Not so much Çeviri Türkçe
4,352 parallel translation
And Frost not so much?
Frost dikkat etmez miydi?
While my mom had a hands-on approach, my dad... not so much.
Annemin bu yakın ilgisinin babamda olduğunu söylemek zordu.
Not so much as he got the better of me, but...
Onun benim hakkımdan geldiği kadar sayılmaz tabii ama...
Not so much.
Elim değil.
In real life, not so much.
- Dizide evet, gerçek hayatta pek değil!
But I did not so much as lay one finger on that girl.
Fakat O kıza elimi bile sürmedim.
It's not so much the guy, it's the loss.
Bu daha çok bu adamla alakalı değil. Bunlar kayıplar.
Not so much.
O kadar değil.
Not so much, huh?
Pek gitmedi, değil mi?
Gregor on the other hand, not so much.
Ama öteki yandan Gregor, onu bilemem.
It's not so much a matter of what as it is who.
Mesele ne meselesi değil, daha çok kim meselesi.
Not so much a biting and "sleeping in coffins" thing.
Isırma ve tabutta uyuma olayına falan değil ama.
You know, people think blondes have more fun, but sometimes, not so much.
İnsanlar sarışınların daha eğlenceli olduğunu sanır ama bazen, o kadar olmazlar.
Not so much.
Pek o kadar değil.
So if I'm hearing you right... you're not so much mad about the prostitute in the kitchen... as you are about my lying to you.
Yanlış anlamadıysam, mutfaktaki fahişeye sana yalan söylemiş olmam kadar kızmadın.
The tattoos not so much.
Dövmeler için pek bir şey diyemeceğim.
Not so much a presumption, as an eye trained to perceive what lies beyond the surface.
Görünenin ötesinde olan şeyleri görmeye eğitimli bir göz için zan diyemeyiz.
The second time... not so much.
- Bir kez vurdum. İkincisi neden zor olsun?
Was not so much...
Çok değil...
Your fretting, not so much.
Senin endişelerin pek değil.
Not so much for what it does, but how it does it.
Ne yaptığından dolayı değil, nasıl yaptığından dolayı.
It's not so much a favour as a demand.
Pek iyilik istemek sayılmaz, talep ediyorum.
- But not too much, so, maybe we can just meet in the middle?
- Ama çok değil, ki belki bu sayede orta noktada buluşabiliriz.
I'm not used to so much luxury.
Bu kadar lükse alışık değilim.
So... not much evidence to suggest it was a robbery gone wrong- - too many valuables have been left behind.
Demek yanlış giden bir soygun olduğunu söylemek için elde fazla kanıt yok. Geride değerli eşyalar bırakılmış.
They should not make so much fuss And do what they are told.
Bu kadar gürültü yapmayıp onlara söyleneni yapmalılar.
They wore masks so we're not getting much in the way of a description.
Maske takıyorlarmış. Eşkâl konusunda pek şansımız yok.
Not much so far.
- Pek fazla şey değil!
Not only that, he accomplished so much.
Sadece bu değil. Pek çok şey başardı.
So the victim might not have trusted his wife as much as we thought.
Yani kurban, karısına bizim düşündüğümüz kadar güvenmiyormuş.
So pretty much not that claw game.
Bir daha düşününce, o pençe oyununa pek de benzemiyormuş.
Of course, it's not. It's so much better!
Tabii ki hayır, çok daha iyi.
But I'll say this - I am not so dry as a stick that I would break in half if a man so much as touched me.
Ama şunu söyleyeyim,... bir erkek bana dokununca kırılacak kadar da kız kurusu değilim.
I miss them so much, but no, living here- - it's not forever, solo temporanea.
Ben onları çok özledim, ama hayır, burada yaşayan - sonsuza kadar değil, yalnız Temporanea
I'm not gonna waste valuable time and resources on a witch hunt of a prominent man whose family has done so much for this town.
Ailesi bu şehir için birçok şey yapmış. Bu önemli adamı avlamak için değil. Değerli zamanımı ve kaynaklarımı bunun için heba etmeyeceğim.
There's so much I need to tell you, not sure where to begin.
Sana anlatmam gereken çok şey var, ama nereden başlayacağımı bilmiyorum.
Well, so much for the element of surprise. Now that Zevlos knows we're after him, he's not gonna come up for air many more times. Yeah.
Çok şaşırdım.
Yes, he was, Danny, but it bothers me that he thinks he's so much better than me and he's not.
Evet, etti Danny ama kendini benden iyi sanması beni rahatsız ediyor. Ki değil.
Not really a shoplifting trick so much as one of Dad's grenades, Mom.
Mağaza soygunculuğu bombasından çok babamın el bombasına benziyor, anne.
I put that sign up. Not had so much as a peep through the window.
O tabelayı astım ama pencereden göz atanlar dışında gelen giden yok.
It's much better for women not to marry the man they love because then when he starts straying the pain won't be so great.
Bir kadın için en iyisi sevdiği bir erkekle evlenmemesidir bu da adam yolunu kaybetmeye başladığı zaman acının büyük olmayacağı anlamına gelir.
I'm not telling people that you went to America because you missed him so much.
İnsanlara Amerika'ya onu özlediğin için gittiğini söylemiyorum.
From now on, I'm not gonna focus so much on being so perfect.
Şu andan itibaren mükemmel olmak için o kadar çabalamayacağım.
I promise that I will try not to yell so much.
Söz veriyorum çok bağırmamaya çalışacağım.
I did not know that you and Mr Weston were so much in each other's confidence.
Bay Weston ile bu kadar yakın olduğunuzu bilmiyordum.
It's not coarse and unladylike to buy so much?
Böyle fazla şey almak görgüsüzlük ve hanımlara yakışmayan bir şey midir?
I've been working with him so much- come on, let's not assume the worst, here please?
Çok çalıştım onunla... Hadi ama. En kötüsünü aklımıza getirmesek...
So I know I suck at pretty much everything, but apparently not squash.
Biliyorum, birçok şeyi berbat ettim, ama görülüyor ki, kabağı değil.
It's not definite, but... you know... the thing is... you know when you make a playlist of all your best stuff then you realise the song you like most is not even on the playlist because you like it so much you're scared of overplaying it?
Kesin değil ama Yani olay en iyi şeylerinden bir çalma listesi yaptıktan sonra en sevdiğin şarkının çalma listesinde olmadığını çünkü büyütmekten korktuğunu biliyorsun ya hani?
It's not the rock show so much as my friends.
Rock gösterisi önemli değil. Arkadaşlarım...
I'm sure you got a million things to do, and I'm not much for good-byes, so...
Eminim yapacak milyon tane işin vardır ve vedalarda pek iyi değilim, o yüzden...
not so much anymore 20
not sorry 22
not so far 81
not so bad 126
not so fast 809
not soon enough 36
not so close 24
not so good 271
not so hard 43
not so well 25
not sorry 22
not so far 81
not so bad 126
not so fast 809
not soon enough 36
not so close 24
not so good 271
not so hard 43
not so well 25
not so loud 139
not so long ago 54
not someone 19
not so hot 16
not so 123
not so great 49
not so easy 32
not so tough now 16
not so tight 17
not so rough 19
not so long ago 54
not someone 19
not so hot 16
not so 123
not so great 49
not so easy 32
not so tough now 16
not so tight 17
not so rough 19