Yüksek перевод на французский
24,534 параллельный перевод
Koyu kırmızı şehrimizin en yüksek seviye enerji tüketimini gösteriyor.
Les zones en rouge foncé indiquent les plus hauts nivaux de consommation d'énergie de la ville.
Şöyle ki, aynı sakinleştiricinin daha yüksek dozu Gordon Roper'ı bayıltmak için kullanıldı.
À savoir, une grosse dose du même sédatif utilisé pour assommer Gordon Roper.
Yüksek çözünürlüklü mikro kameralar.
Des micro-caméras high-tech.
Nabız 110. Yüksek ateşi var.
Elle est fébrile.
Kardiyograma göre S.T. yüksek.
Eh bien, les S.T sont hausse d'après votre cardiogramme, pourquoi ne pas vous emmenez faire une angio
Enfeksiyona karşı gözlemleyip pıhtılaşma faktörünün yüksek olmasını sağlayacağım.
Je vais surveiller les infections et assurer Ses facteurs de coagulation sont en hausse.
Kanındaki sodyum seviyesi çok yüksek.
Ça veut dire que le taux de sodium dans son sang est trop élevé.
Sodyum seviyesinin neden bu kadar yüksek olduğunu bulmalıyız.
Nous devons découvrir pourquoi son taux de sodium est trop élevé.
Sodyum seviyesi hala yüksek.
Son taux de sodium est toujours élevé.
Ha! Bunun yüksek bir ihtimal olduğunu söyleyebilirim!
Je dirais qu'il y a de grandes chances!
Ortada bir kasaba yokken bile kiliseyi yüksek bir yere inşa etmek.
Construire une église au dessus du village, avant même qu'il y est un village.
Ama bu malın azotu yüksek ve bitkiler için birebir.
la terre est riche en nitrogène. C'est bon pour les plantes.
Tüm derslerini en yüksek notla geçiyor.
C'est le premier de sa classe.
Kalp hızı çok yüksek.
Sa fréquence cardiaque est instable.
Üzgünüm, direnç çok yüksek.
Désolé. L'impédance est trop élevé.
Ve üç yıllık en yüksek süreye kadar.
Et ensuite, probablement... jusqu'à un maximum de trois ans.
Annem bana onu yüksek sesle dinlediğim için hep kızardı.
Maman me disait toujours de baisser le volume.
Yine de hala Avrupalılarınkinden yüksek.
Ce qui est toujours plus que ce que les Européens laissent.
Yani ülkedeki en yüksek rütbeli havacıyım ama uçmayı bilmiyorum. - Evet, eminim.
Je suis donc l'aviateur le plus gradé du pays et je ne sais pas piloter, que diable!
Çılgın bir yüksek basınç noktasından gelen endüstriyel sis oradaki bakır fabrikasından salınan gazları
Ils ont eu un smog provoqué par un gros anticyclone qui a emprisonné les émissions d'une usine de cuivre locale...
Meteoroloji Ofisi'nin açıklamasına göre bunun sorumlusu Londra'nın üzerindeki bir yüksek basınç alanı.
L'Institut météorologique a émis un bulletin qui incrimine l'anticyclone persistant sur Londres.
Sen beni geri çevirdiğin için teminatımı yüksek gösterdim. Şimdi bana gelip bunun benim suçum olduğunu söyleme.
J'ai gonflé mes actifs car vous m'avez dit non, donc ne venez pas me dire que c'est ma faute.
"Feniseca Tarquinius." Aynı zamanda hasatçı kelebeği olarak da bilinir Afrika ve Asya'da yüksek yerlerde bu türe rastlanıyor.
Feniseca tarquinius, ou le "moissonneur". Lié à une espèce que l'on trouve en Afrique et en Asie,
Takım lideri, Randall yolundan güneye yüksek hızla giden beyaz bir ambulansı izliyorum.
Chef d'équipe. J'ai une ambulance qui roule très vite sur Randall's Lane, direction sud.
Kesinlikle yerine gelecek kişiye yüksek standartlar bırakmıyorsun Bethany.
Tu places la barre bien bas pour ton remplaçant Bethany.
Yüksek güvenlikli cezaevinde tam onu ziyarete gittiğinde öldürüldü. - Bu bir tesadüf mü?
Tué dans une prison de haute sécurité au moment précis où tu étais là pour le voir.
Çünkü bizim tutsaklarımıza yüksek miktarda radyoaktif madde enjekte etme hakkımız yok.
