Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → испанский / [ Y ] / Yır

Yır перевод на испанский

294,432 параллельный перевод
Uzaydan gelen korkunç, yakışıklı bir dâhiyim ve... -... diyorum ki hayır, seni aşacak biri değil.
Significa que soy un temeroso y apuesto genio del espacio y te estoy diciendo que no, ella no está fuera de tu alcance.
Sergi ve Hayır Kurumu.
de exposición y... graciosillos.
Hayır çok ödüllü hip hop yıldızı Drake.
No, Drake la estrella multiplatino de hip hop.
Hayır, yemek değil.
Soy Liv. - ¿ Y tú eres?
Bunu gören olmuş mu? Hayır ama Gary birkaç margaritadan fazla içmişti ve bir yolcu onu geminin başında "Dünya'nın kralıyım." diye nara atarken görmüş.
No, pero Gary ya llevaba más de unos margaritas, y otro pasajero informó de haberle visto en la proa gritando : "Soy el rey del mundo".
Hayır, o bir adam. Kibirli, yetkili ve rıza tanımını bilmeyen biri.
No, él es un hombre que parece arrogante, que cree tener derechos y que no tiene claro el concepto de consentimiento.
Hayır, eski arkadaşımın hala derinlerde... bir yerde olduğunu ve... yaptığını telafi etmek istediğini biliyorum.
No, no, sé que mi viejo amigo todavía está ahí en el fondo y sé que quiere compensarme.
Sevdiğim kadından ayırıldım... ve şimdi o tehlikede.
He sido separado de la mujer que amo y ahora está en peligro.
Dan'in beyninden biraz ayırıp her hafta bir parça yiyebilirsin.
Podrías dejar un poco del cerebro de Dan y comértelo semanalmente.
Pek çok ebeveyn, çocukları bağımsız hâle gelirken zorlanır. Bu tamamen doğal.
Sé que a muchos padres les cuesta cuando sus hijos se independizan, y eso es muy natural.
Hâlâ bir randevum yok. Kızları odanın ucuna kaçırıyorum ve iki kez rulo köfte yedik, hiç sevmem.
Aún no consigo una cita, asusté a una chica en una tienda, y comimos pan de carne dos veces, y lo odio.
"Göz teması ve gülümseme flörtün ilk adımıdır."
"Hacer contacto visual y sonreír son el primer paso del coqueteo".
Bir çakıl bulur. Genelde en pürüzsüzünü bulmaya çalışır. Ve onu dişiye sunar.
Busca un guijarro, se toma su tiempo para encontrar el más liso y se lo lleva a la hembra.
- Kumda bir sınır çizdiğimi de biliyorsundur o zaman ve sınırın öteki tarafında ben varım. - Beni o tarafta tutmak yararınıza olur.
Entonces sabrán que hay una línea en la arena y que yo soy el hombre que está del otro lado y querrán dejarme donde estoy.
Bir yıllık geleceğinizi içeren şeritler bunlardır.
Estos son los hilos que llevan a un año en su futuro.
Benimle oyun oynamaya bayıldığın günler hala hatırımda.
Vaya, y recuerdo cuando amabas jugar juegos conmigo.
Belki o gece Chase'le çıkmıştır ve kendi ölümüne gitmiştir.
Quizá una noche intentó llevarse a Chase a casa, y él la condujo a su muerte.
Aleutian gribi beklenenden ağır geldi ve şehir liderleri mücadele etmeye çalışıyor.
La gripe aleutiana golpea más fuerte de lo previsto, y los líderes de la ciudad se apresuran a ponernos al día.
Seattle halkının hatırlaması gereken en önemli şey bu insanların hala sizin komşularınız ve sevdikleriniz olmasıdır.
Lo más importante para cada ciudadano de Seattle es recordar eso : esa gente aún son vuestros amigos, vuestros vecinos y vuestros seres queridos.
Son iki yıl için çoğunuzun bilmediği şey ise çalışanlarımızın ve askerlerimizin çoğunun zombi olmasıdır.
Lo que no sabéis es que durante la mayor parte de estos dos años, la mayoría de nuestro personal de apoyo y todos nuestros soldados han sido zombis.
Ne yazık ki insanlara bulaştırmadan zombiler ile insanlar arasında samimi bir temas imkansızdır.
Desafortunadamente, el contacto íntimo entro humanos y zombis es imposible sin infectar a la pareja humana.
Beyinler ölümlerinden sonra gönüllü bağışçılardan alınacak ve Seattle'ın zombi nüfusuna dağıtılacaktır.
Los cerebros, suministrados por donantes voluntarios tras de su muerte, serán procesados y distribuidos a la población zombi de Seattle.
Biraz acil sayılır ve TARDIS sorun çıkarıyor.
Y... es un poco urgente, la TARDIS está portándose mal.
Aylardır burayı kazıyoruz, elimize ne geçti?
