Hüküm перевод на португальский
2,213 параллельный перевод
Yargıç terapiye gitmem konusunda hüküm verdi.
O juiz então determinou que eu fizesse terapia.
Ölüm ödemesi diye bir hüküm yoktu ki.
Não há indemnização por morte.
Olağanüstü bir hüküm verme, CIA, masum bir insanı terörist olarak damgalama.
Captura ilegal, CIA, um inocente acusado de terrorismo.
İfade alımını durdurmak için koruyucu hüküm davası açmak istiyorum.
Eu gostaria de apresentar uma ordem de protecção para deter o interrogatório.
Umut ve övünçle dolu, korkunun hüküm sürmediği, insanların uzak diyarlardan yaydığımız umut ışığını görmek için geleceği bir ülke inşa edeceğiz.
Construiremos um país repleto de esperança e honra, onde o medo não existe, para onde as pessoas virão às manadas de todos os lados, à procura do nosso farol de luz.
Susan biliyorsun, büyük bir destekçin değilim, ama belki de hakkında yanlış hüküm verdim.
Sabes, Susan, não tenho sido a tua maior apoiante. Mas talvez te tenha julgado mal.
Sanırım senin hakkında yanlış hüküm verdim.
Parece que a julguei mal.
Bernie'ye hüküm giydirmek konusunda açık konuşacağım.
No que diz respeito à condenação do Bernie deixo-vos isto.
Ülkemi seviyorum ama ne yaptığı canavarlıklara ne de o kazanırsa olacaklara göz yumacak kadar duyarsızım. Belki de erdemlilerin hüküm sürmesi çok daha iyi olur.
Adoro o meu país mas não sou cego às atrocidades cometidas,... e nem gosto da ideia do que aconteceria se talvez seja melhor corrigir os meus erros.
1995'ten sonra, Bosna-Hersek'te tedirgin bir barış ortamı hüküm sürdü.
Desde 1995, conseguiu-se uma instável paz na bósnia e herzegovina.
Fakat bir hafta içinde hüküm giyeceğini unutmayın.
Mas lembre-se que ele vai ser julgado daqui a uma semana.
Askeri yargı tarafından hüküm giyerse hiç bir sivil mahkeme hükmünü değiştiremez.
Quando for julgado pela junta, nenhum tribunal civil vai anular o seu veredicto.
Arzu edersen diğer suçlamalardan hangisinden istersen hüküm yiyebilirsin.
E dizes-me de quais és culpado.
Bir adam hakkında hüküm verebilmemiz için cezalandırılmadan önce kanıtlara ihtiyacımız var.
Exigimos prova de que um homem cometeu o crime antes de ele ser punido.
Hem ayrıca biz kimiz ki hüküm vereceğiz?
E de qualquer modo, quem somos nós para julgar?
Ülke topraklarında saldırılar hüküm sürmekte.
Há ataques ocorrendo por todo o reino.
İkinci derece cinayetten hüküm giymeye hazır mısın?
Estás preparado para passar para homicídio em segundo grau?
Sizden adil..... bir hüküm istiyoruz.
Peço-vos uma... sentença justa.
- Cinayetten bir gün sonra yasaklama emri çıkarmış. Adam hüküm giydikten sonra da onu boşamış.
Pediu uma ordem restritiva após o assassínio.
Hemen peşin hüküm verme şimdi.
Não tiremos conclusões precipitadas.
Hüküm giyme ve ceza.
Condenação, sentença.
Bilemiyorum. Ama hüküm kampında çürümesine izin vermediniz çünkü onun ahlaki yapısına inanıyordunuz.
Mas não o enviou para o campo de prisioneiros para apodrecer na obscuridade porque acreditava na sua moral.
Romanya'da bir hüküm kampına yollanmıştım.
Fui enviado para um campo de prisioneiros na Roménia.
Seni hüküm kampına koyan oydu!
- Foi o Carrington que o enviou para o campo de prisioneiros.
Beni hüküm kampına kapattıktan sonra bunun güvenli bir yol olmayacağını düşündüm.
Já que foi ele que me prendeu num campo de prisioneiros, não achei que fosse uma boa ideia. Campo de prisioneiros?
! Neden hüküm kampındaydı?
Porque raios ele estava num campo de prisioneiros?
Neden hüküm kampındaydı?
Porque estava ele num campo de prisioneiros?
