Fın перевод на португальский
33,653 параллельный перевод
Tek bildiğim her bir kaç ayda bir adanın etrafında su altı volkanik patlamalarının olduğu ve lava soğuduğu zaman da daha fazla denize sıfır arazi olmuş oluyor.
Apenas sei que a cada dois meses ocorrem erupções vulcânicas submarinas em redor da ilha... e quando o fluxo de lava arrefece... aumenta a extensão de terra à beira-mar. O que foi isto?
Oh... Bu... şişmanlar sınıfındaki komik arkadaş.
- O engraçado da aula de gordos?
Matematik dersini birlikte aldık. Bay Crane'in sınıfındaydık.
Tivemos matemática juntos, a aula do Sr. Crane.
Kılıfın da ters takılmış.
E o seu coldre está ao contrário.
F-16'daki bombanın aynısı.
O mesmo que uma bomba num F-16.
Elimizde üst sınıf kaçakçıları satmaya hazır üst sınıf bir kaçakçı var.
É um narco primordial pronto a delatar outro narco primordial.
Venture'un fırlatılışını izleyecek misin bu akşam?
Então..., vais ver o lançamento da "Venture" logo à noite?
Binanın tek zayıf noktasına saldırmış.
Basicamente, atingiu o único ponto fraco do edifício.
İsyan karşıtı olanlar sayesinde isyanın toplam bedeli sıfır dolar oldu.
E graças ao igual número de pacifistas, o custo total dos danos é de zero dólares.
İki tire bir nişancı sınıfı.
Sniper da recruta 02-1.
İki tire bir nişancı sınıfı veya Bob Lee Swagger umurumda değil.
Estou-me nas tintas para a recruta de snipers da 02-1 ou Bob Lee Swagger.
Yüz elli kilometreden fırtınanın geldiğini duyabilirler.
Conseguem ouvir uma tempestade a aproximar-se a 160 km de distância.
Çünkü birden F-18'lerin bizi kızartabileceği değil de ilacın işe yarayıp yaramayacağından daha çok endişe eder oldum.
Porque, de repente, estou mais preocupada que esta poção funcione do que com os F-18's nos transformem numa bola de fogo.
Her şey 1986 yılında kötü gitmeye başladı, ikinci sınıftaydım. Challenger uzaya fırlatılacaktı.
Quando penso no que correu mal para mim, foi em 1986, 2ª classe.
7 yaşında bir grup çocuk oturmuş sınıfta fırlatmayı canlı yayında izliyorduk. Yani, öylece ekrana bakıyorduk. Ve aniden, patladı!
Estávamos a assistir ao lançamento, um monte de crianças de 7 anos, quando de repente...
İkinci sınıf, Challenger patlaması?
Lembras-te da explosão do Challenger?
Geçen bir kaç gün boyunca bildirilen devasa elektrik fırtınalarının tekrar yaşanması bekleniyor.
Previsão desta grande tempestade eléctrica, a qual andamos a noticiar nos últimos dias.
Bu sizin büyük fırsatınız.
Esta é a sua grande oportunidade.
- Bak Dirk Gently'yi öldürme fırsatını insan yemeği yedin diye kaçıracak değilsin.
- Ouve... Achas mesmo que vais deixar de matar o Dirk Gently por ires comer?
Sarışın Kusmukgil, Fışkırtan Kız, Kusmukcan Parçacık.
Loira Vómito, Rapariga Regurgito, - Levada Vomitada. - Óptimo.
Bunu biri rüyamda kulağıma fısıldamıştı ve bana, Freddy ne kadar kâbus gönderirse göndersin biz yaşayanların, kalkıp canavarlara karşı durması gerektiğini hatırlattı.
Alguém sussurrou-me isso num sonho uma vez, e lembrou-me que, não importando quantos pesadelos o Freedy nos envia, nós, os vivos, temos que acordar e enfrentar esses monstros.
Gereken tek şey Annenin Piper'ı bir çöp gibi fırlatıp atması ve babamın beni Atlanta'da terk etmesiydi. Böylece ağrı kesicilerle parti yapabilecekti.
Tudo que foi preciso... foi a tua mãe deitar a Piper fora como se fosse lixo e o meu pai me ter abandonado em Atlanta para poder festejar com analgésicos.
Delfi Kahini bir Kehanet Küpü yaparak, Perseus'un onu öldürmeye çalışacağını söylemiş, dedesi de eline fırsat geçmeden bunu yapmayı denemiş.
O Oráculo de Delphi criou um cubo de profecia a dizer que o Perseus ia tentar matá-lo então o seu avô tentou matá-lo antes que tivesse oportunidade.
Son sınıftaki 17 öğrenciniz D ve F notlarını alırken, genel sınavda A aldılar!
Quer dizer, 17 graduados passarem de notas "D" e "F" para inacreditáveis "A +"?
