.
And you deserve a perfect world because every single one of you is a good person.
Sonsuzluğu ortalama bir yerde yaşamayı hak ediyorum.
I should get to spend eternity in a medium place!
Yakaladıkları sentetikleri Silo adlı bir yerde tutuyorlar.
They take the synthetics they capture to a place called the Silo.
Aslında buradayım ama başka bir yerde de bulunuyorum...
I'm here but I'm somewhere else too,
Eğer onları ekseydim, her şeyi boşver böyle güzel bir yerde bile kalıyor olmazdınız.
If I'd bailed, well, put it this way, you girls would not be staying in such a nice place.
Anladım, James'in kötü adam olduğunu kabullenmek istemiyorsun ama derinlerde bir yerde şüphelerim var.
I get you don't want to admit James is a bad guy, but deep down you have your doubts.
Bu herhangi bir yerde yayınlanıyor mu?
Is that feed being broadcast in any way?
Başta çok kötü bir kaban ve hediye tasarımcısı sandım. Ama sanırım o başka biri çünkü bu Paul Smith hiçbir yerde bulunmuyor.
At first I thought he was an evil designer of casual coats and gifts, but I guess that's somebody else because this Paul Smith, he is nowhere to be found.
Burada bir yerde kamera olduğunu biliyorum.
I know there's a camera here somewhere.
Uzakta bir yerde küçük bir mezarlıktı.
It was small. Out of the way.
NSA'deki tüm veri taramaları sonucu, ORION ile ilgi tek bir yerde söz edildiğini bulduk.
In all our NSA's data-scraping, we found one reference to ORION.
Yoksa bütün şehri yok etme riski olan bir yerde mi bırakmalıyız?
Or leave it where it is and risk wiping out a city?
Parçayı ve parayı almaya çalıştılar muhtemelen başka bir yerde satmak istiyorlardı ama yakalandılar.
Tried to take our money and the component, probably sell it somewhere else, and busted it in the process.
Yakında bir yerde gerekli kaynaklara sahip değilim.
Well, I don't have anywhere near the proper resources.
Sahiplerinin beni çıplak olarak görmedikleri bir yerde.
You know, someplace where both of the owners haven't seen me naked.
Burada bir yerde olmalı.
It's got to be here somewhere.
Kampa giderken, bir yerde duracağımızdan bahsetmemiştin. Fazla sürmez, 20 dk kadar.
You never said we were stopping anywhere on the way to camp.
Ama başka bir yerde, duymaması gereken bir anda bir arkadaşının söylediklerini duyuyor ve arkadaşı iyi şeyler söylemiyor ve bu an arkadaşının sadece boş bulunduğu bir an ama arkadaşlıkları sonsuza kadar bitiyor.
But the other thing is that she overhears a friend talking about her when she shouldn't, and the friend says not nice things, and it's a moment of weakness for the friend, but the friendship is ruined forever.
Burada ve hiç bir yerde.
Here and nowhere.
- Mükemmel bir yerde.
- Someplace wonderful.
Tabi imkansız bir yerde yapılması haricinde.
Except in an impossible place.
- Brianna dışarıda bir yerde.
Brianna's out there.
Bir daha kimseye zarar veremeyeceği bir yerde.
Someplace where he'll never be able to hurt anyone ever again.
Babam Dana'yı bulmuştur ve akıllıca olanı yapıp bir yerde saklanıyordur. - Matt, lanet kapıdan uzak dur.
Okay, Dad probably found Dana, and now they're hiding, like the smart thing to do.
Bu sırada, diğerlerinin güvende olabileceği bir yerde bekleyeceksin.
In the meantime, you'll go where others are safe from you.
Gözünüzü açık tutun, buralarda bir yerde olabilir.
Keep your eyes out. She should be here.
Becky çok iyi kalpli biri ve dışarıda bir yerde sevgimize ihtiyaç duyan bir çocuk olduğunu söylüyordu.
Becky has such a big heart and she's been saying that somewhere out there there's a kid that needs our love.
Emily üzülmeden yarenliğimiz biterse belki sonra şoför olarak beni tavsiye edebilir ya da arabalarda veya başka bir yerde çalışabilirdim.
If Emily wasn't upset and we parted friends then maybe she'd recommend me as a chauffeur or working with cars or something.
Bir yerde konuşman mı var?
You got a speech to make somewhere?
Şu polisle silahlı ve rozet zımbırltılı adi herifle bir yerde karşılaşmayı çok isterim.
