Hour day Çeviri Türkçe
965 parallel translation
In this compartment, set the climate number five and an eight-hour day.
Bu bölümde, iklime göre beş ve sekiz saatlik işgünü ayarlanıyor.
- A normal day, a literal day, 24-hour day?
Peki normal bir gün müydü, 24 saatlik tam bir gün müydü?
I mean to state that it is not necessarily a 24-hour day.
Ben sadece 24 saatlik bir günün şart olmadığını söylüyorum.
On top of that, I may be called upon at any hour of the day or night to confer with a client.
Bunlara ek olarak, günün ya da gecenin her anında bir müşteriyle görüşmeye çağrılabilirim.
So it is our vow this evening... that each hour, on every day... to think only of Germany of the People and Reich... and of our German nation.!
Bu akşamki yeminimiz... her saat, her gün... yanlızca halkın Almanyasını ve Reich'i düşünmektir... ve Alman ulusumuzu!
- There's one every day at this hour.
- Bir tanesi her gün bu saatte gelir.
May be an hour, may be a day.
Belki bir saat belki de bir gün.
I gather from our mutual friend that Saturday is the day and the hour 1 : 45.
Ortak arkadaşımızdan öğrendiğim kadarıyla büyük gün cumartesi saat 1 : 45.
One little hour From each big day
Bir küçük saat, Her büyük bir günden
I waited every day... every hour... every minute.
Günleri, saatleri, dakikaları saydım.
Day and night, at any hour, those two, they're always together.
Gece, gündüz, iki saat, bir saat daima birlikteler.
He may be killed any day, any hour.
Her an ölebilir.
But man moves forward with each day and each hour to a better, freer life.
İnsanlık günbe gün saat saat daha iyi ve özgür bir yaşama doğru ilerliyor.
He's been calling every day on the hour for a month.
Bir aydır her gün aynı saatte aradı.
It'd be only be an hour or so each day at your own convenience.
Her gün müsait olduğunuz bir saatlik süre yeterli gelecektir.
Uncle Fred, but he wouldn't call at this hour.
Fred dayım bilir ama bu saatte aramaz.
Step on it. " Faster, 100 miles an hour, 24 hours a day through burning towns.
Daha çabuk, saatte 160 km., yanan kasabaların içinden geçerek günde 24 saat.
- The doctor says you may write for an hour each day.
- Doktor Bey her gün bir saat boyunca yazabileceğini söyledi.
Say an hour or so a day. - Say, are you a cop or aren't you?
- Söylesene, sen polis değil misin?
Practise that about a half an hour every day.
Hergün yarım saat bunu talimini yap.
It is the hour of the fading day
Zaman kayboluyor.
Well, an hour a day at three knots, and we're 201 days out.
güzel saatde 3 deniz mili ve biz 201 gündür dışarıdayız.
- 25 cents an hour. $ 2 all day.
- Saati 25 sent. Günlüğü 2 dolar.
This isn't the city office, where you waste a whole day on an hour's work. It's more serious. It's just, I...
Bu, bir saatlik işle bütün gününüzü geçirebileceğiniz belediye dairesi değil.
It's the day, the hour, almost the moment.
Günü, saati ve dakikası geldi.
Any day now, any hour... any minute, the police are going to catch up with you...
Her gün, her saat hatta her dakika polis peşinizde olacaktır.
Her deceitful heart, her frailty, even her taunting indifference, turn my world upside down every day and every hour.
Onun aldatan kalbi, onun narinliği, hata onun alaycı kayıtsızlığı bile, her gün, her saat, dünyamı alt üst eder.
I don't want us to lose a single day, a single night, a single hour.
Artık tek bir gün, bir gece, bir saatimizi bile heba edemem.
But you go on living, hour by hour, day by day.
Fakat saatten saate, günden güne benden uzaklaşıyorsun.
I like this hour of the day.
Günün bu saatlerini seviyorum.
It takes you two hours to do the job, so your day's pay is covered in one hour.
İşini yapmak sana iki saate mal oluyor böylece günlük ücretin bir saate denk geliyor.