Onu hüküm kampına çürümeye göndermedin çünkü ahlakî yapısına inanmıştın.
Não o enviou para apodrecer naquele campo de prisioneiros porque acreditava na sua fibra moral.
Qing hanedanlığı 200 yıldan fazladır hüküm sürmekte.çok büyük olayların üstesinden geldik.
A corte Qing governou durante mais de 200 anos. Atravessamos muitas tempestades.
Serbest Piyasa / Kapitalist / Parasal Piyasa Sistemi - artık her ne demek isterseniz - çarpık bir teşvik sistemi ile ortaya çıkan dalgaların hüküm sürmesi ve gelişigüzel, kabaca, eşit olmayan bir yararlanma metodu ve bunların dağıtılması dışında hiçbir şey yapmadı.
A economia de mercado livre / capitalista / monetário ou o que quiserem chamar-lhe, não tem feito mais do que aproveitar estes dois factores com um sistema de incentivos distorcidos e um método caótico e brutalmente desigual de utilizar e distribuir esses frutos.
Yani sağlam bir şekilde hüküm verme yetisi bulanmamış yetkili subayla, her şey ortaya serilmeli. Ne kadar ileriye gideceksin?
Com todas as cartas na mesa com um comandante cujo julgamento não foi comprometido.
Beni hüküm kampına bir bahane uydurarak tıkan adam nerede?
Onde está o homem que me atirou para um campo de presos como pretexto?
Onu tekrar hüküm kampına yollayana kadar rahat etmeyeceksin değil mi?
Não vais ficar contente enquanto não o prendermos outra vez, pois não?
Bu yüzden Johnny Vega'nın lehinde hüküm veriyormuş.
Por isso que ele ficou do lado do Johnny Vega.
Sen en yüksek hüküm giydirme oranı olan savcısın.
Você tem os maiores índices de condenação da procuradoria.
Hüküm giyersem işimi kaybedebilirim.
Se for condenado, sou expulso.
Birini daha tanımadan onun hakkında hüküm vermemeliyiz.
O que foi? Meu... Deus.
Birleşik Devletlerde herhangi bir kaydı yok ama Ermenistan'da ilaç sahteciliği suçundan hüküm giymiş.
Não há registo nos Estados Unidos, mas na Arménia, foi culpada de fraude médica.
Her zaman bir şüpheliye hüküm giydirmek kadar suçsuz birinin adını temizlemenin de önemli olduğunu söyleriz.
Sempre dissemos que é tão importante trabalhar duro para exonerar um inocente como é para condenar um culpado.
Bir suçluya hüküm giydirmek kadar masum bir kurbanı aklamak için çok çalışmak da önemlidir.
Sabe, é tão importante trabalhar para exonerar uma vítima inocente quanto para condenar um culpado.
Patronumla konuşmadan tanıklığı ateş edene hüküm giydirirse onun için az ceza istenebilir.
O que poderíamos oferecer que possa ser bom? Sem falar com meu chefe? Clemência.
Kumar oynatır, tefecilik yapar, sendikalarla uğraşırdı. Sonunda iki cinayetten hüküm giydi.
Ele fazia jogatina, agiotagem, e extorsões da união na Hell's Kitchen.
Hapiste hüküm yemeyi bekliyor.
Está na prisão à espera da sentença.
Ömürleri boyunca böyle hüküm süren erkekler vardır.
Hás de me amar para sempre.
- Nasıl? Kundakçılıktan hüküm giymişti.
- Condenado por incêndio.
Jim dedi ki, adam hüküm verildiğinde o kadar sinirlenmiş ki halka açık duruşmada yargıcın üzerine saldırmış.
O Jim disse que ele ficou tão revoltado com o veredicto, que atacou o juiz no tribunal.
Bir hüküm istemiştin, Ursula Bonadeo.
Mas tínheis-me pedido que vos libertasse, Úrsula Bonadeo.
Federal bir suçtan hüküm giymiş bu yüzden FBI'daki gizli dosyasına ulaşmam gerekiyor.
Ele foi condenado por crime federal, estou a tentar conseguir os arquivos com o FBI.
Sanırım senin hakkında yanlış hüküm verdim.
Desculpe.
- Hüküm giymiş mi?
- Condenado?
Hüküm giymezse anlaşma olmaz mı?
Sem convicção, sem acordo.