But we can't Çeviri Türkçe
7,591 parallel translation
But... but we probably... we can't do that again until we've figured out what's happening, because, um... be-because people are dying.
Ama... Ama muhtemelen ne olduğunu çözene kadar bunu bir daha yapmamalıyız, çünkü çünkü insanlar ölüyor.
See, you can't get the Sarkissians if we arrest Ari now, but if we don't, well, I'm the one that ends up eating the sins when it goes to trial, right?
Eğer Ari'yi şimdi tutuklarsak Sarkissianları indiremiyorsun. Ama eğer yapmazsak duruşmaya kaldığı zaman günahların bedelini ödeyen ben olacağım.
I do, too, but we can't fix everyone's problems.
Ben de ama herkesin sorununu gideremeyiz ki.
- every day of my life. - I know that I can't undo my mistakes, but... I believe that we will get past this.
- Biliyorum, yaptığım hataları geri alamam, ama... inanıyorum ki bunlar geçmişte kalacak.
You know we can't. But we would be free... Free to preach and baptize again.
Vaaz verip, vaftiz etmek için yeniden hür olurduk.
Miss Mills, I can't discern from whence you came, but here we abide by the law.
Bayan Mills, nereden geldiğiniz bilmiyorum ama, burada geçerli olan kurallar var.
But I can't believe you set up all these things in all these places, and I don't even know where we are now.
Ama bütün o yerlerde bunları ayarlamış olmana inanamıyorum ve şu anda nerede olduğumuzu bile bilmiyorum.
But we can't get into Asgard unless we're Asgardian.
Ama Asgardlı olmadıkça Asgard'a giremeyiz.
You want to give this kid the benefit of the doubt, but we can't ignore what's right in front of our faces.
Bu çocuğa şüpheden yararlanarak bir şans vermek istiyorsun ama gözümüzün önündekini de görmemezlikten gelemeyiz.
I can't be sure ; guys punch each other out, but we got CCTV.
Tam da emin olamıyorum ki, birbirleinin arkasını tutuyorlar ama kameramız var.
Yeah, I was going to, but then I realized we can't both live in a studio.
Evet, olacaktı, ama sonra fark ettim ki ikimiz birden bir stüdyoda yaşayamayız.
We both encouraged him to take this plunge, but he's my only son. And somewhat selfishly, I suppose, I can't imagine my life going on without him.
İkimiz de bu işe atılması için teşvik ettik ama o benim tek oğlum ve biraz bencilce sanırım ama hayatıma onsuz devam edebileceğimi düşünemiyorum.
But why can't we give them real problems?
Ama neden onlara gerçek sorunlar vermiyoruz?
You can't with mine, but we are safe.
Benimkinden uzaklaşamazsın ama güvendeyiz.
Well, I hope to avoid it, but I'm ready if you we can't.
Umarım olmaz ama olursa da hazırım.
But of all the reasons you expound of why we can't be together, none are of the heart.
Bana söylediğin bu bahanelerin hiçbiri kalbinden gelmiyor.
But there's also all this stuff that we can't see.
Aynı zamanda göremediğimiz şeylerde var.
That sounds great, but we can't afford an ad agency right now.
Güzel fikir ama şu an reklam ajansına verecek paramız yok.
And you're going to help us defeat whoever it is that twisted you all around, but we are never gonna get there until you face whatever it is you can't let go of.
Orada sizi aldatanlar her kimse onları yenmemize yardım edeceksiniz. Ama aklınızdan atamadığınız şey ile yüzleşmeden buradan gitmeyeceğiz.
I know this isn't good, but do we really think a world war can break out from the death of the president of the 89th most populated nation on the planet?
İyi bir şey değil biliyorum, dünyanın en çok nüfuslu 89. ülkesinin devlet başkanının ölümünün gerçekten bir dünya savaşı başlatmaya yeteceğini mi düşünüyoruz?
