Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → испанский / [ K ] / Kapıyı kırın

Kapıyı kırın перевод на испанский

394 параллельный перевод
- Kapıyı kırın.
- Derribenla.
- Bir kütük bulup kapıyı kırın.
- Tú y tú, echen esa puerta abajo.
- Kapıyı kırın çocuklar!
- ¡ Echadla abajo, chicos!
Kapıyı kırın ve dışarıda yaşayan canavar onu yensin.
Tira la puerta y derrota al infierno que lleva dentro.
- Kapıyı kırın.
- Abrid las puertas.
Kapıyı kırın.
Tiren la puerta abajo.
Kapıyı kırın! 1, 2, 3, haydi!
Déle un puntapiés a la puerta
Kapıyı kırın!
¡ Echadla abajo!
- Şu kapıyı kırın.
Ustedes dos, abran la puerta por la fuerza.
- Kapıyı kırın, aşkım!
- Atraviese la puerta... ¡ mi amor!
15 yıldır yanında olduğum halde bana kalbini azcık bile açmadın ama Bayan Tae kısa bir süre kalmasına rağmen kolayca kalbinin kapılarını araladın.
He estado a su lado durante 15 años y nunca cedió. Pero veo cómo fácilmente se abrió con Tae Yang... a quien conoce desde hace poco.
"Kapıyı açık bırakmıştım ~ hayır, ben ~" "~ pencereler açıktı ~ hayır, sanırım onlar olmalı ~" "Kocamın geri döndüğünü hiç duymadım."
Dejé la puerta abierta... no, yo las ventanas estaban abiertas...
Kırın kapıyı!
¡ Tírenla abajo!
- Kırın, kırın şunu! - Kanun namına kapıyı açın!
¡ Tírenla abajo!
Kapıyı açık bırakır mısın lütfen?
¿ Puedes dejar la puerta abierta, por favor?
Çünkü ; canlarına kıyanlar, ebediyen helâk olmuşlardır. Onlara, Cennet'in Altın Kapıları kapanmıştır. Onlar için ümit de kalmamıştır.
Pues el suicida está condenado para siempre, las puertas de oro del Cielo le están cerradas y toda esperanza está perdida.
Kapıyı neredeyse kırıyordum, fakat siz duymadınız.
Casi tiro la puerta abajo, pero no me oyó.
Kırın kapıyı.
¡ Derriben la puerta!
Hadi ama çocuklar kırın şu kapıyı!
¡ Vamos, muchachos, échenla abajo! ¡ Pónganse aquí!
Sadece bir tavsiye. Nasıl oluyor da Scotland Yard'ın şu dakika kapıyı kırıp içeri girmeyeceğini bilebiliyorsunuz?
¿ Cómo sabe que Scotland Yard no va entrar en cualquier momento?
Bu nahoş çıkışını görmezden gelmeye hazırım. Ama aptallığında ısrar edersen... bu sığınağın kapılarının sonsuza dek yüzüne kapanacağı konusunda seni uyarmalıyım.
Estoy dispuesto a pasar por alto su desagradable arrebato, pero le advierto, si persiste en su tontería, este refugio nunca volverá a estar abierto para usted.
Ön kapıyı açık bırakırım. Merdivenden en yukarıya çıkarsın.
Sube directamente al último piso.
Ahırın kapısından dinledim. Birşeyi deli gibi kırbaçladığını duydum.
Escuché por la puerta del establo... y la escuché llorar mucho.
Olur ya, pek aşırı öfkeye kapılıp, aklın duvarlarını yıkar geçirir ya da ciğerlerine işlemiş bir alışkanlık gelir berbat eder en güzel davranışlarını.
por algún exceso de su carácter, que derriba los límites y muros de la razón o por algún hábito en exceso arraigado, que esos hombres que arrastran, como digo, el estigma de un defecto,
Olur ya, pek aşırı öfkeye kapılıp aklın duvarlarını yıkar geçirir ya da ciğerlerine işlemiş bir alışkanlık, gelir berbat eder en güzel davranışlarını. Bir tek kusurla damgalandı mı insan, başka erdemleriyle bir melek de olsa, yalnız o kusurundan ötürü düşer insanların gözünden.
... por algún exceso de su carácter que derriba los límites y muros de la razón o por algún hábito en exceso arraigado,... arrastran, como digo, el estigma de un defecto,... y aún sus virtudes, puras como la gracia,
Birilerine övdürürüz kılıçtaki ustalığını. Kısacası sizi kapıştırıp, bahis tutuştururuz.
