Bir zahmet перевод на английский
676 параллельный перевод
Bir zahmet gelsinler ve o attıkları iftiralar için gönülden af dilesinler.
Tell them to come and bow with their sincere minds, asking her forgiveness for their badmouthing.
Bir zahmet yardım ediver.
Do something to help me.
- Bir zahmet, kartvizitinizi alabilir miyim?
- Now I'll trouble you for your card.
- Bekle bir dakika bana neden bahsettiğini bir zahmet anlatır mısın?
- Just a minute would you tell me what you're talking about?
Susacak mısınız bir zahmet?
You two about done talking?
- Bir zahmet.
Yes, please.
Çok iyisiniz, umarım bir zahmet vermemişimdir.
IT'S SO GOOD OF YOU. I DO HOPE I HAVEN'T BEEN A BOTHER.
- Zahmete girmeyin. - Sizin için mi? Bir zahmet sayıImaz.
Don't go for any trouble.
Bir zahmet, lütfen!
Will you... please?
Bir zahmet alt kata kadar gelir misiniz, Beyim?
Would Your Honour please come downstairs?
İkinci kattaki dolapta, bir zahmet git kendin al.
In the cabinet on the second floor, go and look for it yourself.
Bir zahmet.
If you would.
Antonio tasalansın bir zahmet.
Antonio cares.
Banyoda kaldı, bir zahmet getiriver.
I left it in the bathroom. Get it, please.
- Bir zahmet.
- Please
- Bir zahmet.
- Yes, please.
Bir zahmet şunları tutuver.
Here, hold this please.
Bunun çok büyük bir zahmet olduğunu biliyorum, ama nasıl hissettirdiğini sorsam...
I know this is a great imposition, but may I just ask how it feels...
Zahmet olmazsa, havadar bir hücre istiyorum bir sürü penceresi olsun ve biri güney tarafına baksın.
And, if you don't mind, I'd like a nice airy cell, you know... plenty of windows, and a nice southern exposure.
Hayır, kapımı çalmaya zahmet eden bir tek sizdiniz.
No, you were the only one that took the trouble to ring my bell.
Ama zararsız bir hanımefendiyi kaçırmak için tüm bu zahmet niye?
But why go to all this trouble to kidnap a little harmless governess?
Zahmet edip onunla evlenmiş bir adama öyle davranılmaz derim.
Tell her that ain't no way to treat a man who's gone to the bother of marrying her.
Askerden döndüğünde zahmet edip hesaplara bir göz atsaydın...
The tally book would've made it kind of simple if you'd taken the trouble to read it.
Bu konuya ters düşen bir düzine şeye dikkat çekebilirim ama niye zahmet edeyim ki?
I could point out a dozen things wrong with that, but why bother?
Bir an ki, hatırlayıp hayatta olduğumu buraya kadar zahmet ettiniz... ne söyleyecektiniz?
Blessed above all others be the hour when you remember to remember me, and came to tell me... what?
Bu gece için bana bir oda ayarlamanız zahmet olur mu acaba?
Oh, would it be too much trouble to put me up for the night?
Zahmet edeceğine neden bir telefon açmadın?
Why didn't you just call instead of going through the trouble?
Zahmet olmazsa bir ateş alayım dostum.
Trouble you for a light, friend.
- Zahmet etmeyin. Burada bir dost olarak bulunmuyorum.
I do not come as a friend.
Bana kalan bir dolu zahmet ve Cowpen'de bir İngiliz Albayından aldığım bu uzun kuyruklu ceketi saymazsak, elde var sıfır.
And got naught for it, save a bellyful of satisfaction and this lobsterback coat I took from an English colonel at Cowpens.
Zahmet olmazsa senden bir şey rica edeceğim.
I have a favor to ask, if it's no trouble.
Zahmet ettik diye, bize belki bir şeyler verir.
He may give us a little something for our troubles.
Aklında heyecan verici bir akşam olmadıkça boşuna zahmet etme, Mitch.
Don't bother, Mitch, not unless you have an exciting evening in mind.
Eğer çok farklı bir boğa istiyorsan, elde etmek için biraz zahmet çekmen gerek.
Now, if you had to strain to get it, it'd be a whole lot different. Don't you see?
Görüyorsun, hiç de zahmet değil, bir bardak çay, gerçekten.
You see, it's no trouble, a cup of tea, really.
Zahmet edip bir polisiye film bile izlememişsiniz. İzleseydiniz öğrenirdiniz.
Ever see a gangster movie?
Hiç zahmet etmesin. Benim bir sürü işim var.
- I've got a deskful of work.
Tara'ya bir telgraf çekip Scarlett'in geldiğini söyleyiver. Zahmet etmeyin.
Better cable to tell them Scarlett's checked in.
Haylr, seni delirtmek I § in § ektikleri zahmet babanln bir kaza ge § irmi § olabilecegini gésteriyor onlar da bu konuda sessiz kallyorlar.
No, the trouble they're going to to drive you insane makes it look as though your father's had an accident, perhaps and all they're doing is keeping quiet about it.
Hatta zor zahmet Western Feed and Grain dergisinde adamla özel bir röportaj bile ayarladım.
I even finagled a feature story on this man in Western Feed and Grain...
Eminim ki bir Fransız subayını ağırlamak size zahmet vermez.
Surely, you wouldn't want to inconvenience a French officer.
Bir zahmet?
You mind?
Bir şey söylemeye zahmet etme Doktor.
Don't bother to say anything, Doctor.
Çektiğim zahmet için bir bedel verilmiş olurdu en azından.
That would have at least given me some compensation for the inconvenience.
Zahmet olmazsa bir bardak su alabilir miyim?
Could I trouble you for a glass of water?
Bir uygarlık inşa etmek için zahmet çekersin ilkeler üzerine kurulu bir toplum yaratmak için.
You take the trouble to construct a civilization to build a society based on the principles of... principle.
Tüm bu zahmet bir hiç içinmiş.
All that for nothing.
Bu, Çavuş Wallace için bir sürü zaman, zahmet ve sorun çıkardı.
It involved a lot of time and trouble and discomfort for Sergeant Wallace.
Bir Fransız subayına zahmet vermek istemezsiniz herhalde?
Surely you wouldn't want to inconvenience a French officer?
Uygun bir şey yap ya da zahmet etme.
Do something properly, or don't bother at all.
- Sana da bir sürü zahmet verdim.
Was it vile being dragged back?