Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → испанский / [ O ] / Onu duydum

Onu duydum перевод на испанский

900 параллельный перевод
Onu duydum. "
Yo Io he escuchado ".
- Biliyorum. Onu duydum.
- Sí, la he oído.
Onu duydum.
Lo escuché.
Onu duydum. Ama dinlemek istememiştim.
Le oí pero no quería escuchar.
Galiba onu duydum.
Creo que lo he oído.
Onu duydum.
Le he oído.
Böyle söyledi ve onu duydum.
Dijo eso. Yo le oí.
- Artık çok geç. Onu duydum.
Demasiado tarde, ya lo has oído.
Yanından geçerken onu duydum.
Cuando pasamos, le oí decir :
- Sesini duydum! Onu duydum!
- ¡ He oído como lo decía!
Ama onu duydum.
Pero lo he oído.
- Onu duydum.
- Lo he oído.
Annie, ne yaptığını gördün mü? Onu duydum.
Annie, ¿ has visto lo que ha hecho?
Onu duydum.
La he oído.
- Bir adam vardı. Onu duydum.
- Pero escuché a un hombre.
Onu duydum. Sesini duydum.
Oí su voz.
Onu duydum.
¡ La he oído!
Evet, onu duydum evladım.
Eso he oído, mi querida!
Onu Dr. Ranger ile konuşurken duydum.
He oído hablar al Dr. Ranger.
Duydum onu.
Se lo oí decir.
- Bugün onu telefonla konuşrken duydum. - Evet,
Le oí hablar por teléfono hoy.
Ama ben uyanıktım ve onu uykusunda konuşurken duydum.
Cuando me desperté, le oí hablar de ello.
- Daha şimdi duydum onu.
Ése no lo conozco.
Anahtarıyla yeni kilidi açmaya çalışırken duydum onu.
Le he oído hurgando con su llave en la cerradura nueva.
Onu bağırırken duydum.
Le he oído gritar.
Kişisel olarak söyleyecek hiçbir şeyim yok çünkü bir şey bilmiyorum, Çok ufak bir şey biliyorum, onu da bir günah çıkarmadan duydum... Ve o sırlar da benimle birlikte ölmeli.
Yo no tengo nada que decir, porque no sé nada, y lo poco que sé lo he oído en confesión y esos secretos deben morir conmigo, es nuestra disciplina.
Evet onu ben de duydum.
Eso es lo que he oído.
Annemin ölmek üzere olduğunu duydum ve onu görmeye geldim. Ve... göreceğim de.
Acabo de enterarme que mi madre está muriendo... y vine a verla, y es mi intención verla.
- Evet, onu da duydum.
- También lo he oído.
Evet, hasta olduğunu duydum, ama onu bulamıyorum, anne.
Sí, supe que estaba enfermo, pero no lo encuentro.
İnsanların konuşmalarını duydum. Diyorlar ki cinayeti adı lazım değil işlemiş ve polis her yerde onu arıyormuş. Çok korkunç.
He escuchado a la gente hablar y suponían que ya-sabes-quién es culpable y que la policía sólo necesita atraparlo.
Evet, çığlığını duydum ama onu göremedim.
Sí. La oía gritar, pero no podía verla porque estaba del otro lado.
- Onu duydum.
- Le he oído.
Onu gören herkesin kaçacak yer aradığını duydum. Siz dahil!
Oí que todos corren a esconderse de él, ¡ incluido Ud.!
Onu işinden şikayet ederken duydum.
Le he oído quejarse.
Yaklaşık bir yıl onu görmedim. Düğünümüzden bir gün önce Londra'ya gelmeden önceki gece, bavulumu toplarken, penceremde bir çakıl taşı sesi duydum.
Durante casi un año no lo vi y la víspera de nuestra boda... la noche antes de irme a Londres, mientras hacía las maletas... alguien tiró unas piedras contra la ventana...
Dostlarının onu da sorguya çektiğini duydum.
Tengo entendido que tus amigos también lo interrogaron.
Onu duydum.
- Lo oí.
Onu telefonda Almanca konuşurken duydum.
Le escuché hablar por teléfono, en alemán.
Onu bulamıyordum, ve sonra merdivende ayak sesleri duydum.
No la pude encontrar. Entonces oí pasos en las escaleras.
Tüm gün onu aradık, ancak akşam vakti melemesini duydum.
Lo busqué todo el día, hasta que por la noche oí su balido.
Hayır, tam olarak aynı değildi, dedektif. Bu kez onu ben de duydum.
No, Inspector, esta vez yo lo oí.
- Evet, onu ben de duydum.
- Bueno, ya lo escuché.
Birisi de onu yakaladı... ve sonra birisinin soluduğunu ve öksürdüğünü duydum.
Alguien lo agarró... y oí a alguien jadeando y tosiendo.
Onu dün gece El Torito's'da duydum.
Así-así.
Onu bir tek ben duydum.
Nadie lo ha oído salvo yo.
Evet, onu ben de duydum, Bayan Heyley-Brown diyor ki...
Sí. También oí éso. Y la Sra Heyley-Brown...
Heima Kadokura ismini duydum, onu tanıyor musun?
Escuché el nombre de Heima Kadokura ; ¿ lo conoces?
Onu daha önce duydum, kör biriymiş.
He oído hablar de él, pero es ciego.
Çok bir şey söylemedi. Anahtarı alıp onu almaya geleceğini de duydum.
Sólo que iba a recoger la llave más tarde... y después la recogería a ella.
Onu da Bukova'dan zengincene birine satacağını duydum.
Pero, cuando llegó cierto rico de Bukovina... le vendió la ovejita.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]