Of course we do Çeviri Türkçe
616 parallel translation
Of course we do.
Elbette.
Of course we do.
Elbette geliriz.
Of course we do.
Tabii biliyoruz.
- Of course we do!
- Tabi ki inanıyoruz!
- Of course we do.
- Elbette anlıyoruz.
Of course we do.
Elbette öyleyiz.
Of course we do.
Tabi ki uygulayacağız.
- Yes, of course we do.
- Elbette istiyoruz.
Of course we do.
Tabii ki.
- Of course we do.
- Tabii ki vereceğiz.
We do not believe in prying into our employees'private lives... provided, of course, they behave properly in their functions.
Yaptıkları işlerde herhangi bir karanlık yan olmadığı müddetçe çalışanlarımızın özel yaşantılarına burnumuzu sokmamamız gerektiğini biliriz.
If you want to work the mine while we're gone, you're very welcome to do so, of course
Biz gittikten sonra madende çalışmak istiyorsanız... tabii ki buyurun çalışın.
We do not yet know the nationality of these aircraft... though, of course, there could be little doubt of their place of origin.
Uçağın hangi ulus menşeli olduğunu henüz bilmesek de nereye ait olduğuna dair pek tabii bazı şüpheler olabilir.
Of course, if we were certain, we'd do our duty and take the risk.
Tabii eğer bundan eminsek, görevimizi yapmış olur ve riske gireriz.
- Of course, we do.
- Elbette.
We'll do anything you say, of course, but this family seemed right and...
Sizin söylediğiniz her şeyi yapacağız, ancak bu aile bize uygun geldi ve... Güzel bir aile.
Nothing personal, of course, but... since you do not spare the bombs, we do not expect you to spare the food.
Şahsi bir şey değil elbette ama bomba atmakta tutumlu olmadığından yiyecekte tutumlu olmanı beklemiyoruz.
- How do you do? His real name is Sir Evelyn Anthony Peregrine Scathe, so of course he's called Billy, and we're thinking of getting engaged.
- Gerçek ismi Sir Evelyn Anthony Peregrine Scathe, ama elbette biz ona Bill diyoruz.
Of course we all know you're a busy man, Boris Lermontov, but do you mean to tell me you have noticed nothing?
Tabii hepimiz meşgul bir insan olduğunu biliyoruz Boris Lermontov ama hiçbir şey fark etmediğini söyleyebilir misin?
Well, Ellie, I wish you luck. We both do, of course. Oh, yes, dear.
Ellie sana bol şans dilerim.
Do it? Of course we can do it.
- Tabii ki başarabiliriz.
We'll do our best, of course I can't do my juggling yet but I'll figure out something else to do and Julie's singing here will liven things up plenty.
Elimizden geleni yapacağız, tabii ki henüz hokkabazlık yapamayacağım. Ama bazı şeyleri göstermeyi düşünüyorum Ve Julie de bol bol neşeli şarkılar söyleyecek.
Of course, if you're going to stay here for a while we'll have to do something about getting servants for you.
Burada bir süre kalmayı düşünüyorsanız size hizmetçi ayarlamak için bir şeyler yapmalıyız.
Of course she does, we all do.
Tabii hoşlanıyor, hepimiz gibi.
Of course, some people have the funeral first, but we always do it this way.
Elbette bazıları önce cenazeyi kaldırır fakat biz hep böyle yaparız.
You doctors fill your conversation with such technicalities... that, of course, we do find it rather diffiicult...
Siz doktorlar, anlatımlarınızda teknik ayrıntılar kullanırsınız ama tabii bu bize biraz zor geliyor...
Of course, we do know certain things.
Elbette bazı şeyleri biliyoruz.
Of course, in an emergency, we do sometimes make an exception.
Tabii acil durumlarda bazı istisnalar yaptığımız olur.
If I do let them go, Susan, you realise, of course, we must go, too.
Eğer onları bırakırsam, Susan, biz de gitmeliyiz.
- I do say. - Of course, we're not positive.
- Emin değilsiniz.
The only thing that worries me is, of course, what do we do for your next one?
