Tek yol bu перевод на испанский
947 параллельный перевод
Tek yol bu mu?
¿ Esa es la única forma?
Burjuva için tek yol bu.
El único modo, para el burgués.
Tek yol bu.
Es la única forma de subir.
Sana yardım edebileceğimiz tek yol bu, sempati toplamak, halkın desteğini sağlamak.
Sólo así podremos ayudarle... a obtener conmiseración y apoyo público.
Bizim için tek yol bu.
Era la única salida para nosotros.
- Bilmiyorum, bunlar Purvisin sözleri. Bakın, Purvis'e gittiğini bildiğim tek yol bu.
Es mi única pista de Purvus.
- Tek yol bu.
- Es la única forma.
Batmamamız için tek yol bu.
Ojalá pudiéramos emitir algunos T.C. S más.
Burada barış olması için tek yol bu gibi görünüyor.
Parece que es la única forma de estar tranquilo aquí.
Kendini kurtarman için tek yol bu!
Es el único modo que tienes de salvarte.
Şimdi, onları defetmek için tek yol bu, onları çapraz ateşimizle avlayabiliriz.
Es la única salida que tienen y podemos atraparlos en el fuego cruzado.
Tek yol bu.
Sólo así.
Kaldıkları yerden tiyatroya gitmek için kullandıkları tek yol bu köprüdür.
Pasan por aquí para ir al teatro... viniendo de aquellos dormitorios de allí.
Yükünü hafifletmek için tek yol bu gibi gözüküyor.
Parece que es la única forma de aliviar su pena.
Tek yol bu, başka çaremiz kalmadı.
Es la única forma y lo sabéis.
Tek yol bu.
No escapará. Es la única forma.
Üzgünüm, efendim. Bu işi yapmak için bildiğim tek yol bu.
Es la única forma que conozco de cumplir mi misión.
- MIKE : Yukarı çıkan tek yol bu mu?
- ¿ Es esta la única subida?
- Hayır, oraya giden tek yol bu.
- No. Es la única que hay.
Benim için tek yol bu, başka yolu yok.
Para mí, si no hay plan, olvídense.
- Tek yol bu!
- Es la única manera.
- Cevap verebileceğim tek yol bu, genç adam.
Es lo único que puedo responderle, joven.
Bildiğim tek yol bu.
Del único modo que sé.
Gidebileceğim tek yol bu.
Es la única manera de hacerlo.
Bunun yürümesi için tek yol bu.
Sólo así funcionará.
Tek yol bu.
Esa es la única forma.
Fakat bu, senle benim, beraber olmamız için tek yol.
Pero es la única manera de que se quiera.
[Bu olması gereken tek yol.]
Así debe ser
Tek çikar yol bu.
Es lo mejor.
Bu katili tutuklamak için sahip olduğumuz tek yol.
Es la única forma que tenemos de cogerle.
Tek çıkar yol bu.
Esta es la única forma de hacerlo.
Doğru. Bu, tek bir adamın izleyeceği yol.
Exacto, un hombre solo podría hacer eso.
- Tek olası yol bu.
Es el único modo posible.
- Bu içmeyi sevdiğim tek yol.
- Sólo así disfruto fumando.
Tek yol bu.
Es el ûnico camino.
Tek çıkar yol bu.
Y la única salida.
O halde kaçalım, bu tek yol.
Entonces, fuguémonos juntos.
Bu işi başarmak için tek yol onlardan önce geçecekleri yerde olmaktır.
Debes saber adónde van y estar ahí primero. Solo así funcionará.
Bu konuda karar vermek için bir tek yol var. O da çöp çekmek.
Sólo hay una forma de arreglar esto, y es elegir pajitas.
Tek çıkar yol var o da, bu işte başarılı olmak.
Es la única forma de permanecer firme en este negocio.
Bu tek yol.
Es la única forma.
Tek çıkar yol bu.
Es la única manera.
Bu sözde uygarlıkta yaşamımı sürdürebileceğim tek yol hoş olmayan hiçbir şey görmemektir.
He descubierto... que eI único modo de sobrevivir en esta civilización... es no ver... Io que hay de molesto en ella.
Postu kurtarman için tek çıkar yol bu.
Es la única forma de salvar tu cuello.
Tek yol doğruca yukarısıydı bu yüksek, beyaz sokakların yukarısı güneşte, gökyüzünde alev almış dev bir canavarın büyük beyaz bir kemiği gibiydi.
Sólo podía ir hacia arriba por esas calles empinadas bajo el sol, era como el gran hueso blanco de una bestia gigante que se incendió en el cielo.
- Hayır, korkarım bu tek yol.
- No, solo aceptaré de la otra forma.
Bir kez daha yürüdüm... tek başıma, aynı koridorlar boyunca... aynı metruk odaların içinden... aynı revakların altından... aynı penceresiz galerilerden... aynı eşiklerin üstünden... böylece yol alarak labirentte, adeta gelişigüzel... ve bir kez daha... bu devasa otelde herşey terk edilmiş... boş salonlar, koridorlar... salonlar, kapılar... kapılar, salonlar... boş sandalyeler, geniş koltuklar... merdivenler, basamaklar... basamaklar, art arda... cam eşyalar, boş bardaklar... bırakılmış bir bardak, cam bir bölme... mektuplar, kayıp bir mektup... anahtarlıklara asılı anahtarlar... kapı numaralı anahtarlar :
Una vez más yo avancé... solo, a lo largo de estos mismos corredores... a través de las mismas habitaciones desiertas... pasando los mismos soportales... las mismas galerías sin cristales... cruzando los mismo umbrales... tomando este camino en el laberinto como si por casualidad... y una vez más... todo estuviera desierto en este inmenso hotel... salones vacíos, corredores... salones, puertas... puertas, salones... sillas vacías, profundos armarios... escaleras, escalones... escalones, uno tras otro... objetos de cristal, vasos vacíos... un vaso roto, un espejo roto... cartas, una carta perdida... llaves colgando en sus llaveros... llaves numeradas de las habitaciones :
Geriye kalan tek iyi yol bu.
Es lo único que me queda.
Ve bu tek geçerli yol, ben...
Es la única forma.
Tek yol bu.
Es el único modo de hacerlo.
Ve bu bana tek yol bırakıyor.
Y eso sólo me deja una alternativa.