Eskiden olduğu gibi перевод на английский
762 параллельный перевод
Şu an tek isteğim, eskiden olduğu gibi sen bana şiir okurken uyuyakalmak.
All I want is to go to sleep listening to you read one of your poems the way you used to.
Ve eskiden olduğu gibi François, sevgili yaşlı köpeğine bir elveda demek isterdi.
And as in the old days, François would have liked to say good-bye to his dear old dog.
Silah kullanmada eskiden olduğu gibi hala iyimisin?
Are you just as handy with a gun as you was?
Hayatımız eskiden olduğu gibi devam etmek zorunda.
Our life must go on as it has done in the past.
Birlikte, eskiden olduğu gibi hoca öğrenci olarak değil iki bilim adamı meslektaş olarak yaşam ve ölümün gizemini çözebiliriz.
I had ventured to hope that you and I together, no longer as master and pupil, but as fellow scientists, might probe the mysteries of life and death...
Eskiden olduğu gibi.
Just as we were.
Niçin eskiden olduğu gibi benim prensim olmuyorsun?
Why aren't you my prince like we said long ago?
Eskiden olduğu gibi beraber bir gece geçireceğiz.
We'll have an evening just like we used to.
Bize duydukları nefret bitse... Tıpkı eskiden olduğu gibi işimizi yapmamıza izin verseler ne güzel olur.
How wonderful if they stopped hating us, if they let us go about our business like we used to.
- Eskiden olduğu gibi değil.
Not as he was.
- Tıpkı eskiden olduğu gibi.
- Just as in the 9th to the 15th centuries.
Tıpkı eskiden olduğu gibi.
It was just like it used to be.
Eskiden olduğu gibi o kibriti vurdum, değil mi?
I hit that match just like I used to, didn't I, Johnny, huh?
Eskiden olduğu gibi.
Just like old times.
Eskiden olduğu gibi oldukça mutlu ve neşeli görünüyordu.
She seemed happy, quite like her old, delightful self.
Nick, seni böyle görmek harika, eskiden olduğu gibi.
Oh, Nick, it's wonderful to see you like this. Like you used to be.
Konuşun benimle Peder. Eskiden olduğu gibi.
Tell me, Father, like you used to tell us.
Eskiden olduğu gibi hayal kur.
Have dreams, like we used to.
- Elimiz kolumuz bağlı artık. Eskiden olduğu gibi yaşamayı dayanılmaz bir şekilde özlüyorum.
- You learn to work with brushes... although your hands yearn for a hammer.
Seni eskiden olduğu gibi, dizime yatırıp dövmem lazım! Çok da eskiden değil üstelik!
I ought to turn you over my knee the way I used to and not so many years long ago.
Belki belki size eskiden olduğu gibi, sıcak bir şey getirebilirim.
It allows me to bring something hot as before?
Alışkanlıkları geri geldi biliyorsun eskiden olduğu gibi, uyku ilacı alacak.
As horrible as before. You know, delira.
Bence insanlar eskiden olduğu gibi eğlenemiyorlar değil mi?
I don't think people have fun like they used to. Do you?
Bazen keşke eskiden olduğu gibi dirsek çürütseydim diyorum.
Sometimes I wish I was back rubbing elbows, as they say.
Eskiden olduğu gibi harika vakit geçireceğiz.
You know, we'll have some great times together like we used to.
Eskiden olduğu gibi iyi dövüşüyorsan bu sene işimiz garanti.
If you box as good as you used to, we'd be a cinch this year.
Onun eskiden olduğu gibi bir erkek olmasını istiyorum, sorumlulukla yüzleşmesini de, bunu gerçeği çarpıtarak yapamazsınız!
I want him once more as the man he once was, able to face responsibility, and you don't do that by bending the truth!
Artık kankan yok ve her şey eskiden olduğu gibi olacak.
No more cancan and everything as it used to be.
Eskiden olduğu gibi Maurice ile olmak istiyorum.
I want to be with Maurice, as I used to be in the old days.
Gözlerin eskiden olduğu gibi.
Your eyes are as they were before
Eskiden olduğu gibi bana karşı nazik ol.
Be kind to me as you used to be
İnanılmaz, eskiden olduğu gibi.
And the uniforms. It's incredible, like it used to be.
Eskiden olduğu gibi yine elime bakacaklar.
Yeah. Sure, I'll have them eating out of my hands again just like old times.
Sadece eskiden olduğu gibi değil.
It just won't be quite the same as it was before.
# Taze toprağın kokusunu alabiliyordum, çok eskiden olduğu gibi. # Ve gündüz sefası çiçekleri, gerçi şimdi oralarda bu çiçekler yetişmiyor.
I could smell the odor of fresh earth... like a long time ago... and morning glories... though there are no morning glories growing around there now.
Hiç kimse eskiden olduğu gibi kalmaz, ülkeler de öyle.
No one stays as he was, nor any country.
Belki de bütün bir hafta orada oturur. Eskiden olduğu gibi.
He could stay there the rest of the week, like he used to.
Artık, her şeyin seninle benim aramda eskiden olduğu gibi gitmesi mümkün değil.
Now, things just can't go on the way they've been between you and me.
- Eskiden olduğu gibi.
- Like you used to.
- Tıpkı eskiden olduğu gibi.
- It would be like old times.
Eskiden olduğu gibi, herhangi bir şiddete karşı koyacak durumda değilim.
I'm in no shape for any rough stuff, like I used to be.
Burada komisyon üyesi seçileceksin, ve belki de herşeyin.. eskiden olduğu gibi devam edeceğine kendini inandıracaksın.
You'll be elected commissioner here in this hall, and perhaps you'll delude yourself that everything goes on as before.
İnsanlar eskiden olduğu gibi korkuyla titreyecek.
and people would quake with fear, as they did before.
Eskiden olduğu gibi artık buraya sık gelmiyorlar.
They haven't been coming up as much as they've been.
Tabii... Eskiden olduğu gibi değil.
Of course... it's not what it used to be.
Demeliyim ki, seni görevde donatmak, eskiden olduğu gibi çok kural dışı.
I must say, I find this business of equipping you in the field, on the run, as it were, highly irregular.
Neden arkadaşlarını eskiden olduğu gibi görmüyorsun?
Why you don't see your friends the way you used to?
Eskiden olduğu gibi bizimle kal.
Take me with you like you used to.
Eskiden bende olduğu gibi.
Just like I used to have.
Bütün beyaz adamlar öldürüldüğünde milyonlarca bizonun eskiden olduğu, gibi döneceğine ve her şeyin eskisi gibi olacağına inanıyorlar.
They believe that when all white men have been killed the buffalo will return, in millions, like in the old days, and that everything will be as it once was.
Bir erkek bir kadını olduğu gibi sever. Eskiden ne olduğunu ya da gelecekte ne olacağını düşünerek değil.
One loves a woman for what she is, not for what she was or will be