We gonna tell him someone we know, but can't disclose, has been bitten by a deadly snake that may or may not be native to this area, and he just has to trust us and give us that snake, even though venomous snakes are regulated by the state, and giving us one could land him in prison?
Müdüre, adını veremeyeceğimiz bir tanıdığı ölümcül zehirli bir yılan ısırdı o yılan da bu bölgenin yılanı olabilir de olmayabilir de diyeceğiz o da lafımıza güvenip, zehirli yılanların eyalet denetiminde olması ve birini bile bize vermesi hapse sokabilecekken, o yılanı bize teslim edecek öyle mi?
But it doesn't mean we can't try finding him.
Ama onu bulmaya çalışamayacağımız anlamına gelmez bu.
No. But, Castle, we can't do anything if we don't have anything.
Castle elimizde bir şey olmadan hiçbir şey yapamayız.
Gibbs, this kills me, but we can't cover for him, and you know it.
Bunu yapmaktan hoşlanmıyorum Gibbs ama onu koruyamayacağımızı sen de biliyorsun.
We'll pick that up later on, but just before we move on and do the news, can I just say, if you're standing in a field with a severed arm, you don't want the NHS to arrive in a diesel van.
Sonra devam edeceğiz, fakat devam etmeden ve haberlere başlamadan önce, demeliyim ki, eğer bir yerde kopmuş bir kolla bekliyorsan, NHS'nin dizel aracının gelmesini istemezsin.
Okay, so... we can't contact Cabe, but we have to assume that he's thinking like us and he knows that Fiddler's Basin is our only shot.
Tamam, Cabe'le iletişim kuramıyoruz ama aynı düşündüğümüzü ve Fiddler Havzası'nın en iyi seçenek olduğunu bildiğini varsaymak zorundayız.
We can't, but we may not need to.
O yolu bulamayız, ama belki de ihtiyacımız yoktur.
Look, I know you want to find Lucy, but we can't risk the safety of all those students.
Bak, bliyorum Lucy'yi bulmak istiyorsun ama bütün o öğrencilerin güvenliğini tehlikeye atamayız.
- I don't know what this hurtful liar is trying to prove, but we can all agree it's pathetic.
Bu yalancı neyi ispatlamaya çalışıyor bilmiyorum. Ama kabul edelim, yaptığı şey zavallıca.
Come on, let's make a run for it. I can't take it anymore. It's bad enough when we're at the office, but now that we're dating, I'll never be away from him.
Hadi, hemen tüyelim, dayanamıyorum artık muayeneye gelmesi yeteri kadar kötüyken şimdi çıktığımız için sanırım artık hiç kurtulamayacağım ondan
I run to the doctor every two seconds in the vain hope that I can control my fate ; and you never go to the doctor so that you can live in denial. But in the end, aren't we both afraid of the same thing?
Ben her iki saniyede bir doktora kaderimi kontrol edebilmek umudu ile giderken sen ise hasta olma ihtimalini görmezden gelmek için hiç doktora gitmiyorsun ama sonuçta ikimiz de aynı şeyden korkuyoruz
If I tell you I won't steal your car, but then I steal your car because I define "steal" in a different way than you do, then how can we all be civilized together?
Eğer sana arabanı çalmayacağımı söylüyorsam ama sonrasında çalmak fiilini senden farklı tanımladığım için arabanı çalabiliyorsam bir arada medenice, nasıl yaşayabiliriz ki?
Now, I can't tell you everything about the Stitchers program, but when we are done, you will look back and know that you were part of something very important.
İlmekçiler programının her şeyini anlatamam ama işimiz bittiği zaman arkana bakacak ve oldukça mühim bir şeyin parçası olduğunu bileceksin.
We can't make you stop the surgery, but at this point, you're performing it on venison.
Bu ameliyatı yapmanıza engel olamayız ama bir av yemeğini tedavi ediyorsunuz.
