Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → испанский / [ Y ] / Yırmı

Yırmı перевод на испанский

13,452 параллельный перевод
Kurşun kolunu sıyırmış.
La bala le rozó el brazo.
O yüzden insanlar beni kilisede görünce neden "Gösteriş için geliyor" der ya da "Hapiste sıyırmış" der anlayabilirsin.
Así que entenderás que si la gente me ve en la iglesia dirían, "sólo ha venido a lucirse" o quizá, "se volvió loca en la cárcel".
Adı, mesela. Geçen yıl, Olivia Harris'in öldürülmesinde yakayı sıyırmış olabilirsiniz ama elimizde çöpünüzden alınmış ve ölü iki sağlık görevlisinin kanına uyuşacağını bildiğim kanlı elbiseler var.
Quizá se libró de la cárcel por la muerte de Olivia Harris el año pasado, pero tenemos ropa ensangrentada, sacada de su basura, que sé que va a coincidir con la de los dos paramédicos muertos.
Artık insansın ve umarım bunun sebebi seni sonsuza kadar mutsuz olacağına inandırmış olmam değildir.
Y ahora lo eres, y simplemente espero que no sea porque te hice pensar que serías desgraciada el resto de la eternidad. Care.
Lola ve John'u kaleye dönüş yolunda kaçırmışlar.
Los secuestradores atraparon a Lola y a John cuando volvían al castillo.
Gözden kaçırmış olmalıyız.
Supongo que lo hemos pasado por alto.
Yüzümü kırmızı keçeliyle boyayıp suçiçeği olmuş rolü yapmıştım.
¿ Cuando me puse el marcador rojo en la cara y pretendí tener varicela?
Birisi zorla içeri girip Victoria'ya saldırmış.
Creo que alguien irrumpió aquí y atacó a Victoria.
Birbirinizi sevdiğiniz pek söylenemez şurası da açık, birisi ona dairede saldırmış.
Bueno, ciertamente no había mucho amor entre las dos, y está bastante claro que alguien la asaltó en el ático.
Küçük yazıyı kaçırmış olmalısın.
Solo que no leíste la letra pequeña.
Ve Ulusal başkan Felix de çift başlılığı düzeltmek için ona nefes aldırmıyor.
Y él tiene a Felix, presidente internacional, respirándole en el cuello para poner ordenar en el capítulo.
Bir şeyi kaçırmış mıyım?
¿ Se me olvida algo?
Ben müvekkil toplantılarında burnumu karıştırmıyorum!
Y no me toco la nariz en las reuniones con clientes.
Sarı ve bakır rengi yerine mavi ve kırmızı kullanılmış.
Azul y rojo en vez de amarillo y cobre.
Kırmızı ve mavi.
Rojo y azul.
Bizim işimiz insanların Dünya'daki uzaylı yaşamı öğrenmesini engellemektir ve tabii hiçbir şey kırmızı elbise giymiş uçan kız kadar bunu sağlamaz.
Nuestro trabajo es que la gente ignore sobre la vida alienígena en la Tierra, y nada dice "operación encubierta" como una mujer volando en una falda roja.
Üç dolar ve Doctor Doom'um her türlü kırmızı alır diyor.
Tres dolares y mi Doctor Doom ( Condenado ) dice rojo todo el camino.
Peki ya kırmızı renkli tortu?
¿ Y la sustancia roja?
Franklin, savaştan kurtulanların durumlarını ve kırmızı şeytan ile ilgili duygularını yazardı.
Franklin escribió de supervivientes de una batalla en particular... y su relato sobre un encuentro horrible con un demonio rojo.
Her kimsen, karımı alıp da bundan kurtulabileceğini sanarak çıldırmış olmalısın.
Seas quien seas, debes estar loco para tomar a mi esposa y pensar que te saldrías con la tuya.
20 gram hindi kanat bir de kırmızı mukavva alabilir miyim lütfen?
¿ Me das una botella de Wild Turkey y una caja de Reds, por favor?
Bir adam ve oğlu vardı, kırmızı bir arabada.
Un hombre y su hijo, estaban en un coche rojo.
Ondan nefret Hâlâ dünyayı görür, çünkü , Kırmızı, beyaz ve mavi.
Lo odio porque todavía ve el mundo en rojo, blanco y azul.
- Prof. Aiden Tanner'a göre çizdiğin semboller matematik ve yıldız haritalamada kullanılırmış.
Según el profesor Aiden Tanner, esos símbolos tienen que ver con las matemáticas y las estrellas.
Vega'nın tecride geçmesini istiyorum. Bütün şehir kırmızı alarma geçsin. David'in bize saldırma anı için bütün muhafızlar silahlansın ve hazır olsun.
Quiero a Vega cerrada, toda la ciudad en alerta máxima, cada guardia armado y listo para cuando David venga a por nosotros.