Parce qu'on n'est pas autorisés à injecter à nos suspects d'importantes doses de matériel radioactif.
Yuh, amma yüksek.
Putain, c'est haut.
Sadece senin anlattığını değil, birçok farklı hikaye dinleyeceğiz, yüksek güvenlikli erkek cezaevinden Litchfield'a neden geldiğinle ilgili hikaye de buna dahil.
Pas juste celle que vous me racontez, mais toutes les versions, dont celle expliquant pourquoi vous êtes venu à Litchfield après avoir quitté le QHS pour hommes.
Görünüyor ki yüksek önceliğe sahip yerlerden biri değil.
Apparemment, ce n'est pas leur priorité.
Bu protein çok yaygın bir ilaç değil ama sizin davaya kadar hiç bu kadar yüksek dozlarda kullanımını görmemiştim.
La ZIP n'est pas rare, mais jusqu'à ton cas, je n'avais jamais vu une dose aussi élevée.
Çok yüksek değil ama yeteri kadar yakın.
Pas aussi élevés, mais pas loin.
Charlie'nin protein seviyesi Jane'deki kadar yüksek değil.
Le niveau de ZIP de Charlie n'est pas si élevé.
Bir sabit diski yok etmek isterseniz yüksek güçlü bir mıknatıs veya...
Si vous voulez détruire un disque dur, utilisez un aimant puissant ou...
Sadece 4. deneğin beyni yüksek dozda adrenaline etkin bir şekilde cevap verdi.
Le cerveau du Sujet 4 est le seul qui traite efficacement la surcharge d'épinéphrine.
Çok yüksek.
C'est trop haut.
Benim sesim neden bu kadar yüksek?
Pourquoi ma voix est-elle si aigüe?
Çok mantıksız. Niye düşük riskten yüksek riskli kurbana geçti?
Illogique, pourquoi passer de victime à faible risque à haut risque?
Yine de cesedi umumi yere attığını düşünürsek risk yüksek.
Ça reste risqué, vu qu'il met en scène un corps dans un lieu public.
Çok yüksek bir yerden düşüyordu. İkiniz de yanımdaydınız ama ben çok üzgündüm çünkü onu bir daha asla göremeyeceğimi biliyordum.
Il tombait de très haut, et vous étiez tous les deux à mes côtés, et j'étais très triste parce que je savais que je n'allais plus jamais le revoir.
Caesar'ı yüksek bir çitten daha tırmandırmak acımasızlık olur.
Ce serait cruel de le faire escalader une autre barrière de sécurité.
Gloria rüyasında, senin çok yüksek bir yerden düşüp öldüğünü görmüş.
Gloria a fait un rêve terrible où tu tombais de très haut et mourrais.
Douglas çocuk özlemi çeken yüksek değerde bir birey.
Douglas est un mec fortuné et prêt à tout pour avoir un bébé.
Peki ama yüksek seviye Neolardan biriyse bir klonun nasıl gözüktüğünü anlamaz mı?
Si c'est une néo de haut niveau, elle reconnaîtra un clone, non?
Ve o küçük mızmız sürtükler, bizi kendi tarafımızı çok yüksek yapmakla suçladılar.
Et ces petites garces geignardes nous ont blâmé pour avoir construit notre côté trop haut.
Hastalıksız beyaz bebekleri en yüksek fiyata veriyorum.
J'ai un bon prix pour les bébés blancs sans défaut.
Yüksek seviyede kesinlik görüyor olsam da ayrıntılı şebeke incelemem ve şimdiye kadar taradığımız yerleri denklemden çıkartmam sonucu elimizdeki özel görev için dikkate alınacak birkaç yer bulduğuma inandığımı belirtmek isterim.
Je te sens assurée, mais je me dois de te signaler, après une analyse fouillée exceptant les coins déjà épuisés, plusieurs lieux prometteurs pour la mission du jour.
# Söylemesemde yüksek sesle #
♪ Je ne l'ai jamais dit à voix haute ♪
Kolayca silaha dönüştürülebilen, yüksek manyetik alanlı, hareketli yoğun çekirdeği olan güç yükselteci.
C'est un amplificateur de pouvoir hautement magnétique, à noyau rotatif qui peut facilement devenir une arme.
Yüksek sesle konuş.
Plus fort.
Bağlılığımı en yüksek teklifi verene sunarım.
Je m'associe au plus offrant.