Yaşamın перевод на английский
12,244 параллельный перевод
Tüm kurbanlar bahçelerde çalışıp yaşamını sürdüren limon toplayıcılarıydı.
All of the victims were lime pickers who worked and lived in the fields.
Konu herhangi bir ülke tarafından yapılmış gizli operasyona geldiğinde, ya da istihbarata geldiğinde, kendi askerlerimizin yaşamını da... kapsayan güvenlik kuralları nedeniyle, bu konular hakkında konuşamam.
When it comes to covert operations by any nation, or matters of intelligence, for security purposes, including the security of our own soldiers, I simply cannot comment on these issues.
Bu konuda birşey söylemedim çünkü kişisel yaşamınla profesyonel yaşamını birbirinden ayırabileceğini varsaydım.
I've never said anything because I presume that you can separate your personal life from our professional arrangement.
Sonra orta yaşlarımdayken yaşamın geçip gittiğini... ve pek çok şeyi yapmadığımı hissedip endişelendim.
And then I worried, somewhere in the middle years, life is going away and I haven't done this and I haven't done that.
Kaçamadığın mazinle birlikte burada kalmalısın yaşamın kendisinden daha çok seni seven ruhlarla.
You must stay here with the past you cannot escape, with the ghosts you love more than life itself.
Yaşamını nihayete erdirdi.
She ended his life.
Bak ben de senin gibi veterinerim Bak ben de senin gibi eski askerim... onun kocasının acı cekmesinden ve devletten yardım almamasından nefret ediyorum. Ülkeyi korumak için yaşamını ortaya koydu.
Look, I'm a vet, like you and you, and I hate seeing her husband suffer the way he is without any help from the government he put his life on the line to protect.
Londra aleyhinde konuşmayacağım ama kırsal yaşamını makul kılacak hiç çocuğum yoktu unutma.
Well, I won't speak against London, but remember, I had no children to make a country life sensible.
Beni çıldırtan, yaşamın bilinmeyen pislikleri.
It's the unknown stenches of life that freak me out,
Sarah'nın normal yaşamından tüm eşyaları yasaklamıştım bu da tepemi attırdı.
I forbade any items from Sarah's regular life, - and that threw me off.
Korsan olmak için gerekli olan şey karanlık bir kalp ve diğer insanların yaşamına karşı umarsamaz olmak.
All you need to be a pirate is a dark heart and a wicked disregard for other people's lives.
Amacı, kendinin de isim verdiği gibi makine yaşamını yaratmaktı.
His goal was to create machine life, as he called it.
Gerçek ismini ve Seattle'daki yaşamını Janice dışında başka kim biliyor?
Who else in the office besides Janice knows about your real name and your life in Seattle?
Kadının seks yaşamını saymazsak.
Unless you count the lunch lady's sex life.
Yaşamını oyun oynayarak kazanıyor.
He plays a game for a living.
Bu düşünceler, eski yaşamının birer uzantısı.
These thoughts are a holdover from your former life.
Neden değersiz bir yaşamın kaybına pişman olmalıyım?
Why should I regret the loss of one worthless life?
Yasalar izin verse de, onu ölüme mahkum edersek yaşamının artık bir anlamı yok demektir.
If we put him to death, even if the law allows for it, we are saying that his life no longer has value.
Ve yaptıkları adalet tarafından değerlendirilirken onun yaşamına da herhangi bir insanın hayatına olduğu gibi ... merhamet gösterilmelidir.
And while his actions should be met with justice, his life... like any other human life should be met with mercy.
Evet, çünkü o kadar sıkı bağlamışsın ki, kompartman sendromu yaşamış.
Yeah, because you tied him up so tight, he got compartment syndrome.
Sen sınırdaki yaşamı nereden bileceksin ki?
How would you know what life on the frontier was like?
Babanın gizli bir yaşamı olsaydı ki eklemek isterim yoktu ben bilirdim değil mi?
If your father had a secret life, which I hasten to add, he didn't, I'd know about it, wouldn't I?
Evet, bensiz de gayet iyi yaşamışsın.
Yeah, it looks like you did just fine without me.
Bunları kaldıramayacak kadar çok şey yaşamışsın...
And you've been through too much for me to...
Babamın yaşam gücünü düzenleyen alet nakle hazırlık için yavaşladı.
The organ that regulates my father's life force has been slowed in preparation for the transplant.
Onun burada olmasının kadının yaşamı veya ölümünde belirleyici bir faktör olduğunu söylemek yanlış olmaz.
I think it's fair to say that his presence, motivating factor that it is, could be the difference between life and death for her.
Bazen biriyle özel birşey yaşamışsın gibidir ve bu... bu hisleri kestirip atmak zordur.
