Çalışmak mı перевод на английский
3,122 параллельный перевод
Çin için çalışmak mı istersin yoksa Çin olmak mı?
You want to work for China, or do you want to be China?
Beni Myrtle Beach'de ziyaret etmenin sebebi beni Mackworthy'le kavga ettirmeye çalışmak mıydı?
This is why you wanted to come fucking visit me in Myrtle Beach... Just to try to start a fight with me and Mackworthy?
Ders çalışmak mı?
Studying?
İspatlamaya çalışmak mı?
Trying to prove?
- Bulmaya çalışmak mı?
Try to find him?
Ama Hollywood endişe duymaya başladığından beri sanırım bir kez dünya çapında bir yönetmenle çalışmak istiyorum.
But as far as Hollywood is concerned, I think I'd just like to work with a world-class director for once.
Evlat, seninle çalışmak istiyorum. Hadi yapalım şu işi!
Kid, I want to work with you.
Bay Shue'nun parçası için beraber çalışmak ister misin diye soracaktım.
I was wondering if maybe you wanted to work on a number together for Mr. Shue.
Ve McClaren davasında çalışmak hayatımın fırsatı olabilir.
MAN : And working on the McClaren suit would be the opportunity of a lifetime.
Ben ayda 20 bin Reis kazanıyorum yine de açlıktan ölmeyelim diye geceleri çalışmak zorundayım.
Twenty thousand reis a month and I still have to work at night so we don't starve to death.
Ve bu sekansı bir kere çektikten sonra, onunla çalışmak zorunda kalacağımı biliyordum.
And I knew once we'd shot that sequence, that I was gonna work on it now.
Hala burada mı çalışmak istiyorsun?
You still wanna work there?
Tüm gece çalışmak zorunda mıyım?
I gotta work all night?
Hayır, çalışmak için bir yere ihtiyacımız var.
- No. I need room to work.
Neden gerçek bir şey üzerinde çalışmak varken benzerinde çalışayım?
Why run simulations when I can test the real thing?
Ajansım aradı ve benimle takılıp çalışmak istediğini söyledi.
So my agent called and said you wanted to hang out and study me?
Ve izninle, bazılarımız para kazanmak için çalışmak zorunda.
Um, if you'll excuse me, some of us have to earn a living around here.
Hayatım boyu müzede çalışmak istemiyorum, sadece kendi adıma yapılan bir müzede çalışırım.
I don't want to work as a docent my whole life, unless I'm a docent in a museum dedicated to me.
Yeri gelmişken, sizin üzerinde de biraz çalışmak isterim küçük hanım.
Speaking of which, I'd like to do some bodywork on you, little lady.
Babam biz küçükken öldü. O yüzden annem çalışmak zorunda kaldı. Ben de Aaron'a baktım.
Dad died when we were little, so my mom had to work and I took care of Aaron.
Benim dairemde birlikte oturmak benim iş yerimde birlikte çalışmak. Tek yapmam gereken dostlarımı kapıya koymak.
Living together in my apartment, working together at my law firm, and all I have to do is kick out my friends.
Benim tek yaptığım seni korumaya çalışmak.
All I'm doing is trying to protect you.
O gerçeği söylene dek, çocuğun üstünde çalışmak zorunda kaldım.
I had to work on him before she'd tell the truth.
Ve ben de amcası için çalışmak zorunda kaldım.
And I had to work for his uncle too.
- Yerinde olsam ona dokunmazdım. Önümüzdeki üç saat boyunca onu yerden kazımaya çalışmak istemiyorsan tabii.
Not unless you wanna spend the next three hours peeling him off the ceiling.
Sanırım öyleydi. Evet, sol elimdi. Bu filmi izlerken koltuğun kenarından düşmemek ve korkumu kontrol etmeye çalışmak için.
I think it was... yes, my left hand, sort of to keep from falling off the edge of the seat and to try to control my terror as I watched this movie.
