Yemekte перевод на английский
3,541 параллельный перевод
Yemekte telefonunu açmayacaktır efendim.
He won't pick up at dinner, sir.
Aynı zamanda bir büyücüydü ve yemekte pişirdiği hayvanların iç organlarını geleceği okumak için kullanırdı.
He was also a sorcerer and used to read the future in the entrails of the animals he prepared for the pot.
Kız onunla yemekte
Where is she? She's at dinner with him.
Yemekte hiç tuz yok.
There's no salt in the food today...
Neden yemekte bize katılmıyorsun?
Why don't you just join us for dinner?
Dylan Sanborn, yemekte bana...
Well, Dylan Sanborn said at lunch that I was little- -
Sanırım yemekte bozuk karides yedim.
Yeah, I think I just had some, um... some bad shrimp at dinner.
Tiroid sorunu olan bir çocukla başka bir çocuk var diyelim çocukla yemekte dalga geçiyor ve çocuğun dedesi, onu görmezden gel diyor ve çocuk da tiroidli uyuzun ağzına sıçmak istiyorsa?
What if there is this kid, and some big fat kid with a thyroid problem who picked on him at lunch, and the kid's grandpa said just to ignore it, but the kid just wanted to fuck the little thyroid bitch up?
Ama yüzlerinin ortasına repulsor ışını yemekte çok iyiler.
But they do pretty well... In the "i'm about to take a repulsor blast in the face" department.
Yemekte görüşürüz öyleyse.
I guess I'll be seeing you at dinner.
Hatta bu yemekte bile var.
It's like- - even this food.
Dün yemekte puding var mıydı?
Was jelly on offer yesterday?
Onu öptüm ve bana son günlerde yemekte ne çıktığını saymaya başladı.
I kissed him and he listed what he'd been eating here.
Yarın yemekte ne çıkacak?
What do we eat tomorrow?
Yemekte ne olduğunu bilmediğim için pembe şarap aldım.
Rosé goes with everything.
Pekala, her yemekte küfürleşmek zorunda değiliz.
We don't have to argue at every dinner.
Yemekte ilginç bir şeyler yedin mi?
Did you have anything interesting for lunch?
Bunu bana yemekte de söyleyebilirdin.
Well, you know, you could've told me this at dinner.
Tüm bunları bu gece yemekte hallederiz.
We'll settle all of this tonight at dinner.
Ayrıca o yemekte Charlotte'un babasının kimliğini ortaya çıkarmak başından beri planının bir parçası değil miydi?
Besides, wasn't it always part of your plan to reveal Charlotte's paternity at that dinner anyway?
Yemekte Kennish'lere eşlik edecektim.
I'm supposed to join the Kennishes for dinner.
- Her yemekte avokadolu sos olacak.
- Guacamole with every meal.
Her yemekte Margarita içeceğiz!
Margaritas with every meal!
O... bir yemekte... ailesiyle peynir burgerler yiyiyor...
He... is in a diner... eating cheeseburgers with his family...
- Yemekte belki.
A late dinner, maybe.
Çünkü, Hank ile bir saat içinde yemekte olmalıyım.
- Good. Because I'm supposed to meet Hank in less than an hour.
Sen ve Mads Rebecca'ya gideceksiniz çünkü baban orada yemekte olacak ve onlarla Derek'in cinayetine karışmış olma ihtimali ile ilgili yüzleşeceksiniz...
You and Mads will go over to Rebecca's, where your father is having dinner with her, and confront them for being involved- - possibly- - in Derek's murder...
Yemekte toplanacaktık. Geldiğimde Emory ile Suzanne'i verandada ölü olarak buldum.
Well, we were getting together for dinner and when I got here, I found Emory and Suzanne on the porch.... " dead.
Üç çeşit yemekte ne demek?
What three-course meal?
Her yemekte o yeşil şeylerden yemek zorundayız.
Yeah, we have to eat something green with every meal.
Bu akşam yemekte yalnız mısınız, Bay Madden?
Dining alone tonight, Mr Madden?
Bir yemekte yanında oturmak zorunda kalmıştım.
Got stuck next to him at a dinner once.
Yemekte dört kişi miyiz?
Right, so we'll be four for dinner?
Yemekte görüşürüz, tamam mı?
I'll see you at dinner, okay?
Yemekte olduğunu sanmıyorum.
I don't think he's at lunch.
Kazayı düşünmektense, belki dün akşam yemekte ne yediğinizi hatırlayabilirsiniz?
Well, instead of thinking about the crash, see if you can remember what you had for dinner last night.
- Yemekte ne yediğimi mi? Neden?
What I had for dinner?
Peki, yemekte ne var?
So, what's for lunch?
Ama yemekte haberleşelim tamam mı?
But rain check on dinner, though, okay?
Oraya gidip taş, çakıl ve atınız için bir şeyler alabiliyorsunuz ve aynı zamanda yemekte yiyebilirsiniz.
And you go there and buy stones and gravel and things for your horses and he has his lunch there.
Yemekte yoktun.
You weren't here lunchtime.
ALMAN CASUSLARI BİRLEŞİK DEVLETLER SINIRINI İHLAL ETTİ. Ee, yemekte neler var?
So, what's for supper?
Peki... o akşam yemekte kaç tane misafir vardı?
So... how many dinner guests were there that night?
Evet uyumamışsın yemekte yememişsin.
Yes, you didn't sleep and you didn't eat.
Düğünümüzden önceki gün verdiğimiz yemekte de aynı renk elbise giymiştim.
this is the same color dress I wore at our rehearsal dinner.
Yemekte ne var?
What's for dinner?
Yemekte tanıştık, sonra da onun evine gittik...
I met her for dinner, I took her back to her place...
Yemeğe başlamadan evvel Dedektif Corcoran'ın yemekte bize eşlik etmesine ne kadar sevindiği dile getirmek istiyorum.
Before we begin our first course, I'd like to say how happy I am that Det Corcoran agreed to join us for dinner.
Chieko, yemekte ne yiyelim?
Chieko, what shall we have for dinner?
Yemekte bize eşlik eder misiniz?
Would you like to join us for supper?
Yemekte çok sert olacağım.
I'm gonna be so hard at lunch.
yemekte ne var 69
yemekten sonra 67
yemekte görüşürüz 37
yemek 460
yemek yedin mi 94
yemek yiyorum 23
yemek yiyelim 57
yemekler 27
yemek yiyeceğiz 21
yemek yok 35
yemekten sonra 67
yemekte görüşürüz 37
yemek 460
yemek yedin mi 94
yemek yiyorum 23
yemek yiyelim 57
yemekler 27
yemek yiyeceğiz 21
yemek yok 35