Sometimes it's like you had something special with somebody, and it's... it's hard to make those feelings go away.
Yaşam destek ünitesi yenilenmeseydi şu an karşınızda olmayacaktık.
Wouldn't be if we hadn't managed to restore life-support.
Bunca yıl bununla yaşamış, gün gelip de birinin kapısını çalmasını beklemiş.
He lived with it all those years, waited for that knock on the door.
Yeterince uzun yaşamış her insanın geçmişlerinde kalması gereken bir şeyleri vardır... Tökezlediklerinde veya basitçe sola değil de sağa gittiklerinde bu basit seçim, hayatlarını kötüleştirir ki üstünü örtüp unutalım.
Every person who has lived long enough has something in their past that must be forgotten, a moment when they've failed, or when they simply went right instead of left, and that simple choice changed their life for the worse,
Kurtçukların yaşam süreleri hakkında bir yazı okuyordum.
I was... reading about the life cycle of maggots.
Kusura bakmayın Bayan Bullworth lâkin yaşamış en ulvi büyücüler bile aynı kişiyi üç farklı şekilde öldüremezdi.
Forgive me, Mrs Bullworth, but even the greatest magician who ever lived could not kill the same person three different ways.
Her on yılda bir baştan başlamanın avantajı,... gerçek yaşam seni asla yakalayamıyor.
One of the few perks of starting over every few decades- - real life never really catches up to you.
Sarah'nın hayatını kurtarmak için sezeryan yaptılar,... ve ben bu küçük ayrıntıyı Damon'a anlatmadım. ... böylece güvende olacağı ve sevileceği iyi bir yaşamı olabilecekti.
They did a C-section to save Sarah's life, but I kept that little detail from Damon so that she could live a good life in a nice home where she felt safe and loved.
Aynısını babamla yaşamıştım.
It was the same with my father.
Garcia, Betty Wright'ın yaşam destek ünitesi kapatıldı değil mi?
Garcia, you said that Betty Wright had been taken off life support, yes?
Şehrin insanlarının hareketlerini tasarlamak, kontrol etmek, huzurlu bir yaşam sağlayabilmek ve sosyal hayatta, uyumu kurabilmek için.
"designed to control the actions of the people of the city to establish a peaceful and harmonious order of social living."
Kadın elbisesi giymeyi sevdiği gizli yaşamı hariç.
Except that he had a hidden life as a cross-dresser.
Arabuluculuk sürecini yaşamış olanınız var mı?
Have either of you been through the mediation process before?
Ama romanınızı bitirir bitirmez, çocuklarınız için evlerinin yakınında konforlu bir yaşam için düzenlemeler yapabileceğinizden epey eminsiniz?
But as soon as you finish your novel, you're reasonably certain you can provide a comfortable living arrangement for your children in close proximity to their home?
Yasamızın ilk kuralı budur.
That's the first rule of our code.
Sanırım bu yaşam tarzının beğenilen özelliği de bu.
I assume that's the selling point of the lifestyle.
Yaşam tarzın alternatif, etkilerin pozitif.
♪ Your lifestyle is alternative, your influence is positive ♪
Ki o, bariz bir şekilde yaşam koçu değil ve kesinlikle eczanede tanıştığın İtalyan bir sosyopat.
Oh, and by the way, clearly, not a life coach, and absolutely, just an Italian sociopath you met at a dispensary.
Allı pullu yaşam tarzın, memişlerin ve Miata'nla yaşamaya alışmış olabilirsin. - Ama annemin en çok değer verdiği şey pazarlık etmektir.
You may be living your fancy lifestyle with your ta-tas and your Miatas, but what mom cares about most is stretching a dollar.
Canavarların arasında yaşamış birinden bir uyarı diyelim.
Merely a warning from someone who has lived among monsters.
Ne desen haklısın. Bunları ben de yaşamıştım.
For what it's worth, I've been where you are now.
Doğal Yaşamı Koruma Teşkilatı'nın başına terfi edecek. İki yıl sonra da Finney Holding'te işe başlayacak.
Well, she gets promoted to the head of the State Environmental Protection Agency and in two years, she gets a job at the Finney Organization.
Bay Donovan, kuşların yaşam alanı yasalar ile koruma altında.
Mr. Donovan, the nesting site of the blackbird is protected by statutes.
Dul'un yaşam biçimimizi korumakla ilgisi olmayacağını anlamıştım.
I could see the Widow had no interest in preserving our way of life.
Bu yüzden de çoğu insanın yalnızca hayal edebileceği bir yaşam verdim sana.
And that's why I gave you a life that most people can only dream of.