English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ S ] / So he was

So he was Çeviri Türkçe

14,239 parallel translation
So he was just waiting for someone like Alex to open the Fairmont, hoping that his split soul would return?
Yani sadece Alex gibi birini bekliyordu. Fairmont'u açmak için Onun bölünmüş ruhunun döneceğini mi umuyordun?
So he was just trying to locate the closest hospital?
Yani sadece en yakın hastanenin yerini bulmaya mı çalışıyordu?
He's Italian, so he was an old pro.
Çocuk İtalyan'dı. Yani işinin ehliydi.
So he was abandoned, I think maybe mistreated.
Terk edilmiş bir köpekti, belki de ben yanlış davrandım.
He was so far up everyone's ass, they called him "The Butt Plug." Now he's at Achilles, obviously.
O kadar yalakaydı ki adama "Dildo" diyorlardı. * Şimdide Achilles'da.
He was ashamed, so he made up a friend.
Utandığı için bir arkadaş uydurmuş.
Anyway, seems like he was pretty well-liked, so...
Neyse, anlaşılan halk onu bayağı seviyormuş, o yüzden...
Wait, so the guy you met here, was he, like, a boyfriend guy, or what?
Peki burada buluştuğun adam erkek arkadaşın falan mıydı?
Of course he was being loyal, so he didn't rat out the friend.
Elbette sadık davranmıştı, bu yüzden arkadaşını satmadı.
Usain was so talented that he didn't have to train really, really hard, and he put in some semblance of training and then became the man from the west.
Usain o kadar yetenekliydi ki çok ciddi idman yapmak zorunda değildi. Biraz fiziki idman yaptı ve batıdan gelen adam oldu.
When you hear a bad song, you give the selector some money and he starts the song over, so I was coming to the end in a club and then one of the songs play and I wanted to do a "money pull-up",
Çalan şarkıyı beğenmediğinizde şarkıyı çalana biraz para verirsiniz o da şarkıyı değiştirir. Kulübün birine girdiğimde bir şarkı çalıyordu ben de "Durdur parası" vermek istedim.
Everybody looked across, he wasn't there, so I was like, you know what, continue running.
Herkes baktı, önde değildi bu yüzden koşmaya devam ettim.
I know he wasn't at his best because I train with him, so I know what he was going through.
En iyi halinde olmadığını biliyordum çünkü beraber antrenman yapıyoruz. Neler yaşadığını biliyorum.
I take my 200 meters very personal, so for me it was a big deal that he actually beat me over 200 meters.
200 metreyi çok kişisel algılıyorum. Benim için daha önemliydi ve beni aslında 200 metrede yendi.
Unfortunately, Usain had to pull out of the final of the 100 meters in the trials, so we got it checked out by the chief medical officer and it was determined that he had a strain in there and it would be dangerous for him to run,
Ne yazık ki Usain 100 metre elemeleri finalinden çekilmek zorunda kaldı. Bu yüzden baş tıbbi görevli tarafından muayene edildi. Bir gerilme olduğunu ve koşmasının tehlikeli olduğunu tespit ettiler.
Okay? She was pissed he was driving her away, and she wanted him to think someone was after him so she could swoop in to protect him.
Onu uzaklaştırdığı için sinirlenmişti peşinde biri olduğunu düşünürse onu korumak için yanına yaklaşabilecekti.
He's getting randy, so Yoko set him up with a little orchid and told him not to bother coming home until it was out of his system.
Azıyor, o yüzden Yoko orkideli bir ilaç vermiş vücudundan atana kadar eve gelmemesini söylemiş.
He was wearing his dress blues and he looked so handsome.
Lacivert takım elbisesini giymişti ve çok yakışıklı gözüküyordu.
So, how was he?
Nasıldı?
So I went to go look for Taylor, and when I found him he was messed up.
Bu yüzden Taylor'a baktım, ve onu bulduğumda berbat durumdaydı.
So, Hjortur, he was difficult to work with?
Bu Hjörtur, onunla çalışmak zor mu?
Duncan wanted to know how Paul died, but what he needed was to believe his brother was a hero so he could let it go.
Duncan Paul'un nasıl öldüğünü öğrenmek istiyordu. Ama ihtiyacı olan şey ağabeyinin bir kahraman olduğuna inanmaktı. Böylece olayı ardında bırakabilecekti.
