About time Çeviri Türkçe
20,328 parallel translation
It's about time.
Sonunda geldiniz.
It's about time for them to come.
Yakında dönecekler.
I think it's about time we gave you more to do around here, huh?
Sanırım sana yapacak daha çok iş vermenin zamanı geldi, ha?
Bringing in the grizzled veteran to bail out the rookie? It's about time.
Çömezi kurtarmak için haşin emektar geliyor demek, geç bile kaldınız.
It's about time you got here.
Nerede kaldın?
About time. I been here four hours.
Çok geciktin, 4 saattir buradayım.
Ah! It's about time we hired some new help around here.
Burası için yeni bir yardımcı almamızın zamanı gelmişti.
We know about time loops that you keep making.
Senin zaman döngülerini sürekli yaptığını biliyoruz.
About time that cock got hard.
- Sonunda yarrağın sertleşti.
What about time of death?
Peki ya, ölüm saati?
I mean, think about it, this is the last time you have to worry about grades forever.
Düşünsene, bir daha asla notları düşünmek zorunda kalmayacağız.
That's because I don't talk about it all the time.
Sürekli bu konu hakkında konuşmuyorum çünkü.
Tell me, when's the last time you heard a khatib speak to the congregation about Abu Ghraib or Guantanamo or drones or torture?
Söylesene, en son ne zaman bir hatibin cemaate Ebu Garip, Guantanamo, insansiz uçaklar ya da iskenceyle ilgili vaaz verdigini duydun?
We could've talked about this and fixed it a long time ago.
Uzun zaman önce bu meseleyi konuşup çözebilirdik.
So, Clayton, did Mrs. Florrick ever take the time to consult with you about your plea?
Clayton, Bayan Florrick savunman sırasında sana hiç danıştı mı?
Trade-offs are one thing, but what about the time you had to rush out of Judge Schakowsky's court to cover a probate case of hers?
Değiş tokuşlar sadece bir kısmı. Başka bir davayı halletmek için Yargıç Schakowsky'nin mahkemesini terk ettiği zamana ne diyeceksin?
I thought we could spend some time and talk about them.
Birlikte biraz zaman geçirir ve onlar hakkında konuşuruz diye düşünüyordum.
I cannot have Sir John hovering about me all the time.
Sör John'un sürekli etrafımda olmasına katlanamam.
Grace used to complain about her all the time.
Grace her zaman ondan şikayet ederdi.
You're talking about 20 years of federal time here.
20 yıl federal hapis cezasıyla karşı karşıyasınız.
- I mean, we're talking about a one-time thing and you can't get weird afterwards, but, yeah, I'm... down for, like, a fun half hour.
- Yani tek seferlik bir şeyden bahsediyoruz ve sonrasında garipleşmeyeceksiniz, ama, evet eğlenceli bir yarım saate varım.
No one at that time had a clue about the explosion of information technology.
O zaman hiç kimse bilgi teknolojilerinde böyle bir patlama olacağını düşünmemişti.
We can design systems that are really anonymous or that are utterly identifiable down to the person and it's time for us to think about what contexts we'd want to support what.
Tamamen anonim ya da kullanıcıya kadar tanımlanabilir sistemler tasarlayabiliriz. Artık hangi durumda neyin neyi desteklemesini istediğimizi düşünmeliyiz.
Absolutely. I know all about you. Ned talks about you all the time.
Tabii ya, Ned sürekli sizden bahsediyor zaten.
From the time of call, to victims interviewed, suspects interviewed, people in jail... we're talking about four hours.
Matthew Barnett, 17, tutuklandı. Çağrı geldikten sonra mağdurlarla şüphelilerle, hapistekilerle görüştük. Dört saat sürdü.
I was about nine at the time.
Dokuz yaşındaydım.
It's about that time, girl.
Zamanı geldi artık. İnan bana.
You must worry about her all the time.
Sürekli endişeleniyor olmalısın.
Have you forgotten about the hours you spent trying to figure out how to get Dunning in there alone, just to give him enough time to copy files to a stick drive?
Dunning'in oraya tek başına nasıl girdiğini ve dosyaları bir flaş belleğe kopyalayacak zamanı nasıl bulduğunu anlamaya çalışırken saatler harcadığını unuttun mu?
Hey, you shared about your cancer all the time.
- Sen kendi kanserini devamlı paylaştın.
I was thinking it about 15 minutes ago when you passed that hoop pine for the fifth time, but I'm kind of over it now.
15 dakika önce aynı çamın yanından beşinci kez geçince aklıma geldi ama aştım bunu.