We haven't found any leads yet, but my team is working as hard as they can.
Henüz bir ipucu bulamadık ama ekibim çok sıkı çalışıyor.
Maybe we can't use the wedding to launch your senate campaign, but your public support of your broken-hearted gay bestie will endear you to the northern Virginia liberals all the same.
Belki. Senato kampanyamızı başlatmak için düğünü kullanamayız. ama kalbi kırılmış bu gay çift için halk desteği Kuzey Virginia'daki özgürlükçülerin sizi sevmelerini sağlayacaktır.
I secured the door but we can't go out that way.
Kapıyı kilitledim ama oradan çıkamayız artık.
But, more importantly, why don't you take me to lunch, and we can just bounce around some ideas?
Ama daha da önemlisi... Beni yemeğe çıkar ve fikirlerimizi tokuşturalım.
But that doesn't mean we can't practice our typing.
Ama bu demek değildir ki yazmamızı geliştiremeyiz.
Maybe I shouldn't admit this to my daughter, but I'm scared, too, but you can't let fear shut down your brain, because between the two of us, we've only got one good one.
Belki de bunu kızıma itiraf etmemeliyim ama ben de korkuyorum. Ama korkunun beynini ele geçirmesine izin veremezsin çünkü sadece birimizde iyi beyin var.
A shame we can't all enjoy these libations in my new Blue Parrot Lounge, but... until someone with some sense repeals that nasty Volstead Act, both I and Mr. Capone will have to make due.
Bu içkilerin keyfini yeni Blue Parrot Bar'ımda süremediğimiz için üzgünüm ama birisi bu saçma içki ruhsatı kanunu yürürlükten kaldırana kadar Bay Capone ile ben bununla yetinmek zorunda kalacağız.
No, we can't have a productive conversation till he's been here for two days and screws up something huge, but it did help talking about it with someone who's got it together.
Hayır, buraya geleli iki gün olmadan ve çok büyük bir hata işlemeden önce babamla yapıcı bir şekilde sohbet edebileceğimizi sanmıyorum ama aklı başında biriyle konuşmak gerçekten iyi geldi.
But we can't find the books outlining these guys'activities.
Fakat örgüt faaliyetlerini ortaya seren kanıtları bulamıyoruz.
Don't know if you can hear me, But please know, wherever you are, I am so sorry for the pain we've caused each other.
Beni duyabiliyormusun bilmiyorum, lütfen bil, her neredeysen, birbirimize neden olduğumuz acılar için özür dilerim.
But we can't make this about them.
Ama bu olayı onlara bağlayamayız.
But whoever took Arastoo doesn't know that the line is still connected, so we can hear what's happening.
Arastoo'yu kaçıran, telefonun açık olduğunu bilmiyor. Neler olduğunu duyabiliyoruz.
Yeah, but, we can't all go in there like this, - we'll stand out like a sore thumb!
Evet ama oraya bu şekilde gidemeyiz, yırtık dondan çıkmış gibi duruyoruz.
But we can't be bodyguards to everyone every night.
Ama herkesi koruyamayız.
But we can't all be perfect.
Ama tamamen kusursuz olamayız.
I can check, but I don't think we have any friends on the inside.
- Bakabilirim ama içeride bir adamımız olduğunu sanmıyorum.
Jared? Listen, Dan, I know you're angry, and I know that you need to know, but we can't talk about a suspect's condition, not legally.
Beni dinle Dan, kızgın olduğunu ve çocuğun durumunu öğrenmek istediğini biliyorum ama yasal olarak şüphelinin durumu hakkında kimseye bilgi veremeyiz.
but we haven't 20
but we're friends 22
but we're okay 18
but we do 80
but we will 86
but we're good 22
but we 242
but well 40
but we won't 29
but we did 52
but we're friends 22
but we're okay 18
but we do 80
but we will 86
but we're good 22
but we 242
but well 40
but we won't 29
but we did 52