Şey перевод на французский
726,489 параллельный перевод
Bu ikisinin yapmaya çalıştığı şey köyümüzü kurtarabilir.
Ce qu'ils cherchent à faire pourrait bien sauver le village.
Otomatik fabrikada her şey üretilebilir.
On peut tout fabriquer à l'usine automatisée.
İstediğiniz her şey.
Tout ce que vous voudrez.
Killy'nin yanında kal, bir şey olmaz.
Restez près de Killy et tout ira bien.
O şey ne?
C'est quoi, ce truc?
Böyle bir şey için NetKüresi'ne bağlanmana gerek yok.
Pas besoin de se connecter à la Résosphère pour faire ça.
Net Terminal Geni olan birinden gelen bir emir olmaksızın biz Otorite olarak öyle bir şey yapamayız.
Sans un ordre de quelqu'un possédant le terminal génétique, l'Autorité ne peut obéir.
Her şey bitti.
Tout est fini.
Bir şey olmaz.
Ça ira.
Sizce hiçbir şey yapmadan duralım mı? - Hayır.
Devons-nous rester les bras croisés?
- Kadınlarınıza ve çocuklarınıza. hiçbir şey yapmadık mı diyeceksiniz? - Çocuklarınızın gözüne bakıp bir şey yapmadık mı diyeceksiniz? - Hayır!
Pourrez-vous regarder vos femmes dans les yeux et leur dire que vous n'avez rien fait?
Neden böyle bir şey yapasın?
Pourquoi fais-tu ça pour moi?
Tek bir şey almadan gitti ama at ve silahla geri döndü.
Il est parti sans rien et est revenu avec un cheval et une arme.
Bu korkunç. Bunca şey olurken babam neredeydi?
Et papa, était-il avec vous?
Bana saçma olmayan bir şey söyle!
Dites-moi la vérité!
Onda fark ettiğin, hissettiğin her şey bundandı.
Cela se sentait, tu as dû le remarquer.
Bekleyin. Ne var ne o şey?
C'est sûrement une pousse d'arbre.
Bence "Bunu bul" diyorsun İhtiyacımız olan şey. "
Désolé. On ne sait même pas ce que c'est.
Tamam, tamam, neden olmasın ki Onlar bir şey söyledi mi? Muhtemelen sadece uğraşıyoruz.
C'est sûrement une personne timide.
- Tandy, her şey. Ah, bıraktım arkadaşım Dürbün ve resmim.
J'ai oublié mes jumelles et ma photo.
Tek konuşduğu şey Noel Baba'nın penisidir.
- Et qu'est ce qu'elle en dit? - Je ne sais pas.
Onu saklamaktan kurtarmamız lazım. Ve sadece bir şey var.
Et j'ai juste ce qu'il faut.
Şey, öyleyim. Öyleyse sanırım hepsi affedildi.
Donc tout est pardonné, j'imagine.
Bu elinde olan şey için çok iyi.
C'est bon pour ce que tu as. Génial.
Ben sana bir şey daha vereceğim.
Je t'ai ramené autre chose.
Altındayım Bu şey Beefy-T.
Je n'ai qu'un T-shirt là-dessous.
Bu benim hakkında öğreneceğiniz bir şey!
C'est un truc que tu sauras sur moi!
Öyle mi? Bunun nedeni bu mu? Tüm temizlik şey?
C'est à cause du nettoyage de ta maison?
Evet. - Herhangi bir şey buldun mu?
- Tu as trouvé quelque chose?
Beni öldüren şey beni düşündüm Ama bilmiyoruz.
Ce qui me tue c'est que je pensais que moi et que ce petit gosse ou Benji avions une connexion.
Hiçbir şey Limonata tedavi edemez.
Rien qu'une petite limonade ne pourrait soigner.
Amerika'yı harika yapan şey bu değil midir?
N'est-ce pas ce qui fait la force de l'Amérique?
Peki yerinizi değiştirmenize neden olan şey neydi?
Qu'est-ce qui vous a poussé à déménager?
Bu resmen tüyler ürpertici bir şey.
C'est trop glauque.
- Şey...
- Eh bien...
- Bir şey yok.
- Rien.
Schwentke ise, şey... Bu benim bileceğim, onun da bulacağı bir şey.
Quant à Schwentke, eh bien... je sais qui c'est, mais c'est à elle de le découvrir.
Hiçbir şey söylemedin.
Vous n'avez rien dit.
Bilemiyorum, her şey olması gerektiği gibi yolunda.
Je ne sais pas, tout semble à sa place.
Mesleğimde birçok şey gördüm.
Mon boulot m'a amené à voir des tas de choses.
- Ne yapıyorsun? - Hiçbir şey.
- Qu'est-ce que tu fabriques?
Biliyor musunuz, şey demişti...
Il a dit...
Önemli bir şey değil.
Je dois me tromper.
Şirketlerde böyle bir şey yoktur.
Les sociétés comme la vôtre ne devraient pas exister.
Önemli bir şey değil.
Ce n'est pas important.
Bak, bunun bir şekilde bir çözümü olduğunu biliyorum ve ikimiz kafa kafaya verip bunu bulursak her şey yoluna girer, tamam mı?
Je suis sûr qu'on finira par trouver une solution et si vous et moi arrivons à réfléchir à tout ça tranquillement, tout se passera bien, d'accord?
Az önce zamanın durduğunu söylediğin şey, küçük evrenin anlamı o değil.
Ce que vous avez dit au sujet du temps qui n'existe plus, ce n'est pas ce que signifie microcosme.
Bu... O şey az önce ağzımdaydı.
Ce truc était dans ma bouche.
Polise gitmeyeceğimi söylersem bütün her şey sona erecek yani.
Donc, si je promets de ne pas aller voir les flics, vous me laissez tranquille.
Ve çok şey var!
Et il y en a encore plein!
Her şey planın bir parçası.
Tout ça fait partie du plan.