Bize bir fırsat verin, sonra ikinci saldırıyı başlatın.
- Não os seguro muito mais tempo.
Janet bu çöp fırtınasının planlanmış olma ihtimali var mı?
Janet, há alguma hipótese de ser uma chuva de lixo programada?
Başkasına ait bir şey çalmamak bu ana sınıfı seviyesinde bir bilgi.
Não roubar coisas dos outros é uma regra básica do infantário.
Ama o teli, menteşe pimi gibi bir demir çekirdeğe sararsanız zayıf mıknatısınız güçlenir.
Mas se enrolar o fio à volta de ferro como uma bisagra o campo magnético será mais forte.
O çok beğenilen kadın köpüren bir fıçı gibi.
- Eu vi-a, nos documentários antigos.
Yani o içtiğim tek bir gece yüzünden aramızdaki tüm güzel şeyleri fırlatıp atacak mısın?
- Para, Jeff. - Eu tenho.
Bulduğun en büyük kayayı tutup nehre fırlatsan da su kayanın çevresine dolar.
E que podemos atirar a maior pedra para dentro dele, que a água acaba por a rodear.
Onların zayıf yanı da bu.
É essa a fraqueza deles.
Evet, koleksiyon ürünleri satılan ve D sınıfı ünlülerin çıktığı küçük bir toplantı.
Sim. É uma pequena convenção onde vendem coleccionáveis e aparecem tristes subcelebridades.
Bizim teknolojimizin yanında sizin laboratuvarınız mutfak fırını gibi kalır.
Temos tecnologia que faz com que o vosso laboratório da Polícia pareça obsoleto.
Bende herhangi bir şeyin zayıf noktasını bulabilme yeteneği var.
Tenho a capacidade de encontrar o ponto mais fraco de tudo.
Yenilmezler, yayın sinyali zayıf fakat eğer beni duyuyorsanız bu yayını kullanarak bulunduğum yere gelip bizimle buluşun.
Avengers, o sinal está fraco mas se puderem ouvir-me... usem-no para me localizar e reúnam-se connosco.
Eğer iridyum vakalarını Osprey'den alabilirsek fırlatmamız iyi.
Se conseguirmos as cápsulas de irídio da Águia, estaremos prontos para lançar.
Ampullee aslında oldukça zayıf, bu yüzden... Köpekbalığımızın elektromanyetik sinyal yayınladığı gerçeği Mesafeden algılayabilen bir köpek balığına,
As ampolas, na verdade, são bem fracas, então o facto de que o nosso tubarão está a transmitir sinais electromagnéticos para um tubarão que detectaria a uma grande distância...
Birinci sınıf bir sancak muhafızı ekibi kuracağım.
Vou reunir uma unidade de porta-bandeiras de topo.
Ben doğmadan önce bile var olan hayatımızın tüm alanlarını kontrol eden bir yapay zekâyı mı sıfırladın?
Reiniciaste uma IA que muito antes de eu nascer já geria as nossas vidas?
O mesajı ben sistemi sıfırlamadan önce almış olmalısın.
Recebeste a missão do Diretor antes de eu o reiniciar.
Mutfakta daha fazla alkol ve A Sınıfı ilaçlara benzer ilaçlar var.
Na cozinha, encontramos mais álcool e o que parecem ser drogas "duras".
Fırın...
A panela de pressão.
İki gün sonrasında, fırın patladı.
Dois dias depois, a panela de pressão explodiu.
Bira aldım, fıçının üstüne oturdum.
Eu bebi uma ale. Tu sentaste-te num barril.
O yüzden bacaklarını biraz şöyle bitiştir ki penisin tekrar yukarıya fırlamasın.
Por isso, juntas assim as tuas pernas para impedir que o teu pénis volte a saltar para cima.
Öyle ki, bir partideysen ve işler istediğin gibi gitmiyorsa bir ağaç arkasına geçip pantolon ve donunu indir takımları bacak arana al bir kadının önüne fırlayıp'Ben kadın oldum!
Na verdade, se algum dia estiveres numa festa e achares que as coisas não te correm bem, vai para trás de uma árvore, despe as calças e as cuecas, prende a pila e os tomates entre as pernas, salta de repente para uma mulher e diz : 'Sou uma senhora!
Sınıf başkanlığına aday olmuş bir çocuk gibi...
Ele parece um miúdo a candidatar-se a presidente da turma, que anda por aí a dizer :
Fırsatını bulduğunda kaçırmayacaksın.
Aproveita-o enquanto puderes.
Ben fırtınanın gözüdür.
Ben é o olho da tempestade.
O nadir sükûnet anlarında bile fırtınanın kapıda olduğunu hissedebiliyorduk.
Até mesmo nos raros momentos de sossego, sentíamos que a tempestade estava sempre à espreita.