Bir dahaki sefere ne yapacağız, onu merak ediyorum.
Of course, but we want to do the right thing.
Elbette ama yine de doğru olanı yapmak isteriz.
Well, since you are the only one of importance to me they are, of course, to be sold as slaves which is what we customarily do with our prisoners.
Benim için önemli olan sadece sen olduğuna göre onlar, tabii ki, köle olarak satılacaklardır. Mahkumlarımıza her zaman yaptığımız gibi.
Of course, we do have a second prize for Miss Martin.
Tabii ki Bayan Martin'e bir ikincilik ödülümüz var.
We can of course, always travel through... solid matter... in flight... and all, again, we can, we can take off again quite easily, no I do think we ought to step outside and have a look.
Tabii ki seyahat halindeyken katı maddelerin içinden geçebiliriz ve kolaylıkla tekrardan havalanabiliriz. Hadi, dışarı çıkıp bir bakalım. Ben de geleceğim.
- We have work to do- - - Of course you're right, but... - couldn't we just rest for another hour and- -
• Çalışmamız gerekiyor - • tabii ki haklısın, fakat... • diğer işler için biraz daha dinlenmeliyiz -
Of course, we do...
Elbette, var...
Yes, of course, although we have someone else do the killing for us and we don't think about it.
Tabiki yeriz, ancak,... öldürme işini bizim için başkaları yaptığından, bu konu hakkında düşünmeyiz.
Of course, we usually do them from horseback.
Elbette, bunu genellikle at üzerinde yaparız.
Of course, I and the staff will do everything we can to help you. But success or failure will depend entirely upon you.
Size yardım için elimizden geleni yaparız ama başarı veya başarısızlık tamamen size bağlı.
And we have permission to do a photo story on the prison and, of course, the man who made it what it was.
Hapishaneyi fotoğraflamak için iznimiz var tabii ki herkes yaptığı işe devam edecek.
Do not venture outside, for any reason, until the nature of this crisis has been determined and until we can advise what course of action to take. Keep listening to radio and TV for any special instructions as this crisis develops further.
Ne tür bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuz belirlenene ve nasıl bir önlem alınması gerektiğine karar verilene kadar, hangi sebeple olursa olsun evinizden dışarı çıkmayın, ve konu ile ilgili gelişmeleri izlemek için, radyo ve televizyonlarınızı sürekli olarak açık tutun.
What will we do? Do? Why flirt with them, of course.
- Flört edeceğiz, tabi.
Of course we'll do it.
Tabii ki de başaracağız.
Of course, if you're not able to do the work, we'll find someone else.
İşi yapamazsanız başkalarını buluruz.
Of course, darling, that's what we'll do.
Elbette canım, yapacağım bu.
We were the first townswomen's guild to perform "Camp on Blood Island"... and, of course, last year... we did our extremely popular reenactment of Nazi war atrocities... so this year we thought we'd do something in a much lighter vein.
"Camp on Blood Island" ı canlandıran ilk birlik bizdik. Elbette, geçen sene oldukça popüler olan Nazi mezalimini canlandırdık. Bu sene daha az damardan bir şey canlandırmak istedik.
Of course, we do have a few suicides.
Tabii ki intihar eden birkaç kişi olmuyor değil.
We, uh, know what to do. Of course.
- Ne yapacağımızı biliyoruz.
Of course you do, monsieur. And so do we.
Biliyoruz efendim, biz de öyle görüyoruz.
And this was whisked off to the German commander on the spot, and, of course, from then on he had all the information of what we were trying to do.
Plân hemen oracıkta bulunan Alman komutanına uçuruldu ve hâliyle o noktadan sonra düşman, amacımızın ne olduğunu tam olarak öğrenmiş oldu.
of course 48716
of course not 6388
of course you can 486
of course you do 750
of course i do 1281
of course i can 204
of course you don't 199
of course i will 266
of course i am 561
of course it is 783
of course not 6388
of course you can 486
of course you do 750
of course i do 1281
of course i can 204
of course you don't 199
of course i will 266
of course i am 561
of course it is 783