Dır перевод на французский
135,916 параллельный перевод
"Hayat Becerileri Girişimi, mahkumlara önceki Genel Eğitim programından daha pazarlanabilir nitelikler kazandırıyor."
"L'Initiative Autonomie Fonctionnelle fournit des compétences pratiques encore plus utiles que l'ancien programme d'enseignement."
- Belki orası farklıdır.
- C'est peut-être différent.
Bundan çıkarılan en büyük sonuç, rehinelerin başında duran mahkûmların neredeyse hiç sağ kalmadığıdır.
C'est le point à retenir, les détenus qui gardent les otages ne survivent presque jamais.
Gardiyanların kötü muamelesini gösteren bir video sızdırılmış.
Une vidéo de mauvais comportement d'un gardien a fuité dans les médias.
Panik ataktan ölen var mıdır?
Croyez-vous qu'on puisse mourir d'une crise de panique?
Buralarda var mıdır?
Ils en ont?
"Aşk acıdır."
"Aimer, c'est souffrir."
Onu hâlâ seviyorum ve aşk acıdır.
Et je l'aime encore. Et... l'amour fait souffrir.
İnan bana Al, bir "Aşk acıdır" dövmesi değil.
Et crois-moi, Al, ce n'est pas : "Aimer, c'est souffrir".
Cenaze masrafı 10.000 dolar falan mıdır?
Un enterrement coûte 10 000 $.
- Dere ile nehir farklıdır.
- Un ruisseau n'est pas une rivière.
Kumarhane çok para kazandırır. Birçok arsa satın aldırır.
Un casino génère beaucoup d'argent avec lequel acheter beaucoup de terrains.
Wellspring'in halledilmesi pahalıdır.
Nettoyer le Puits est cher.
Savaş pahalıdır.
La guerre est chère.
The Wrecking Ball barışın bir silahıdır.
La Balle de Naufrage est une arme de paix.
Hedefe giden her yol mübah mıdır yani?
La fin justifierait les moyens?
Bu çiftin bugün kurduğu bağ kutsaldır, hürmet ve onurla kurulmalıdır.
Le lien de ce couple sera sacré et doit être vénéré et honoré.
Bunu duymayı ne kadardır beklediğimi bilemezsin.
J'attends d'entendre ça depuis si longtemps.
Ember'in tapınağı yakındadır, Bu yüzden gidip yeniden başvurmak için ona dilekçe verin.
Le temple d'Ember est proche, donc allez-y et demandez-lui une nouvelle dose.
Valinin parmağıdır kesin.
Et le Gouverneur la manipule.
Özel röportajın amacı, hikayeni başkasına anlatmadan önce dünya izleyicisine anlatmaktır.
L'intérêt d'une interview en exclu, c'est de raconter son histoire au monde entier avant n'importe qui d'autre.
- Biraz meyve suyu tozu kaldı sanırım.
Il me reste de la poudre pour jus d'orange, je crois.
Suzanne yorulana kadar onları bırakırsanız yarım Twix, o üşütüğü sekizde yatırırsanız diğer yarısını alırsınız.
La moitié d'un Twix si vous les gardez ici jusqu'à ce que Suzanne se lasse, et l'autre moitié si vous couchez cette allumée à 20 h.
Acil durum dışında cam kırılmaz.
C'était un en-cas d'urgence.
Tanıdık gelen bir tipim var sanırım.
Tout le monde me dit ça.
Bir süre sonra kalbi kırılmasın diye ninem tekmelenmiş gibi yapmaya başladı.
Après, elle faisait semblant d'avoir reçu le coup pour pas le vexer.
En kötüsü de, bu pis, çürümüş yerleşkeye yüzlerce mahkûm daha tıkıştırıp YIK'nın vatandaşın cebinden çıkan vergiyi daha çok söğüşlemesini sağlayan hain bir oyunun parçası.
Et le pire de tout, ce n'est qu'un stratagème pour rajouter des centaines de détenues dans cette ruine croulante qui fait office de prison, pour que la MCC puisse escroquer encore plus d'argent public.
Hayır diyemedim. Biri altına işemiş bile.
L'un d'eux s'est déjà pissé dessus.
Dayım, hakkında tutuklama emri varken eyalet sınırını geçmeye kalkışmasaydı sonsuza dek orada kalırdım.