Ko was supposed to be in London tomorrow afternoon, so why did he leave the airport, and what the hell is he doing in this neighborhood?
Peki neden havalimanından ayrıldı ve bu mahallede ne işi var?
He was a little sick, so I was bringing him groceries.
Kuzenim orada yaşıyor. O biraz hastaydı, o yüzden ona biraz yiyecek getirmiştim.
Well, Mr. Parker, aka Fran, aka my boyfriend, didn't like how I was correcting your poem, so he decided to take it into his own damn hands.
Şöyle ki, Bay Parker, nam-ı diğer Fran nam-ı diğer erkek arkadaşım senin şiirini değerlendirmemi beğenmedi ve duruma müdahale etmek istedi.
Even so, from the way he was talking last night,
Öyle bile olsa, dün geceki haline baktığımda...
I was bait so he'd sign.
Beni yem yaptın ve anlaşmayı kaptın.
I was gonna say he seems like a handful, but you love that, so...
Sana onun ele avuca sığmayan biri olduğunu söylecektim ama bu hoşuna gidiyor sanırım.
So, Ryan told me that Chicago was a sting gone wrong, but he didn't tell me what kind of sting and what happened.
Ryan Chicago'da bazı işlerin yolunda gitmediğini söyledi ama bunun ne olduğunu söylemedi.
So, he was an investor with you?
Yani o da sizinle yatırım mı yapıyor?
When he first told me about Sol, I was so angry.
Sol'den ilk bahsettiğinde çok sinirlenmiştim.
But, before the last war, he was the richest man in Germany, so I'm afraid he has very little idea of money.
Ancak, son savaştan önce, O Almanya'nın en zengin adamıydı. Korkarım ki o artık değil Para konusunda çok küçük fikirli.
My brother thought you were so fuckin rude, and he was right.
Kardeşim kaba olduğunu düşünmüştü ve haklıymış da.
So, he was, like, your daughter?
Yani, kızın gibi miydi?
I know he's probably still undercover, so I was wondering if you had his home address in Chicago.
hala gizli görevde olabilir, o yüzden Chicago adresi var mı diye merak ediyordum.
You didn't hear Elias. He was so scared.
Elias'ı duymadın sen. çok korkmuştu.
He was so ashamed. He wasn't lying.
çok utanmıştı. yalan söylemiyordu.
Apparently, the last baron was so obsessed with the purity of his bloodline... he decided only his sister was clean enough to carry his child.
Son Baron, soyunu saf tutma konusunda o kadar saplantıIıymış ki... çocuğunu taşımaya sadece kız kardeşini layık görmüş.
So was he.
O da arıyordu.
So he accuses us, loyal Birkebeinerne who have served Norwegian kings since before he was born.
Ve bizi suçluyor, sadık Birkebeinerneler'i, o daha doğmadan önce Norveç krallarına hizmet eden bizleri.
Danny, he was always better than me at everything, so he ended up in the Rangers.
Her işte benden daha becerikliydi, o yüzden Rangerlar'a gitti.
Oh, he was so full of fire.
Umut doluydu.
It's not like he was so happy to do this in the first place.
Bu işi seve seve yapmıyordu zaten.
He was so smart.
Çok akıllıydı.
He was the first person I killed so that I could live.
Yaşayabilmek için öldürdüğüm ilk insandı.
So was he older or younger?
Büyük müydü küçük müydü?
And then he was there in Alexandria after the attack, hiding in one of the brownstones, so I stopped him again.
Sonra Alexandria'daki saldırıda da ortaya çıktı. Taş evde saklanırken buldum ve yine durdurdum onu.
He was so moved by the plight of that man's daughter that he arranged transportation and medical care for her.
Adamcağızın kızının durumundan öyle etkilenmiş ki kız için ulaşım aracı ve tıbbi tedavi ayarlamış.
I thought he was dead, so...
Öldüğünü sanmıştım, yani...
So glad that while he was here, I was one of the lucky few who knew him.
Ama hayattayken tanıma şansına sahip az insandan biri olduğum için çok mutluyum.
Andrew was a lovely head shrinker before he turned into a not-so-lovely Inhuman serial killer.
Andrew sevecen bir psikologdu sonra da pek sevecen olmayan Nainsan katiline dönüştü.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]