Recurriremos a quienes tu habilidad proclaman para que os enfrentéis al punto, y apostaremos por ambos.
Kapıyı kırıp yıksan bile onu içeride bulamazsın.
Aunque tires la puerta abajo, no está dentro.
Kapıyı açık bırakır mısınız, lütfen?
Le importaría dejar la puerta abierta, por favor?
- Kapıyı müdür açtı ve bana yerdeki kırıkları toplatmaksızın hemen yatağa gitmemi söyledi.
- El director abrió la puerta... y me dijo que no me fuera a la cama... sin recoger las hojas muertas.
Dolap kapısını kırdım ve sanırım elimi de kırdım. Bunu imzalarsanız- -
Rompí la puerta del armario y creo que la mano también pero si firmaran...
Kapıyı kırın!
Echad la puerta abajo.
Sessiz odalar ; çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu, adımların duyulmadığı... bir kez daha yürüyenin sanki sırdaşı misali koridorlar... koridorlar, salonlar, galeriler boyunca... başka bir çağdan kalma bu hüzünlü malikânenin mimarisi... bu kocaman ve şatafatlı malikâne... koridorların, sonu olmayan koridorları takip ettiği... sessiz, metruk... soğuk, ağır süslemelerle bezenmiş... lambri, ustuka, silme, mermer... loş aynalar, karanlık tablolar, sütunlar oymalı girişler, sıra sıra kapılar, galeriler... başka bir çağdan kalma süslemelerle bezenmiş... metruk salonlara götüren birbirine dik koridorlar... sessiz odalar ;
... de silenciosas habitaciones, donde las pisadas eran... absorbidas por alfombras tan espesas, tan gruesas... que uno no oía ni sus propios pasos... como si el oído de uno mismo no le acompañara... atravesando corredores, salones, galerías... por esta lúgubre mansión de otra época... esta enorme y lujosa mansión... donde corredores interminables siguen a otros corredores... silenciosa, desierta... sobrecargada de una decoración fría y dura... paneles, estucos, molduras, mármol... espejos negros, pinturas tenebrosas, columnas pórticos esculpidos, puertas, galerías... corredores transversales que conducen a salones desiertos... sobrecargados con la decoración de épocas pasadas... habitaciones silenciosas, donde las pisadas son absorbidas... por alfombras tan espesas, tan gruesas... que uno no oye ni sus propios pasos, como si su propio oído... sobre las que yo avanzara de nuevo, una vez más... atravesando corredores, salones, galerías... por esta lúgubre mansión de otra época... esta enorme y lujosa mansión...
... oymalı girişler, sıra sıra kapılar, galeriler... başka bir çağdan kalma süslemelerle bezenmiş... metruk salonlara götüren birbirine dik koridorlar... sessiz odalar ; çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu... adımların duyulmadığı... sanki dalıp gitmiş sırdaşlar... bu cansız, yavan dekordan çok uzaklara... kornişin altında, ölü yapraklar gibi dal ve çelenkleriyle... özenle hazırlanmış... bu frizden uzaklara... üzerinde bir kez daha yürüdüğüm zemin sanki hâlâ... kum ve çakıl veya taş döşeme... sana kavuşmak için adeta... zengin ahşap kaplamalı duvarlar arasında... ustuka, silme, tablolar... aralarından geçtiğim çerçeveli gravürler... seni beklerken içlerinde çoktan... kendimi bulduğum... şu an senin huzurunda bulunduğum mekândan... çok çok uzaklarda ; ve yine beklerken... bir daha gelmeyecek birini... artık bizi ayıramayacak birini... seni benden koparan.
... pórticos esculpidos, puertas, galerías... corredores transversales que conducen a salones desiertos... decorados al gusto de otra época... habitaciones silenciosas, donde el ruido de los pasos es absorbido... por alfombras tan espesas, tan gruesas... que uno no oye ni sus propios pasos... como si su propio oído estuviera muy lejos... muy lejos de esta entumecida y árida decoración... lejos de estos elaborados frisos bajo la cornisa... con sus ramajes y guirnaldas... como hojas muertas... como si el suelo aún fuera de arena y gravilla, o losetas... sobre las que avanzara una vez más... a tu encuentro... entre lujosos muros panelados... estucos, molduras, cuadros... entre los cuales avanzaba... entre los cuales me descubrí... esperándote... muy lejos del lugar donde estoy ahora... antes que tú, esperando una vez más... por alguien que no vendrá... que ya no nos separará... arrancándote de mí.