J'aurais pu y rester s'il n'avait pas essayé de changer d'État malgré un mandat d'arrêt contre lui.
- Hayır, bunu istemiyorum.
- Non, je ne suis pas d'accord.
Burayı ikinizin mahvettiği konusunda hepimiz hemfikiriz sanırım.
On est tous d'accord pour dire que c'est à cause de vous tous que cette prison est dans la merde.
Bazı çizgiler diğerlerinden daha silik ama sanırım o kadar kafayı yedim ki artık hayal görüyorum.
Je sais que certaines lignes sont plus floues que d'autres, mais je suis tellement frappée que je vois des trucs, je crois.
Acıdır.
C'est souffrir.
Bu kalabalığı gören, Oprah öldü sanır.
Une foule pareille, ce serait pour la mort d'Oprah.
Hatta... Çok ağır bir sorumluluk.
D'ailleurs, c'est une sacrée charge.
Hayır. Sarılmak yok.
Non, pas d'embrassades.
Missouri yasalarına göre onaylanmış bir nehir sınırının 300 metre içerisine kumarhane gemisi inşa edilebilir.
D'après la loi du Missouri, on peut construire un casino flottant à 300 mètres de certaines rivières.
Çok kârlı bir yatırım olmasının haricinde, tek bir kumarhane sayesinde her iki tarafın da tüm para aklama ihtiyaçları karşılanacak.
Mais en plus d'être extrêmement rentable, un casino nous permettra de blanchir tout l'argent de votre opération et de la vôtre.
Beni o saçmalığın dışında bırakmaya hazır mısın? 'Çünkü hiçbir zaman durmayacağım.
Tu es prêt à me laisse sortir de ton dos poilu?
Hayır, ben sadece... En son ne zaman para aldığımı hatırlamaya çalışıyorum. Bu en büyük sorunlarımdan biriydi.
Non, je... j'essaye juste de me rappeler la dernière fois que mon plus gros problème était de ne pas avoir assez d'argent.
Soyulması gereken her banka bir avuç güvenlik sisteminden birini kullanır.
Toute banque digne d'être volée n'utilise qu'un système de sécurité parmi quelques uns.
ALIE'nin kuralları... Hiçbir frikdreina bu sınırı geçemez.
Les lois d'A.L.I.E. Pas de frikdreina après cette ligne.
Bilgisayar, Karakan örneğinin RNA ile, bağlantısını sıfır-g ortamında göster.
Ordinateur, montre moi le prototype d'ARN de Nightblood se liant dans un environnement à zéro gravité.
Anlaştık sanırım.
Pour ça, on est d'accord.
Hayır, altı yaşındaki bir çocuğa midesindeki tümörü ameliyat edeceğimi söyledim.
J'ai dit à une petite de six ans qu'il faut l'opérer d'une tumeur à l'estomac.
Hayır. Hâlâ izinsiz giriş ve aletini insanlara sallamakla suçlanıyorsun.
Vous êtes inculpé d'entrée par effraction et d'avoir secoué votre truc en public.
Bak, sanırım hepimiz kabul ediyoruz.
Je pense qu'on est tous d'accord qu'il y a un problème là.
Biliyorsun, Freud'u almaz Görmek için bir tanrı Civcivleri avlamaktan hoşlanır Telafi ediyor Bir şey eksikliği... bir şey.
Il n'y a pas besoin d'être Freud pour voir qu'un dieu qui aime chasser les poussins compense un manque de... quelque chose.
Beni burada tuzağa düşüremezsiniz ve beni bekleyemezsiniz Tüm bunlarla başetmek Ağır duygusal bok Şu an halledebileceğim tek şey...
Tu ne peux pas me piéger ici et t'attendre à ce que j'affronte tout ce bordel émotionnel quand tout ce que je peux gérer maintenant... tout ce que je peux gérer maintenant c'est une putain de glace, d'accord?
Ve sanırım sen... Umarım bana verirsin Daha iyi olma fırsatı Ve aslında sizi hak ettiniz.
j'espère que tu m'as donné l'opportunité d'être meilleur et de vraiment te mériter.
- İki oldu. Dışarı çıkarılmak istiyorsan seve seve çıkartırım.
Au troisième, vous sortez.