It has Çeviri Türkçe
58,908 parallel translation
We're not sure. But it has to go beyond covering her tracks.
Bilemiyoruz ama izini kaybettirmekten fazlası olmalı.
- For this data cache to have exactly what you needed for this particular guy, it has to be huge.
- Bu veri belleği özellikle bu adam için gereken şeyi tam olarak barındırdığına göre çok büyük olmalı.
It doesn't mean it has to be your anchor.
Ama bu senin yakana yapışacak diye bir şey de yok.
And I know that you want to be with your family again, but if you want them to live on, it has to be through you.
Ailenle birlikte olmak istediğini de biliyorum ama onların anısını yaşatmak istiyorsan bunu yaşayarak yapmak zorundasın.
It has all the fingerprints of a hatchet job.
Bir baltalama haberine ait parmak izleri bulunmuş.
I know how severely problematic what I'm about to say is, but Susan is your girlfriend, so if anyone is going to fix it, Look. I think it has to be you.
Diyeceğim şeyin ne kadar ağır ve zor olduğunu biliyorum ama Susan senin sevgilin, yani biri bu durumu düzeltecekse bence bu kişi sen olmalısın.
Because over the past 4 years, you, more than anyone else, has seen the toll that it has taken on me.
Çünkü geçtiğimiz 4 yılda omuzlarıma binen yükü herkesten çok sen gördün.
It has a melting point of between 1,600 and 1,700 degrees Celsius.
Erime sıcaklığı 1,600 ile 1,700 C arasında bir şey.
It has nothing to do with what you're capable of, Thea.
Bunun senin yapabileceklerinle bir ilgisi yok Thea.
It has to do with what Adrian Chase is capable of.
Adrian Chase'in yapabilecekleriyle ilgisi var.
All we know is, it has some kind of power to heal.
Tek bildiğimiz, iyileştirici bazı özellikleri olması.
It has been a thousand years since I was last summoned to this place. Why do you summon me now, Nephilim?
Buraya son çağırılmamdan beri binlerce yıl geçti.Beni neden şimdi çağırıyorsun, nefilim?
So, cos a few unfortunate people made some stuff up, suddenly it's all made up, again, like it has been for the last 50 years.
Yani, bir kaç kötü kişi bir şeyler uydurdu diye birden hepsi uydurma oldu yine. 50 yıldır böyle sanki.
But I will not punish a son for his father's sins, and I will not take a family home away from a family it has belonged to for centuries.
Ama babasının günahları için bir evladı cezalandırmayacağım. Bu ailelerin de yüz yıllarca yaşadıkları yuvalarını ellerinden almayacağım.
It has to be me.
- Ben gitmek zorundayım.
This has to end, and it has to end tonight.
Bunun sona ermesi gerekiyor. Hem de bu gece bitmeli.
It has since closed.
O günden beri de kapalı.
But it has to be... your choice.
Ama bu senin seçimin olmak zorunda.
Oh, you know, it has its ups and downs.
Bildiğin gibi, inişleri çıkışları var.
It has all been used.
Hepsi kullanıldı.
Rip just has a fragment of it.
Rip'te sadece bir parçası var.
"Legion of Doom" has a sexier ring to it.
"Legion Of Doom" kulağa çok daha ateşli geliyor.
Kid, when it comes to you, everything has to do with your father.
Evlat, mesele sen olduğunda her şeyin babanla bir alakası vardır.
It's just that I know he has, like, 12 things on his brain right now.
Ama şu anda aklında bir sürü şey var.
It has a good script.
- İyi senaryo.
He has so much on his mind, it just... it will help the process, okay?
Adamın kafası meşgul. Sürece yardımı olacak, tamam mı?
It's just that Noah has had a lot of boyfriends, and I'm not really sure what to do.
Sadece Noah'ın çok fazla erkek arkdaşı olmuş ve ben ne yapacağımı pek bilmiyorum.
After everything that Star City has endured in the past several years, it would be easy to become immune or... or desensitized to the violence that pervades our lives.
