Carried Çeviri Türkçe
6,160 parallel translation
In glass, violet light, which is carried by the shortest waves we see, slows down more than red light, which has the longest waves.
Camın içindeyken, gördüğümüz en kısa dalga ile taşınan mor ışık en uzun dalgaya sahip olan kırmızı ışıktan daha fazla yavaşlar.
You think little John was carried away because he attempted to cross that line?
Sizce küçük Jon sınırı geçmek üzere olduğunu için mi alındı?
- You carried it all the way up here?
- Buraya kadar taşıdın mı onu? - Mahremiyet için.
But, I carried it around for 9 days.
Ama, ben onu dokuz gün boyunca taşıdım.
I carried a life in me for 9 months.
Ben 9 ay boyunca içimde bir hayat taşıdım
And I... got carried away.
Coşuverdim işte.
I'm sorry I got so carried away.
Seni ayarttığım için özür dilerim.
Chances are the bottle carried downstream. We keep to the path of the river, we'll find Will.
Şişe akıntıya kapılmış ve sürüklenmiş olmalı Takip edersek Will'i bulabiliriz.
Aunt Margo did, because she carried the death gene, and I bet it means that I do, too.
Teyzem Margo öldü çünkü ölümcül bir gen taşıyordu ve eminim ki bu ben de taşıyorum anlamına geliyor.
I got a bit carried away.
Biraz coştum.
I never got to know my mother. I have no idea what she must have felt when she carried me.
Beni karnında taşırken neler hissettiğini asla öğrenme şansım olmadı.
So you expect us to believe that he carried around that suspicion all this time and never mentioned it to you?
Yani her zaman onun bu şüpheleri taşıdığını ve bundan asla sana söz etmediğine inanmamızı mı bekliyorsun?
Hate corrodes the container it's carried in.
Nefret kutuyu aşındırıp, içine taşır.
I've carried that hate around with me for 20 years.
Bu nefreti yaklaşık 20 yıl taşıdım.
Okay, look. Maybe I got carried away.
Tamam belki abarttım.
We got a bit carried away and it was fun.
Baya ileri gittik ama zevkliydi.
I think they're being carried out by someone like us.
Bence bizim gibi birileri tarafından yapılıyor.
I've carried that memory for over 150 years, and I never knew when or why, just someday, I would go back in time and complete the circle how are we gonna do that?
150 yıldır bu hatıra kafama kazındı. Neden olduğunu hiç bilemedim ama, bir gün zamanda geri dönüp, Bu döngüyü tamamlayacağımı biliyordum.
It's no-man's-land out there, so they'll be carried out to the ocean, won't be found.
Orası sahipsiz arazi, oradan direk okyanusa gider ve bir daha bulunmaz.
For a long time, Father, I feel I have carried nothing else but memories.
Uzun zamandır baba anılardan başka bir şey taşımıyormuşum gibi hissediyorum.
The giant king's servants carried a trencher into the hall and set it down before the throne.
Dev kralın hizmetkarları bir ekmek masasını konağa getirmişler ve tahtın önüne kurmuşlar.
I am a fool, I got carried away,
Aptallık bende, ben bu işi çok ilerlettim.
Amelia carried you for them, until she hid you, and then, they somehow ended up with Rachel, instead.
Amelia seni onlar için karnında taşımış ama sonra seni gizlemiş ve bir şekilde senin yerine Rachel'ı evlat edinmişler.
You carried her?
Onu karnında taşıdın mı?
While DYAD carried female clones to term, the military faction carried the males.
DYAD dişi klonları üretirken ordu da erkekleri üretti.
But, I carried it out of the store.
- Ama mağazadan da ben aldım.
Um, I kinda got a little carried away.
Biraz kendimi kaptırdım.
I wish with all my heart that I could have carried you inside me.
Tüm içtenliğimle seni içimde taşıyabilmiş olmayı dilerim.
By taking this, you're promising me you'll see to it, that my wishes are carried out.
Bunu alarak, dileklerimi yerine getireceğine dair söz vermiş olacaksın.
You want to get carried up a staircase?
Merdivenlerden üst kata taşınmak ister miydin?
The caller's voice is carried from one phone through the other and on to Sandra.
Adamın sesi bir telefondan buna, buradan da Sandra'ya aktarılıyor.
Got a little carried away.
Biraz da alış veriş yaptım.
Even as I carried her to term, I knew that motherhood would not mix well with my... proclivities.
Daha onu içimde taşırken dahi, anneliğin benim eğilimlerim ile uyuşmadığını biliyordum.
So, the hair sample carried traces of beeswax and hempseed oil.
Saç örneğinde balmumu ve kenevir tohumu yağı izi var.
Who carried him in?
Onu kim getirdi buraya?
Even though they knew that contact with lead inevitably poisoned people, rendered them sterile and drove them mad, what metal did they use to make the pipes that carried the water through their legendary aqueducts?
Romalılar hakkında tuhaf bir bilgi daha : Kurşunla temas edenlerin zehirlendiğini kısır kaldığını ve delirdiğini bilmelerine rağmen bilin bakalım, efsanevi su kemerlerine su taşıyan boruları yapmak için hangi metali kullandılar?
I carried that lesson with me through every stupid fight we ever had, every 5 : 00 a.m. Christmas morning, every sleepy Sunday afternoon, through every speed bump.
Bu dersi, ettiğimiz tüm aptalca kavgalarda hatırladım. Her Noel sabahı saat beşte. Her pazar uyuklamalarında.
Every pang of jealousy or boredom or uncertainty that came our way, I carried that lesson with me.
Her kasiste karşımıza çıkan her kıskançlık, bıkkınlık ve kuşku anında bu dersi aklımdan çıkarmadım.
And I carried it with me when she got sick.
Bu ders o hastalandığında da aklımdaydı.
If this maneuver were being carried out against the English, I wouldn't disagree.
Eğer bu manevra İngilizlere karşı yürütülüyor olsaydı karşı çıkamazdım.
The universal lifeblood of our sweat intermingles with the waters of the world, carried to the four quarters of the planet.
Terimizin evrensel can suyu, dünyanın sularıyla karışıp yeryüzünün dört kısmına taşınıyor.
The Transportation Security Administration has limited the size and quantity of items that may be carried through the security checkpoint.
Nakliye Güvenlik Yönetimi, güvenlik kontrol noktası boyunca geçirilebilen eşyaların büyüklüğünü ve miktarını sınırladı.
Listen, before I get too carried away, what about Mattie?
Dinle, kendimi kaptırmadan önce, Mattie ne olacak?
I can see why all those girls get carried away.
bütün kızların niye heyecenlandığını anlayabiliyorum.
I didn't know he carried a gun.
- Yanında bir silah olduğunu bilmiyordum.
After you knocked into her as she carried a tray full of food.
Sizin, tepsi dolusu yiyeceği taşırken ona çarpmanızdan sonra mı?
As I seem to recall, it was me who carried you.
Bir zamanlar seni evine taşıyan bendim diye hatırlıyorum.
He carried them in a shoe box.
Onları ayakkabı kutusunda taşıyordu.
God, you carried this all on your own.
Tanrım, bütün bunları tek başına yaşadın.
I didn't know he carried a gun.
Yanında silahı olduğunu bilmiyordum.
No, I mean, we just... We got a little carried away.
Hayır biraz kendimizi kaptırdık o kadar.