English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ H ] / Hours to go

Hours to go Çeviri Türkçe

753 parallel translation
6 1 / 2 hours to go.
Altı buçuk saat daha var.
Three and a half hours to go.
Üç buçuk saat daha var.
There's less than 12 hours to go.
12 saatten az vaktimiz var!
" With only 16 hours to go...
" Tüm zamanların...
3 hours to go.
Daha 3 saat var.
Look, we catch the man, disarm the bomb. There's still 16 hours to go.
Dinle, adamı yakalayacağız, bombaları etkisiz hale getireceğiz. 16 saat daha var.
Two hours to go.
2 saat kaldı.
About three more hours to go, admiral.
3 saat daha var Amiral.
I'll go back to the peat fields... and those pleasant hours in the beer gardens.
Turba tarlalarına ve bahçeli birahanedeki o tatlı saatlere geri döneceğim.
- 12 hours more to go, Hype.
- 12 saat kaldı, Hype.
I have to go for a few hours.
Bir kaç saatliğine çıkmam gerekiyor.
You guys go to sleep and I'll be watchdog for a few hours.
Siz uyuyun, ben birkaç saat nöbet tutarım.
Three hours, if I don't go to lunch.
Öğle yemeğine gitmezsem 3 saat.
Do you really want to go out there, two hours by sledge into the night?
İki saat kızakla gece vakti gerçekten, oraya gitmek istiyor musun?
Steve ought to go to school, and they should be sleeping in beds instead of... oh, it's just not right keeping them up all hours of the night like this.
Steve okula gitmeli ve yatakta uyuyor olmalılar. Onları tüm gece uyanık tutmak doğru değil.
- I've got to go on doing this for hours.
- Daha saatlerce konuk ağırlayacağım.
After emptying our pails and washing our faces, we'd go back to our cells for another 24 hours.
Kovalarımızı boşaltıp yüzlerimizi yıkadıktan sonra, yeni bir 24 saat için hücrelerimize geri dönüyorduk.
I have to go to the office for a few hours.
Bir kaç saat için büroya gitmem gerek.
If I gave you a horse and let you go, would you promise not to tell anybody our plans for the next 24 hours?
Size bir at versem ve serbest bıraksam planlarımızı 24 saat kimseye anlatmayacağınıza söz verir misiniz?
It is now 28 hours and 11 minutes since I let you go home to think.
Eve gidip düşünmek için sana süre verişimin üzerinden 28 saat 11 dak. geçti.
Which is why I'm going to have to ask you to go on being him for the next 24 hours.
İşte bu yüzden sizden 24 saat daha bu ismi taşımanızı rica edeceğim.
- Can we go back to Rome? - A matter of hours.
- Roma'ya geri dönebilir miyiz?
My flight leaves in four hours. I have to go to the hotel.
Uçağım dört saat sonra kalkacak Otele gitmek zorundayım.
If we don't return in six hours, go to the barrier.
Biz altı saat içerisinde dönmezsek bariyerlere gidin.
It's not compatible, but it should knock off about 12 hours, we'll be ready to go by morning.
Uygun değil ama 12 saat içinde hazır olması gerek. Sabaha gitmeye hazır oluruz.
They want me to go down to the wilds of Surrey in four hours.
Dört saat içinde o ücra Surrey kasabasına... gitmemi istiyorlar.
At midnight we'll go to a new striptease joint, until the wee hours.
Gece yarısı yeni bir striptiz gösterisine gideceğiz.
Let's go to the "Capannine", international attractions and strip-tease till the wee hours!
Hadi "Capannine" ye gidelim, sabaha kadar atraksiyon ve soyunan kızlar var.
It's going to go 100-percent failure within 72 hours.
72 saat içinde yüzde yüz oranında duracak.
'Cause, you know, I can go to a beauty parlour and sit there for hours having my hair done and my nails polished, but I don't feel any younger.
Çünkü biliyorsun, bir güzellik salonuna gidip saatlerce oturabilirim, saçlarımı yaptırıp, tırnaklarımı cilalatabilirim ama daha genç hissetmem.
As you know, we're going to try to go 24 hours without a break.
Bildiğiniz gibi 24 saat kesintisiz gitmeyi deneyeceğiz.
The dramatic events... which occurred in these last few hours... force me to overcome any hesitation... and uncertainty... and go ahead.
Şu son birkaç saat içinde... meydana gelen önemli olaylar... bütün tereddüt ve şüphelerimi yenip... artık konuşmaya... zorladı beni.
Please, you must go to your room and stay there for at least 24 hours.
Şimdi lütfen odana git ve 24 saat oradan çıkma.