İkiniz hırsız-polis oynuyorsunuz ve beni çağırmıyorsunuz, ha?
¿ Habrá una cena romántica, y no me invitaron?
Kırmızılar, sarılar, maviler, pembeler.
¡ Rojas, amarillas, azules y rosas!
Çıldırmış olmalıyım çünkü bir yanım gitmeni hiç istemiyor.
Debo estar totalmente loca, porque una parte de mí no quiere que te vayas en absoluto.
- Kendi başınasın. Rasheed'in rehin aldığı denizciyi nerede tuttuğunu söylemek için 10 saniyen var. Yoksa vatansever yüzünü kırmızı, beyaz ve maviye çevireceğim.
Tiene 10 segundos para decirnos dónde tiene Rasheed al rehén... o voy a colorear su patriótica cara de rojo, blanco y azul.
Biliyorum, şarjım bitti. Stüdyo için tarihi karıştırmışım.
Ya, es que se me acabó la batería y me equivoqué con la reserva del estudio.
Uyuman için seni beşiğine yatırmıştım. Sonra da şömineyi söndürmek için dışarı çıktım.
Te puse en la cuna para que durmieras la siesta y después salí a encender la barbacoa.
"Kurdu arama, Kırmızı Başlıklıyı bul. Zaman akıp gidiyor." Dua ettiğimin bilmesine gerek yok.
No tienes que creer todo lo que digo ⪠"no tienes que interrumpir a quien quiera que este rezando" âª
Beni sığınağa götürdükten 5 gün sonra Charles bana kırmızı, beyaz ve mavi kek verdi.
Cinco días después de llevarme al búnker, Charles me dio un pastel rojo, blanco y azul.
Ali ve CeCe'nin tek iki kırmızı ceketli olduğunu sanıyordum.
Pensaba que Ali y CeCe eran las únicas con el abrigo rojo.
Sürekli kırmızı cekette o sarışını görüyordum o-o kızları izliyordum ve ben...
Empecé a ver a una chica rubia con un abrigo rojo. Siempre vigilaba a las chicas y...
Dr. Barmal kendisine dönüşmüş bir virüs bulaştırmış ve cesedi az önce semptomlaştı.
La Dra. Barmal se infectó a sí misma con un virus mutado y su cuerpo simplemente fue sintomático.
Bir saniye, sıcak bir duş alıp serumu aktifleştirmek için ısıyı mı arttırmış?
Espera, ¿ ella se dio una ducha caliente y el calor activó el suero?
Ve kırmızı.
Y rojo.
Evet, sen kırmızı, Joe maviydi.
Sí, tú eras rojo y Joe era azul.
Pembeyle kırmızıya en yakın renkleri sevmeye alıştım.
A mí me gustaba rosa y rojo era el color más cercano.
Aile şirketleri Berkeley'lere kalmış. Batırmışlar ve sonunda ekonomik ambargoları delmişler.
Los Berkeley heredan el negocio familiar... lo llevan a la quiebra y terminan violando sanciones económicas.
Sonra yangın merdivenine çıkıp ön tarafa dolaşmış "Geri döndüm lan şerefsizler" diye bağırmıştın.
Y luego subiste la escalera de incendios y volviste al frente y gritaste, "¡ He vuelto, hijos de puta"!
Büyük ihtimalle kuzunun tekini tilki ısırmıştır. O da cehennemden köpek geldi diye anlatıyordur.
Probablemente un zorro mordió a una oveja y lo está utilizando para prolongar la historia del sabueso del infierno.
Bir yere takılıp ayağını kırmış.
Tropezó y se rompió una pierna.
Şimdi de onu düğününe davet etmişsin ve buna çok şaşırmış.
Y ahora la ha invitado a su boda, lo cual la ha tomado por sorpresa.
Hayatım kusursuz bir mükemmelliğe doğru yol alırken şimdi hepsini elimden kaçırmış oldum.
La verdad es que mi vida estaba a punto de ser perfecta... y ahora lo arruiné todo.
- Onları büyütürken Barry ile din meselesini ortadan kaldırmıştık.
¿ Por qué no? Barry y yo dejamos fuera la religión cuando los criamos.
Kadın 90'lı yıllarda saldırıya uğramış acı çekmiş ama bu zulümden kurtulmuş yaşadığı saldırıyı bastırmış biri.
Alguien que sufrió pero sobrevivió al calvario, entonces después del ataque lo suprimió.
Birisi zorla girip Victoria'ya saldırmış.
Alguien entró aquí y atacó a Victoria.
Victoria böylece planını uygulamaya koyuldu. Garajda kendisine saldırmışım gibi yaptı.
Y así, Victoria puso su plan en marcha.
Hatırlar mısın, Amanda ile küçükken kumsalda ufak bir düğün yaptırmıştı?
¿ Te acuerdas cuando Amanda y yo éramos... Éramos niños, y nos preparaba esa pequeña boda en la playa?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]