Mecburen перевод на английский
460 параллельный перевод
Çok uzun zamandır buradayım ki mecburen burayı sevmek zorunda kaldım.
I was here so long I got to like the place
Anlayacağın "mecburen burada kaldım" durumu söz konusu.
It appears to me you do your shooting by daylight, with too many people looking on, eh? It's a case of nowhere to go.
Harika. ve etraftaki tek kadın ben olacağım, yani mecburen popüler olacağım.
Splendid. And being the only woman in the vicinity, I'm bound to be popular.
Sizi kardeş gibi sevdim ama polisi ararsanız mecburen size vururum.
If you do, professor, and I am as fond of you as a brother I'll be compelled to knock you down.
Ve ben mecburen bu kalkanı parçalamak zorunda kaldım.
I had to smash that shield.
- Mecburen.
He couldn't help it.
- O halde siz mecburen...
But then you must...
Yaşananlar o anki şartlar sebebiyle mecburen olmuştur, davalı suçsuzdur.
Not guilty by reason of circumstances.
Mecburen yeni şeyler öğreniyordum.
And was forced to learn new ones.
Bazıları güzel oldukları için mutludur, bazılarıda sadece zengin oldukları için mecburen mutlu olmak zorundadırlar.
They are all happy, all the time Some of them are happy because they are beautiful And some of them have to be happy because they are nothing but rich
Mecburen hotele kapanmış, senaryoda ufak tefek değişikler yapıyordum.
I was holed up at my hotel doing some last-minute rewriting
Bana küfretti. Onunla mecburen evlendiğimi söyledi.
He called me names.
Evinizin anahtarını mecburen verdiğiniz birini tanımıyor musunuz?
Don't you have to know a man to give him a key to your apartment?
Süreç, mecburen yavaş.
It's bound to be a slow process, sir.
Sonu, mecburen trajedi.
This must end in tragedy.
Planlarımız mecburen değişiyor.
We've gotta change our plans.
Fakat eğer işin içinde olduğunu öğrenir, ve onu mecburen tutuklarsam, ne hissedersin?
But if I find out he is involved, if I have to arrest him, how would you feel?
Mecburen maaşınız da kesilecek.
Of course, your salary will automatically cease.
Devam etmek için para lazım mecburen birini doğuya gönderdik.
We had to send back east for more money to go on.
Mecburen.
I have to be.
Mecburen yarın buluşacağız, ilk pazarı izleyen gün normaldir.
We reciprocate, since it's the day after the first Sunday.
Araya biraz kırgınlık giriyor... mecburen.
One always hurts the other.
- Saat 22.00'de çıkıyorum. Buradaysan, mecburen görürüm seni.
I'm through at 10, so if you're here, I can't help but see you.
Mecburen içkiyi bırakacaksınız Bay Dillert.
Course, you'll have to stop drinking, Mr. Dillert.
Mecburen bazı vasıflarınızda değişiklikler yapacağız.
YOUR CLOTH ES, FOR I NSTANCE, MR. BEVIS.
O profesyonel bir asker ama ben mecburen oldum. Bana celp gönderdiler.
You're a professional soldier, but I didn't ask to come.
Ama 15 gün önce, savaş ilan edildi, Ben de mecburen asker oldum..
When I think that 15 days before the declaration of war,
Dışarısı çok soğuk, mecburen içeri girmeliydim.
When it's cold outside, you have to warm up inside.
Biz zengin değiliz ve seyahat ederken mecburen...
We're not rich, and while we travel we shall be obliged...
- Seninki olacak mecburen.
- It'll have to be yours.
O zaman Teğmen Gerard, eyaletteki şöhretli amirlerden biri olarak asla tek kollu biri olmadığı sonucuna mecburen vardınız.
Then, Lieutenant Gerard, with your reputation as one of the most brilliant police officers in the state, you were forced to conclude that there never was a one-armed man.
Ceza olarak mükemmel bir eser yaratmaya mecburen bana yardım edeceksin.
As punishment I'll force you to cooperate on something extraordinary.
Zaten önümüzdeki pazartesi mecburen gidecektin.
You'll have to go before next Monday anyway.
Mecburen kalacağız.
We'll jolly well have to.
Mecburen görüyorum Kid.
Compulsory call, Kid.
Mecburen söylediğim zamanlar hariç.
Except when you've gotta say something for appearances'sake.
Amerikalılar değişmediyse, mecburen ötekiler değişmiş demektir.
Since they haven't changed, then it's the others who've changed.
Bu yüzden Pekin'den binlerce kilometre uzakta ideallerimizi arıyoruz mecburen.
That's why we must seek our ideal 1, 000km away in Peking.
- Üniversiteler mecburen yeniden açılacak. Şimdiki halde öğrenciler sahaya indi, kol gücüyle çalışıyorlar.
The students are in the fields for now.
Orada mecburen sizin adınıza ifade vermesi yine bir tesadüf müydü?
And was it again coincidence that he there testified so obligingly on your behalf?
- Mecburen doktorun görüşü doğru.
Captain, I am forced to agree with the doctor.
Benzin bittiğinde, mecburen duracak.
It will stop sooner or later. When it runs out of fuel.
Mecburen samuray oldum.
I had to become one.
Artık Herbert'in mecburen inişe geçeceğini herkes biliyor gerçi.
Though the fact that Herbert's got to climb down is no news to anyone.
Yine de, fabrikanın çıkarları bakımından... üretim sürecimizde... o insanlarla her gün mecburen... temasa geçiyoruz.
Nevertheless, in the interests of the factory... our production activity... compels us to keep in daily contact... with these people.
Mecburen açtım.
I had to open it.
İstese'de istemese'de, şimdi mecburen yardım edecektir.
Now he'll go to the thieves stronghold for sure.
Mecburen oynayacaksınız. Bu nedenle hayatınız pahasına oynayın. "
You're obliged to play, so renounce reason if you value your life. "
Mecburen ikisini de salıverecekler.
They're both bound to be released.
Mecburen yalnız devam etmem gerekecek.
Jolly well have to carry on alone.
- Mecburen döneceğiz, kaçırdık herifleri.
- We can't do anything else.