To go as fast as possible, and keep the car on the road for 24 hours.
Olabildiğince hızlı gitmek, ve 24 saat boyunca arabayı yolda tutmak.
The only thing that's keeping you alive right now is you got to be fit enough to go tell that black punk in Harlem that he's got 24 hours to deal or he's got a dead daughter!
Seni öldürmememin tek bir sebebi var. Sağlam kal ki Harlem'deki o pisliğe gidip söyle. Anlaşmak için 24 saati var, yoksa kızı ölecek!
As the first hours would go to be dominated by the mines, more than half million, placed for the Germans, the offensive one had the code name "Foot-Light Operation", a joke of bad taste.
Çünkü savaşın ilk saatlerinde Almanlarca döşenen yarım milyona yakın mayın belirleyici olacaktı. Saldırıya Çevik Operasyonu adı verildi. İcra ediliş şekliyle oldukça uyumlu bir isimdi (!
Not quite 15 hours. Say 13. Or 14, if you go to the rushes.
Roşlara bakarak 15, 13, 14 saat.
I've got to go at the end of visiting hours as well.
Ziyaret saatlerinin sonunda da çıkmak zorundaydım.
We put welded with the people of the city e, after the first hours where the tension was reduced, each part saw that to another one it did not go to trair
Çünkü bize göre hepsi birer Nazi'ydi. Askerle halkı biraraya topladığınızda ilk birkaç saatlik gerilimden sonra her iki taraf da aniden, birbirlerine zarar vermeyeceklerini anlayınca kendimizi, onlarla galeta ya da çikolata değiş tokuş ederken ya da bir Alman ailesine yemek için misafir olurken bulduk.
Today, to the 24 hours of day 5 of August, the capital of our country, Moscow, it will go to greet the brave troops that they had freed Orël and Belgorod.
"Bu gece 5 Ağustos saat 24'te ülkemizin başkenti Moskova Orel ve Belgorod'ı kurtaran yiğit askerlerimizi selamlayacaktır."
You tear off half of the nail, bruising the spots where it is attached to the flesh ; you tear away the cuticle nearly all the way back to the top joint until beads of blood start to appear, until your fingers are so painful that, for hours, the slightest contact is so unbearable that you can no longer pick things up and you have to go and immerse your hands in scalding hot water.
Tırnağının yarısını koparıyorsun, etine tutunduğu yerden sökerek kaldırıyorsun ölü derileri artık kanayana parmakların saatlerce en ufak temasta hiç bir şeyi tutamayacak, artık dayanamayıp elini sıcak suya sokacak derecede acıyana kadar.
A few hours before your expected death you were to go and prepare yourself in a mausoleum... below the main street.
Beklenen ölümünden birkaç saat önce ana caddenin aşağısında kendine bir anıt mezar hazırlıyordun.
2 hours 50 minutes to go until the New Year.
Yeni yıla 2 saat 50 dakika var.
My very esteemed friend, in two hours you can go back to Milan.
Saygıdeğer arkadaşım iki saat sonra Milano'ya dönebileceksin.
But what they have done, though, is to go underwater in a craft that can stay submerged for hours on end.
Ama saatlerce su altında kalabilen bir araçla deniz altına indiler.
I'd go... I don't know, somewhere else... live close to nature breast-feed my kid every two hours.
Giderdim nereye olursa olsun doğaya yakın bir yerlere, iki saatte bir bebeğimi emzirirdim.
If you could go straight in... We've driven five hours to get here.
Çıkıp, dümdüz gidip... 5 saatlik yoldan geldik.
You gotta go to work in a couple of hours.
Birkaç saat sonra işe gitmen gerek.
I say goodnight to him at the shift change... a couple hours go by, then we get a delivery from the Oceanside unit.
Vardiya değişiminde ona iyi geceler dedim. Bir kaç saat sonra, Okyanus Kıyısı birimi bir teslimat yaptı.
You know, if you go to the Buddhist Meditation Center... they make you taste each bite of your food... so it takes two hours - it's horrible - to eat your lunch.
Eğer Budist Meditasyon Merkezi'ne gidersen yediğin her lokmanın tadına baktırıyorlar öğle yemeğini yemen iki saat sürüyor, kâbus gibi.
We used to have to get up every morning, at six o'clock and clean the newspaper, go to work down the mill, fourteen hours a day, week in, week out, for sixpence a week, and when we got home, our dad would thrash us to sleep with his belt!
Sabah 6'da kalkıp gazeteyi temizlemek değirmene işe gitmek, sürekli günde 14 saat çalışmak zorundaydık. Haftada 6 peniye. Eve dönünce de babamız bizi kemeriyle döve döve yatağa yollardı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]