Llevamos meses excavando y ¿ qué hemos conseguido?
Eminim albay bu cömertliği adil ve düzgün bir biçimde dağıtacaktır. Sonrasında da hepimiz ileriye hoş bir geleceğe bakabiliriz...
Estoy seguro de que el coronel distribuirá esta munificencia de manera justa y decente, y contaremos los días que faltan para... para un... un futuro... de color de rosa...
Gargantua'dan sağlam bir ateş açarsam ordun ebediyete kadar buzlar altında kalır.
Un buen estallido de la Gargantúa aquí y su ejército estará en el hielo para siempre.
Bu gemiye ne oldu ve sen ne zamandır burada yalnızsın?
¿ Qué le ha pasado a la nave y cuánto tiempo llevas aquí solo?
Çünkü seni benden başkası öldürürse, ikimiz de hayal kırıklığı yaşarız. - Şimdi sana diyorum!
Porque si alguien te mata y no soy yo, ambos estaremos decepcionados.
Tıpkı kanalizasyon, akıllı telefonlar ve Donald Trump gibi bazı şeyler kaçınılmazdır.
Como las alcantarillas, los smarthpones y Donald Trump... algunas cosas son inevitables.
Odada ben varken kazanıyorsanız bir şeyler kaçırıyorsunuz demektir.
Cuando están ganando, y yo estoy en la habitación, se olvidan de algo.
Biz aşağı katlardan geliyoruz ve sanırım yardımınız gerekecek.
Venimos de abaja, y... Creo que vamos a necesitar tu ayuda.
Çok eskiden acayi korkunç bir kadın beni duvara yapıştırıp mutlaka ama mutlaka yanımda yedek bir demateryalizasyon devresi taşımam için söz verdirdi.
Hace mucho tiempo, una espantosa señora me lanzó contra una pared y me hizo prometer que siempre, siempre lleve un circuito de desmaterialización extra.
Onun için geri çekilip toplanacak ve daha geniş bir saldırı planlayacaklar.
Caerán, se reagruparán, y planearán un asalto mucho más grande.
Yeryüzünün en büyük şovunu yapmak üzereyiz. w w w. t u r k c e a l t y a z i. o r g
Estamos a punto de sacar el mejor espectáculo del mundo.
Ona biraz ayar verelim. Bir üvendire onu canlandırır, bülbül gibi öttürür minibüsteki gibi sinirlendirir ve kırmızı gözlü yapar.
Darle con el bastón eléctrico en los huevos debería darle vidilla, con las venas hinchadas y los ojos rojos como en la camioneta.
İnlemeler ve hırıltılar ne iş?
¿ Con gemidos y gruñidos?
Yardım çağırıyor, Weckler da panikleyip onu boğuyor.
Estaba pidiendo ayuda y él entró en pánico y la estranguló. ¿ Sabes?
Sanki birisi bir pisliği temizlemeye çalışıyor ve daha da batırıyor.
Parece que alguien está intentando limpiar un desastre y creando otro mayor.
Hadi zombiyi ateşleyelim ve Cocoa Puffs için çıldırışını izleyelim.
Vamos a darle caña a un zombi y a ver cómo se le va la olla.
Daha önce bulmuştun... ve bahse girerim sende bir tane daha vardır.
Me diste uno antes y estoy dispuesto a apostar que tienes otro.
Oğullarım yıllardır büyük hatalar yapıp duruyorlar ve ben onlara sırtımı hiç dönmedim.
Mis chicos han cometido errores de los grandes con los años y yo jamás les he dado la espalda.
- Yıllardır bizden çalıyordu.
Nos lleva robando años.
Uber'den daha hızlıyımdır.
Soy más rápida que Uber.
Asıl soru, sen hazır mısın?
La pregunta es : ¿ y tú?
O çok ercikli ve yalnızla sağlıklı bir çocuk doğana kadar evli kalır.
Es poliándrica, y solo permanecería casada hasta que naciera un niño sano.
Yıldırım akışının önüne göğüs germeye çalışıyorum.
Trato de interponerme entre el rayo.
Tahmin et kim görevini bitirdi ve konuşup gülmeye hazır.
Adivina quién está libre y listo para codearse.
Saklandıkları yere atar dronların gelmesini bekleriz. Ve kargaşa sırasında eldiveni alırız.
Lo arrojamos en su escondite, esperamos a que los drones respondan y agarramos el guantelete en medio del caos.
Birileri Kızıl El'e saldırıyor, liderlerini öldürüyor ve adamlarının çoğunu tuzağa düşürüyor.
Alguien ataca a los Manos Rojas, mata a su líder y luego atrae a la mayoría de sus soldados a una emboscada.
Sadece iki yıIdır buradayım.
Solo he estado aquí dos años.
Sanırım Jesse ve Flynn'in buradan geçtiğini söylesek yalan olmaz.
Supongo que es seguro decir que Jesse y Flynn pasaron por aquí.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]