This cop - - this cheap fuck gun-and-a-badge tough guy, This cop - - this cheap fuck gun-and-a-badge tough guy, I ´ d like to see him meet me somewhere.
Üç boyutlu bir yerde katı bir top sınırsız defa bölünebilir ve parçalar üst üste gelmez sonra da yeniden birleştirilip aynı türden tıpatıp bir kopya daha yapılabilir.
A solid ball in three-dimensional space can be split up into a finite amount of non-overlapping pieces, which can then be put back together so as to yield two identical copies of the same sphere.
Kız arkadaşım olsan, seni asla böyle bir yerde bırakmam.
If you were my girl, I would never leave you out here like this.
GZK zanlısı Garrett Hawthorne'un, bilinmeyen bir rehineyle Kendall Eyalet Parkı'nda bir yerde olduğuna inanılıyor.
SBK suspect Garrett Hawthorne, is believed to be hiding somewhere in Kendall State Park with an unidentified hostage.
Erişemeyecekleri bir yerde.
Just out of reach.
Sen şimdi güvenli bir yerde misin?
Are you in a safe place right now?
Dinimi bırakalı yıllar oldu. Ama daha iyi bir yerde olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor.
I left my religion behind many years ago, but I do like to think he's in a better place.
Kiralık ve başka bir şey lazım bana çünkü olmak istemediğim bir yerde sıkıştım kaldım.
Well, it's... It's a rental. And I need something else,'cause i'm stuck in a place
Çözüm bu. Annemle büyükannemi bir yerde bir araya getirmeli ve açık açık konuşmalarını sağlamak için onları yatıştırmalıyız.
We just need to get Mom and Nana in one place, and get them calm enough to have an honest conversation.
En azından şu an buradan daha iyi bir yerde.
Well, at least she's in a better place than this.
- Ama şuralarda bir yerde olmalı.
- But it would be over there.
Kulede bir yerde olduğunu mu düşünüyorsun?
Do you think he's in the tower, or...
Kader çarkı üst katmanda bir yerde olmalı.
The prayer wheel should be somewhere near the base.
Sen be o küçük arkadaşın, akademide ki bana öyle yapınca, başka hiç bir yerde iş bulamadım.
You know, when you and your little boyfriends in academia were done with me, I couldn't get a job anywhere.
- Olduğun yerde kal, bu bir emirdir!
- Stand down! That is an order!
Bizim arkadaşlarımız... Benim yuvam başka bir yerde
Our friends...
olmak istediğimiz yerde bir çalışan olmayacak.
No workers where we want to be.
Benim geldiğim yerde bu bir seçenek bile değil.
Not where I'm from. It's not an option.
Sayın meslektaşımın nefes kesici süslü sözlerine rağmen basit fizik kurallarına bakıldığında bir insan aynı anda iki yerde olamaz.
And despite my learned friend's thrilling rhetorical bombast, it overlooks the basic law of physics... a man cannot be in two places at the same time.
Pıhtı hücrelerin, bıçağın girdiği yerde, muhtemelen dev bir kabuk oluşturmuştur.
Your platelets probably made a huge scab where the knife went in.
Ama süre gelen devamlılık bir şey tarafında bozuluyor daha sonra bozulan parçalar tekrardan bir araya geliyor ve biz de şu an olduğu yerde olmaması gereken bir adamı on yıllar öncesinden görebiliyoruz.
But the continuum gets messed up by something, then different parts of it get mashed together, and we see a guy from... from decades ago who's just popped up where he shouldn't.
bir yerde okumuştum 21
yerde 65
yerde kal 46
yerde kalın 17
bir yazar 32
bir yere gitme 51
bir yerlerde 73
bir yıl sonra 30
bir yere gitmiyorum 43
bir yere gidemezsin 16
yerde 65
yerde kal 46
yerde kalın 17
bir yazar 32
bir yere gitme 51
bir yerlerde 73
bir yıl sonra 30
bir yere gitmiyorum 43
bir yere gidemezsin 16
bir yere mi gidiyorsun 103
bir yudum 17
bir yolunu buluruz 32
bir yere gitmiyoruz 22
bir yere kaybolma 21
bir yere ayrılma 38
bir yıl önce 51
bir yere gitmiyorsun 28
bir yolu var 41
bir yıldız 18
bir yudum 17
bir yolunu buluruz 32
bir yere gitmiyoruz 22
bir yere kaybolma 21
bir yere ayrılma 38
bir yıl önce 51
bir yere gitmiyorsun 28
bir yolu var 41
bir yıldız 18