Because we know neither the day nor the hour when only our faith will remain of the things we now possess.
Şu an bize bahşedilmiş bulunan nimetleri kaybetmek istemiyorsak bırakın bir günü, bir saatliğine bile... inancımızı yitirmemeliyiz.
And each carrion piece, hour by hour and day by day, shall be cast to the dogs before your very eyes... until they, too, shall be plucked out as morsels for the vultures!
En son parçan kalana kadar, köpeklere yedireceğim, Moğol. Bakalım o zaman da bu küstahlığını sürdürebilecek misin, yoksa diz çöküp yalvaracak mısın?
Before H-hour, D-day.
Çıkartma saatinden önce.
We ought to be in Washington in about an hour.
Bir saat sonra Washington'dayız.
Do the gods approve the day and the hour?
Tanrilar gün ve saati onayliyor mu?
On that day, Ahab will go to his grave, but he'll rise again within the hour.
O gün Ahab mezara girecek ama bir saat içinde tekrar ortaya çıkacak.
On that day we would like to celebrate the hour that has brought our hearts closer to each other.
O gün, kalplerimizi birine yakınlaştıran saatleri kutlayacağız.
She cries every day in the morning for a full hour.
Her sabah bir saat boyunca ağlıyor.
On the second day at the Hour of the Rooster, a banquet in your honor.
İkinci gün Horoz Saati'nde onurunuza düzenlenen resmi yemek.
Third day, Hour of the Tiger... to an exhibition of archery with Lord Hotta.
Üçüncü gün, Kaplan Saati Lord Hotta ile okçuluk gösterisi.
At an hour before sunset this very day, you will be hung by the neck
Bugün günbatımından bir saat önce, Boynundan asılacaksın.
Charles, it'd be a crime to let that agony go on a day, an hour longer than necessary.
Charles, gün gelecek bu acının bir saat bile yaşanmasına sebep olmak bir suç olacak.
During the occupation, Mama and I each had an hour alone in this room every day.
İşgal sırasında, annem ve ben bu odada bir saat yalnız kalıyorduk.
I may be on this an hour, a day, or a week.
Bir saat, bir gün veya bir hafta sürebilir.
Come to the station on such and such a day and hour.
" Şu gün ve şu saatte istasyona gelin.
The seven branches of the delta estuary of the river Ota drain and fill at their usual hour, precisely at their usual hour, with fresh water rich with fish, grey or blue, depending on the season and time of day.
Ota Irmağı'nın delta üzerindeki... yedi kolunda,... her gün belli saatlerde,... her gün tam o saatlerde, alçalıp yükseliyor sular. Balık dolu serin sular. Kimi zaman külrengi, kimi zaman mavi.
I will be greedy for you every hour of every day.
Günün her saati seni arzulayacağım.
You must behave as if the cold blue eyes of the Emperor... were upon you every hour of the day and night.
İmparatorun soğuk mavi gözleri günün yirmi dört saati... üzerindeymiş gibi davranmalısın.
Hour by hour, day by day... either you choose love, or you don't.
Her saat, her gün... aşkı seçersin, ya da seçmezsin.
Every day for two weeks - half-hour in the morning and evening.
İki hafta, her gün, sabah-akşam yarımşar saat.
hour days 31
days 2668
daybreak 32
daylight 32
daya 50
dayana 20
days left 44
dayna 86
days ago 298
days remain 20
days 2668
daybreak 32
daylight 32
daya 50
dayana 20
days left 44
dayna 86
days ago 298
days remain 20
day off 18
days a year 35
days now 26
day two 29
days later 66
days a week 26
day out 85
day before yesterday 18
day in and day out 25
day one 66
days a year 35
days now 26
day two 29
days later 66
days a week 26
day out 85
day before yesterday 18
day in and day out 25
day one 66
day in 57
day by day 66
day suspension 16
day basis 16
days and 46
day weekend 17
day after tomorrow 77
day and night 151
day three 20
day or night 97
day by day 66
day suspension 16
day basis 16
days and 46
day weekend 17
day after tomorrow 77
day and night 151
day three 20
day or night 97