Ve sonra, Elizabeth'in odasının kapısını bizzat SİZ kitledikten sonra, bir boş vaktinizde, oraya rahatça tekrar dönüp, her şeyi kırıp döktünüz.
Después que la puerta a la habitación de Elizabeth la cerró usted, le permitió regresar y destruir todo cuando quisiera.
Anahtarı bulamadığımız takdirde kapıyı kırıp anahtarın yuvasını değiştirmemiz gerekecek.
Haré que tiren esa puerta y cambien la cerradura en caso de que no encontremos la llave.
Kapıları örtüp, şişe kapaklarını sıkı sıkı kapatırım.
Cierro las puertas y tapo las botellas
Ahırın kapısı açık kalmış veya at kapıyı kırıp kaçmıştır.
Puede que la puerta estuviese abierta y se fuera.
Lütfen kapıyı açık bırakır mısın?
Deja la puerta abierta, por favor.
Saha'ya en son ben girer, Pal Sokağı giriş kapısını açık bırakırım.
luego llego de ultimo y dejo la puerta de la calle Paul abierta. eso es la mas conveniente.
Şatoya gitmek için bir kızak ayarlamalısınız. Saat altıda kapının önünde hazır olun.
Conseguidme un trineo y mañana aquí a las 6.
Ama gece nişanlım gelip hasarı incelemek ve... mümkünse tamir etmek için çıktığında, yardımcılar peşinden gitti. Onu kırık kapının önünde çalışırken görünce... şimdi böyle söylüyorlar.
Sin embargo por la noche cuando mi prometido volvió y salió para investigar los daños y reparar lo que fuera posible, los ayudantes corrieron tras él, y le vieron trabajando en la puerta rota, es por eso que dicen ahora...
Kamp sorumlusu hesapta kıyıya fazla yakın seyrettik diye kapımıza dayandı ve bağırıp çağırdı.
Dice que pasamos cerca de la orilla y nos ha gritado por nada.
Çünkü askerlerimiz İngiliz hanımlarıyla tanışıp kaynaştıkça ve eve mektup yazarak ne kadar harika olduğunuzu anlattıkça Amerikan hanımları kıskançlığa kapılıp bu savaşın çabuk bitmesini sağlayacaktır.
Porque en cuanto nuestros soldados conozcan a las mujeres inglesas y escriban a sus mujeres y les digan lo encantadoras que son nuestras damas se pondrán muy celosas y harán que esta guerra termine pronto.
Kırın kapıyı.
Derríbala.
Bakın, sel de olsa, sürüleriniz de dağılsa, donsanız da... Kızılderililer kafa derinizi yüzse de daima kap kap yemeğiniz ve sıcak kahveniz hazır olacak.
Bueno, si hay una inundación, una estampida, si se congela... o le arranca la cabellera un indio... tendrá siempre una buena comida en el plato y café en el puchero.
Tanrı bana yardım et, bunu bir şaka olduğunu söyle, şimdi kapıdan girsin artık... Şu kırık kültablasını tam yüzüne atayım ben de.
Si es una broma, y él entra por ahí ¡ le tiro este cenicero a la cara!
Şu memur bey kilitli kapıyı kırıp, içeri girdiğinde ahizeyi yuvasının dışında buldu.
Ese oficial encontró el tubo descolgado cuando rompió la puerta.
Kapının önündeki kaldırım hop oturup, hop kalkmıyorsa uyuyamam hava kırk derece olsun, matkap sesi gelsin mışıl mışıl uyuyuveririm.
Nunca voy a dormir hasta que todo el pavimento salta fuera... y haya cientos de grados y ese taladro haga... Y entonces me voy a dormir.
Kapıyı kırıp içeri gireceğim için beni tutulamayacaksın değil mi?
Jimmy, que esperas encontrar ahí?
Randy, şu herifin kemiklerini kır ve kapının önüne koy. Eğer yüzünü bir daha görecek olursam, öldün demektir.
Randy, rompe 2 cosas en este tipo y si alguna vez vuelvo a ver su rostro...
Hayır, hayır.Kes şunu, kapıyı değil elini kıracaksın.
Para, es tu puño y no la puerta el que se hará daño.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]