Imkansız mı перевод на английский
1,356 параллельный перевод
Afrikada olanlardan ve benim başıma gelenlerden sonra hala imkansız mı geliyor?
It's impossible. Is it any more impossible than what you saw in Africa, or what you saw in me?
Bir yakuza için bu imkansız mı sence?
Impossible for a Yakuza?
- Lezbiyenleri dönüştürmem imkansız mı diyorsun?
Wait wait you say I can't convert lesbians?
Bütün niyetim masumca olması imkansız mı?
So it's just impossible that my intentions are pure?
Yani, bu imkansız mı?
I mean, isn't that possible?
Burada oturan bir arkadaşım olması imkansız mı?
Is it impossible for me to have a friend that lives here?
Çok fazla olasılık programımın izleyebilceği bir çok yol var seçmek imkansız...
Too many possibilities... too many pathways for my program to follow... impossible to choose...
Çünkü... Lütfen Elızabeth. Yaşadığımız dünyada başkalarının duygularını anlamamız imkansızdır.
Since, Elizabeth, it's impossible in this world we live in to empathize with others, we can always empathize with ourselves.
- Bu imkansız.
- I'm afraid not.
Sarmaşık birliğindeki bir takımın sonuna kadar gitmesi imkansız.
There's no way an lvy League team will go all the way.
İyiliğiniz için size minnettarım ama bu imkansız.
I am very grateful for your kindness... but it is impossible.
Size söylemeye çalıştığım şey, O kişinin Buddy olması imkansız.
What I'm trying to say is... it couldn't have been Buddy.
Size yardım etmeyi isterdik, fakat... Şu an için imkansız.
We'd like to helpyou, but... unfortunately it's not possible.
Uçuş güvertelerinde çekilen görüntüler hayatta kalmanın imkansız göründüğü ürkütücü bir yıkım oyununu gösteriyor.
[Hanks] The footage Kempe and his colleagues took on the flight decks forms an eerie ballet of destruction and of unlikely survival.
Tanrım! Onun için birşey almak imkansız.
He is impossible to buy for.
Bu imkansız, tamam mı? Bütün varlık tarihi boyunca bowling asla eğlenceli olmamıştır. Komik olabilir.
That's impossible. ln the entire history of its existence, bowling has never been fun.
Bu imkansız. Hayatta kalma şansım ne?
- What's the survival rate?
Eğer adam odadan çıkarsa bir şey yapamayacağını, bunu atlatmamın imkansız olduğunu söylerse, yine de bebeği doğuracak mısın?
If that man comes out of that room and tells me he can't do anything that there's no way I can beat it will you still have the baby?
Oraya gitmem imkansız artık Ben bir mücrimim.
There's no way I'm gonna get in now. I'm a felon.
İmkansız! - Cevap vermeyeceğim!
No way. / I'm not answering that.
Özür dilerim, bunun olması imkansız.
I'm sorry, but this is not gonna happen.
Bu imkansız, tamam mı?
That's not possible, okay?
Bu salak çizgi filmi yapmaktan bıktım, zaten bitirmemiz de imkansız!
I'm sick of making this stupid cartoon, and we're never goin'to finish it anyways!
Sanırım bu imkansız.
I'm afraid that's impossible.
Yine de, düşük Mark-1'in faydalı birşeyler yapabileceğine inanmanız imkansızsa, bavulumu toplayıp bir sülfür madenine gitmekten mutlu olacağım.
However, if it's impossible for you to believe that a lowly Mark-1 could have anything useful to offer, I'll be happy to pack my bags and go explore those sulfur mines.
Sanırım Dünya, geçit sisteminin geri kalanıyla senkron olma özelliğini kaybetti, bu da bizim başka bir yere geçit açmamızı imkansız kılıyor.
I think that the Earth has become out of sync with the rest of the gate system, making it impossible for us to establish contact.
Kurtulmasının imkansız olduğunu söylemiştin sanırım.
I thought you said there's no way she could have survived.
Bu gece için muhteşem bir kıyafet aldım. Ayrıca başarısız olması imkansız olan resmi bir mektubum var.
Hey, I got a killer dress for tonight.
İmkansız.
I'm sorry, but that's impossible.
Ama yarın ona imkansız diyeceğim.
But I'm gonna tell him no way tomorrow.
Ben imkansız erkekler için bir mıknatısım. Ve bundan sıkıldım.
I'm a magnet for unavailable men... and I'm sick of it.
İmkansız mı diyorsunuz?
Impossible, you say?
- İmkansız mı?
- Impossible?
İmkansız mı?
So is it impossible?
- İmkansız mı? - Hayır.
- Are you saying it can't be done?
Willis diyor ki "Soyumuzun silinip gitmesi imkansız sanırım."
Willis always says, "I guess there's no danger of us dying off".
Dünyaya meydan okuyor ve ona yardım etmeye çalışmak imkansız.
And it was her against the world, and God forbid anybody should try and help her.
Daha fazla dayanamayacağım. Bir kamyon olmadan bu insanları şehir dışına çıkartman imkansız.
There's no way to get all these people out without a truck to get us out of the city.
Muhtemelen hala bir yoldaydım. Bu yanıp tutuşmada, imkansız, Proustian...
Actually, I probably still am, in that yearning, Proustian way...
İmkansız.Öncelikle bunu yöneticiye sormalıyım.
Impossible. And I would have to ask the seven directors first.
Bitirebileceğini düşündüğün ama bitiremediğin mi yoksa imkansız görünen ama öyle olmayan mı.
One you think you can clear but can't... or one that looks impossible but isn't.
Hepiniz bizim konuklarımızsınız... ve tarifi imkansız cömertliğinize güveniyoruz... sizlere gerçekten minnettarız... şimdi size en olağanüstü... mezunlarımızdan birini tanıtıyorum. Çok saygı değer Bayan Iris Murdoch.
Those of you, our guests on whose magnificent generosity we depend we really are most frightfully grateful will need no introduction to one of our most distinguished graduates and an honorary fellow, Dame Iris Murdoch.
Bu gece imkansız.
Tonight's impossible I'm afraid.
Ama bu imkansız bu yüzden sanırım tamamen farklı bir şeyler yapacağım
- But that's not gonna happen so maybe I'll end up doing something completely different.
Biliyorsunuz, bunu söylemelerini savunuyoruz biz bunu denedik ve imkansız Microsoftun tavır alması lazım ve onlar sürekli aynı şeyleri söyleyip söyleyip durdular
We responded to them saying, you know, that we tried that and it's not possible, we need Microsoft to take action at this point. And they just repeated the tag line over and over again...
Söylemesi imkansız.
I'm not sure.
Neredeyse yeni bir tane ediniyordum ki bu istatistiksel olarak benim yaşım için imkansız.
Almost made a new one, which I think is... statistically impossible for a man of my age.
İmkansız mı?
Impossible?
Şey, sanırım bu imkansız.
Well, I'm afraid that's not possible.
Başkasına anlatırsam, ikimizin birlikte olmasının imkansız olduğunu söylerlerdi. Hayatlarımızın çok farklı olduğunu. Birbirimiz için uygun olmadığımızı.
If I tried to tell anyone else, they would say that you and I are impossible that our lives are too different, that we could never be right for each other.
Şu ana dek bir "emin değilim", bir "olamaz" bir de "imkansız" aldım.
So far I've got'not sure','can't be', and'impossible'.