Sofia, Josh is taking his time because he's really serious about me, which is great because I'm really serious about him.
Sofia, Josh acele etmiyor çünkü benimle bayağı ciddi düşünüyor ki bu çok güzel ben de onunla ciddi düşünüyorum.
I mean, think about it. By the time this kid's out of diapers, you're going to be in'em.
Çocuk bezi bıraktığında sen bez giyiyor olacaksın.
Castle, I'm guessing that you found out something about your missing time, and that's what you want to catch up with me on.
Castle, tahminimce kayıp zamanın hakkında bir şeyler buldun. Benimle konuşmak istediğin şey de bu.
Right? There are remodeled bilateral fractures on the nasal bones, zygomatics, and around the orbital sockets, all appearing to be five to ten years old. And the x-rays of the left radius and ulna show evidence of remodeling from about the same time period.
burundaki zigomatikteki orbital çevredeki iyileşen kırıklara göre hepsi 5 10 yıllık görünüyor e x ray gösteriyor ki sol el ön kemikleri de aynı zaman periyodunda iyileşmiş
Ah, Dr. Hodgins, you're just in time. I was about to set Pig Man on fire, but perhaps, you'd like to do the honors? Or I could just do it myself.
Ah, Dr. Hodgins, tam zamanında tam da domuz adamı ateşe vermek üzereydim fakt belki de bu onuru siz devralmalısınız veya ben kendi başıma yaparım
Mm. So, Dr. Gould must not have been happy about Bradford distributing these flyers. Well, perhaps next time, she'll be more careful with her scissors.
ee, Dr. Gould bu rahatsız edici broşürler konusunda hiç de mutlu olmasa gerek belki bir dahaki sefer, makaslarıyla daha dikkat eder gülebilirsin fakat bu tarz davalar sünnet işleminin yapılmasını çökertebilir cinayet için neden gibi göründü bana
This is about our home, which has been destroyed time and time again.
Mesele evimiz tekrar ve tekrar yok edilen evimiz.
Time for you to start thinking about settling down.
Yuva kurmayı düşünme zamanın geldi.
She talks about you all the time.
Sürekli senden bahsediyor.
You hear about these business executives that just work and work, and they have no time for family or for social life.
Ama bu onların ilişkilerini de etkiliyor olmalı, değil mi?
Look, I know you both feel bad about being alone, but sometimes the best thing you can do is take a little time for yourself, especially when you just got out of a relationship.
İkiniz de yalnızlığı sevmiyorsunuz ama bazı zamanlar en iyi çözüm kendine vakit ayırmak olur. Özellikle de ilişkiden henüz çıkmışsan.
I'll walk away and let this be about you. How was I that time?
Nasıldım busefer?
How about if we knock off five dollars for every time I save your ass today?
Kıçını kurtardığım her seferde 5 dolar düşsek olur mu?
They want me to go out there and talk about her drug convictions and the time she got busted for prostitution.
Çıkıp uyuşturucu hükümlerinden ve fuhuştan tutuklanmasından bahsetmemi istiyorlar.
He's smart, and he's sweet, and we laugh all the time, and he cares about me, and you don't know what that's like.
O akıllı, tatlı birisi. Ve sürekli eğleniyoruz. Beni düşünüyor.
About a year ago, I was serving time for armed robbery.
Yaklaşık bir yıl evvel silahlı soygundan tutuklandım.
This is about how much time you make for me!
Mesele bana ayırdığın zaman.
I'm about to say goodbye to David for what might be a really, really long time.
Uzun bir süreliğine David'e güle güle demek üzereyim.
There was a time when you both cared about each other.
Bir zamanlar ikiniz de birbirinizi seviyordunuz.
It's just that you talk about him all the time.
Hep onun hakkında konuşuyorsun.
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to die 52
time to go home 94
time flies 78
time is running out 68
time to wake up 54
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to die 52
time to go home 94
time flies 78
time is running out 68
time to wake up 54
time is money 74
time is of the essence 71
time is up 41
time travel 83
time to go 627
time to sleep 29
times are tough 45
time to eat 55
time's up 595
time is 18
time is of the essence 71
time is up 41
time travel 83
time to go 627
time to sleep 29
times are tough 45
time to eat 55
time's up 595
time is 18
times are changing 28
time will tell 62
times a week 28
times before 18
times in a row 26
time for bed 134
times a day 121
times change 49
times over 33
times three 18
time will tell 62
times a week 28
times before 18
times in a row 26
time for bed 134
times a day 121
times change 49
times over 33
times three 18