Son yıllarda Star City'nin göğüslediği onca olaydan sonra hayatlarımızda yer edinen şiddete bağışıklık kazanmak ya da hissizleşmek oldukça kolay gelebilir.
The council has broad powers to run impeachment hearings as it sees fit, calls its own witnesses, enters its own evidence.
Belediye meclisinin uygun gördüğü durumlarda suçlamaları mahkemeye taşımada geniş yetkileri var kendi tanıklarını davaya ekleme, kendi kanıtlarını girme gibi.
The mainframe has a built-in cellular chip, but our rewire didn't generate enough kilowatts to jump-start it.
Ana sistemde içeriden yapılmış bir hücresel çip var ama yeniden kablolamamız onu başlatmak için yeterli kW üretmedi.
Has it occurred to you that this is exactly what Chase wants?
Onu hiç tanımamışım sanki. Chase'in tam olarak bunu istediği hiç aklına geldi mi?
And if Malcolm Merlyn has proven anything, it's that when it comes to the League of Assassins, locks are more like suggestions.
Malcolm Merlyn bir şey öğrettiyse o da Suikastçiler Ligi söz konusu olduğunda kilitler pek işe yaramaz.
Ah, that gun. It only has one bullet.
O silahın tek bir mermisi var.
Eros has changed trajectory again. And it's accelerating.
- Eros yörüngesini yine değiştirdi ve hızlanıyor.
Seems like it still has some use for the living.
Sanki canlılara hâlâ ihtiyacı var.
You know those voices I'm hearing, I think this thing has taken the, I don't know, consciousness, some part of whatever it is makes us human.
Duyduğum şu sesler sanırım bu şey tam olarak bilmiyorum ama bizi insan yapan bilinç gibi bazı parçaları ele geçirmiş.
Alden will most likely think it all a dream in the morning, but he'll never forget what he has seen.
Alden büyük ihtimalle, sabahleyin her şeyin bir rüya olduğunu düşünecek, lakin, gördüklerini asla unutmayacaktır.
The Sentinel has made it clear that he has armed his instrument.
Gözcü, cihazın hazır olmasını garantiye almıştır.
I get that's the price for doing business, but it still has an effect.
Bunun iş yürütmenin bir sonucu olduğunu biliyorum ama yine de etkisi var işte.
It's the greatest armada Westeros has ever seen.
Westeros'un gördüğü en büyük donanma.
The Wall has stood through it all.
Duvar hepsinde dimdik kaldı.
Now, it seems that Miss Kyle has offered you the same opportunity, and I suggest that you... you take it.
Görünen o ki Bayan Kyle aynı fırsatı öneriyor, ve benim tavsiyem kabul et.
That's the thing, it already has.
Mesele de bu. Çoktan gelmiş.
Either way, we have to assume the Court already has it.
İki türlü de, Divan silahı çoktan aldı saymalıyız.
You seek to control it, and yet it controls you and has ever since that night.
Kontrol etmeye çalışıyorsun ama o geceden beri o seni kontrol ediyor.
Who has it?
Kimde?
Because if it's not, if you try to stop the bomb or interfere in any way, Talon has instructions to execute you on the spot.
Çünkü öyle değilse, bombayı durdurmaya çalışırsan veya bir şekilde müdahale edersen, Talon seni anında infaz etmekle görevli.
You know, time has a way of sorting these things out, doesn't it?
Bilirsiniz, zamanın bu tip şeyleri çözmek için yolu vardır. Değil mi?
Lee has it, too.
Lee de biliyor.
No, Lee has it, too.
Hayır, Lee de biliyor.
My task has been to prepare you for it, but a final step remains in your journey.
Benim görevim seni bunun için hazırlamak fakat sonuncu aşama, senin yolcuğuna kalmış.
it has been a long time 28
it has been a while 26
it has begun 40
it hasn't 96
it has been 74
it has nothing to do with you 93
it has happened 17
it hasn't happened yet 22
it has to be 232
it hasn't been easy 41
it has been a while 26
it has begun 40
it hasn't 96
it has been 74
it has nothing to do with you 93
it has happened 17
it hasn't happened yet 22
it has to be 232
it hasn't been easy 41