Bilirsin, Bu kadar çok çalışmak isteseydim, hareketli piyadelere katılırdım.
You know, if I wanted to run this much, I would have joined the Mobile Infantry.
Düşünmemeye çalışmak için çok zaman harcadım.
I spend a lot of time trying not to think about it.
Planımın ikinci yarısı üzerinde hala biraz çalışmak gerekiyor.
Second half of my plan might need work.
Birlikte çalışmak için yeni yollara ihtiyacımız var, Kate çünkü bu şekilde devam ettiremeyiz.
We need a new way to work together, Kate, because we can't do this anymore.
Onları alt etmenin tek yolu birlikte çalışmak kaynaklarımızı ve yeteneklerimizi birleştirmekten geçiyor.
And the only way to defeat them meant working together, fully combining our resources and our talents.
Sanırım burada çalışmak için kayakta bir yerini kırmış olman gerekiyor.
I think you can only work here if you've broken something skiing.
Sosis tezgahında çalışmak için başvuru yapmaya gelmiştim.
I'm here to apply for the wiener-sampling job.
Ekibi, zararı minimize etmeye çalışmak istiyorsa bana bıraksınlar da işimi yapayım.
If his staff wants to minimize damage, they'll step back and let me do my job.
Burada bir dava varmış gibi göstermeye çalışmak senin işin farkındayım ama lütfen kapa çeneni.
Look, look, I get that it's your job to act like there's a case here, but shut up.
Çalışmak zorundaydım.
I had to keep working.
Tüm o kendimi geliştirme meselesi falan kendi barımı açmaya çalışmak falan hepsi onu etkilemek içindi. Zamanı gelmişti.
About time.
Benim için çalışmak mı istiyorsun?
You want to work for me?
Banks, A.B.D.H.'de adı Mitchell olan saha ajanıyla çalışmak üzere görevlendirilmişti.
Banks was working with an M.I.S.O. field op named Mitchell on an assignment.
Sayın hakim yapmaya çalıştığım tek şey müvekkilimin yegane yanlışının ev temizliğine önem vermeyişi olduğunu ispat etmeye çalışmak.
I'm trying to prove my client's only wrongdoing was not cleaning his apartment well.
- Benimle çalışmak isteyen insanlar var, Eileen, inşallah olur diye oturup, beklemem.
I've got people chasing me, Eileen. I'm not gonna just sit around and hope for the best.
O, kriz halinde tedavideyken, kendi incinmiş duygularımı saklamak ve sadece onu kurtarmaya çalışmak çok daha kolaydı.
And when she was in crisis, when she was in rehab, it was easy for me to put aside my own hurt feelings and my own reactions, you know? It was easy just to want to save her.
Kızlara neden kaçtığını açıklamaya çalışmak zorunda kaldım.
And I'm left trying to explain to the girls why you ran away.
Ben Georgia'yı öldürdüğün esasına göre çalışmak zorundayım.
I have to work on the basis that you killed Georgia.
Şimdi, sorumluluğunu inkar etme bazında... çalışmak zorundayım.
Now, I have to work on the basis that you're denying responsibility.
Hayalimdeki moda işimi ona çalışmak için adadım.
I landed my fashion dream job working for her,
Suç laboratuarında çalışmak sana bunu yapacak, sanırım.
Heading up the crime lab will do that to you, I guess.
Masa başında çalışmak için yaratılmamışım efendim.
I wasn't built for desks anyway, sir.
Tanrım, 1 gün fazladan çalışmak, hiç hoşuna gitmeyecek.
Ah, good man. Give me a second.
Peki Max, basketbolun olayının birlikte çalışmak olduğunu unutma, bu yüzden denemeni ve atış yapmadan önce iki kere pas vermeni istiyorum, tamam mı?
Alright, Max remember basketball is all about working together, so I want you to try and pass the ball two times before you take a shot, okay?
Ben de fotokopicide çalışmak zorunda kalmayacağım.
Everyone's happy, and I don't end up working at Kinko's.