Undertaker's Çeviri Türkçe
150 parallel translation
We're not murderers, in spite of what this undertaker says.
Bu cenaze levazımatcısı ne derse desin, biz katil değiliz.
Say, I got an uncle who's an undertaker and with business like it is, he's always got an extra slab.
Dinleyin, cenaze levazımatçısı bir amcam var onların meslekte fazladan tabut bulundurmak adettendir.
And you don't get the gas for being the undertaker.
Ve sırf bir cenaze gömücüsü olduğun için gaz odasını boylamazsın.
- Say, I got an uncle who's an undertaker, and with business the way it is, he's always bound to have an extra slab.
- Benim cenaze işleriyle uğraşan bir amcam var. Her zaman kalacak yeri oluyor.
Our undertaker.
- Bizim cenazeci. Bize çalışırdı.
Oh look, Old Joe, it's a chance,... if the chow lady, the laundress, and the undertaker haven't all met here at the same time without meaning it!
Bak, yaşlı Joe, eğer aşçı kadın, çamaşırcı kadın ve cenazeci istemeden burada karşılaşıyorlarsa, bu bir şanstır!
I need an undertaker.
- Cenaze levazımatçısı lazım.
Where's the undertaker?
Cenaze kaldırıcısı nerede?
You can't go walking up the Champs Elysees looking like a tourist undertaker!
Champs Elysées'de turist bir cenaze..... levazımatçısı gibi gezinemezsin!
I guess the undertaker had better turn in.
Cenaze levazımatçısının yatma zamanı geldi.
I can't stand your undertaker faces.
Senin cenaze levazımatçısı yüzünü çekemiyorum.
He's over at the undertaker's.
Kendisi cenazecinin orada.
No butcher, no baker, no candlestick maker and me with the look of a fine undertaker impressed her... as a jester?
Kasap değil, fırıncı değil, şamdancı değil, ve ince bir cenazeci bakışımla bir soytarı olarak... onu etkiledim mi?
We bribed the undertaker.
Cenaze levazımatçısına rüşvet verdik.
Oh, any decent undertaker will fix us up with a body.
Düzgün bir cenaze kaldırıcısı bize bir ceset bulabilir.
He's over at the Undertaker's Alley waiting for a showdown.
Cenazeci Sokağının orada hesaplaşma için bekliyor.
The butcher the baker and the friendly undertaker.
İşte kasap... Fırıncı... Ve dost canlısı levazımatçı.
Nacho, tell the undertaker to get his wagon over here.
Nacho, Cenaze levazımatçısına wagonunu buraya getirmesini söyle.
It's about an undertaker and one of the persons he undertakes.
Bir cenaze kaldırıcısı ile onun kaldırdığı cenazelerden biri hakkında.
I've just been at the undertaker's with him.
Cenazecinin yanından geliyorum.
And Mr. Thompson, he's our undertaker, also runs a furniture store, very highly respected.
By Thompson, çok saygın bir insandır kendisi cenaze levazımatçımız. Aynı zamanda mobilya dükkanı işletiyor.
Midgeley, undertaker and cremation, with two clients.
- Midgeley. Cenaze levazımatçısı. 2 müşterin var...
I've often wondered, why do they call you "Harry the Undertaker"?
Sana neden "Cenaze Levazımatçısı" dediklerini merak etmişimdir.
An undertaker's in Carling Street, Pringby.
Tabutun içinde.
Why don't you start up as an undertaker travel round the country and drink coffee with people seeing you've got a face like a professional mourner.
Neden cenaze levazımatçısı olup seni profesyonel matem tutucu olarak gören insanlarla kahve içmiyorsun?
I'm an undertaker.
Cenaze levazım atçısıyım.
Slaughter, slaughter Undertaker's daughter
Katliamı, katliamı cenazeci kızının
Undertaker's daughter
Cenazeci kızının
"You look worse than an undertaker without a job."
"İşsiz güçsüz bu halinle ölü levazımatçısından daha kötü gözüküyorsun."
Even the faggot undertaker couldn`t get his nails clean.
İbne cenaze levazımatçısı bile tırnaklarındaki boyayı çıkaramadı.
Where's the undertaker?
Cenazecinin yeri nerede?
- I got them at the undertaker's.
- Cenaze levazımatçısından aldım.
Use more than six drops, call the undertaker.
Altı damladan fazla kullanırsan cenaze levazımatçısını ara.
Hank, go get the undertaker. Never mind.
Hank, cenaze levazımatçısına git.
One of you take Corman to the undertaker's and the rest of you go on about your business.
İçinizden biri Corman'la ilgilensin. Diğerleri de kendi işine baksın.
My brother-in-law in Bologna... who happens to be an undertaker... he has two of those caskets... and he is sending them out on the first train.
Bologna'da cenaze işleriyle uğraşan kayın biraderimin elinde istediğimiz tabutlardan 2 tane varmış. İlk trenle gönderiyor.
I took his body to the undertaker.
Cenaze levazımatçısına götürdüm.
Marry an undertaker, marry a blackjack dealer, marry a pickpocket, but never marry a newspaperman.
Bir cenaze levazımatçısıyla evlen, bir krupiyer ile evlen bir yankesici ile evlen, ama asla bir gazeteciyle evlenme.
After the coroner's investigation, the bodies were taken to the mortuary... where the undertaker took one look at them... and said their bodies couldn't be reconstructed for the burial... without six days of steady work.
Savcının incelemesinden sonra, cesetleri morga götürüldü... burada cenaze görevlileri cesetlere baktılar... ve çocukların vücutlarının cenaze için... 6 günden önce birleştirilemeyeceğini söylediler.
We found an undertaker, and it was hard, believe me.
Bir cenaze kaldırıcısı bulduk, ve çok zordu, inanın bana.
As the surgeon said to the undertaker's widow.
Cerrahın, cenazecinin dul karısına dediği gibi.
The undertaker gave us a dirty look.
Levazımatçı bize kötü bir bakış fırlattı.
I don't know if Bennington's an undertaker or one of the stiffs he embalmed.
Bennington'un girişimci mi... mumya mı olduğunu bilmiyorum.
She says there's this father who's an undertaker.
Babasının bir cenazeci olduğunu söyledi.
I paid handsomely, the local undertaker.
Yerel bir cenaze kaldırıcısına çömert bir ödemede bulundum.
I don't suppose you have an undertaker either. Milt.
Cenaze levazımatcısı da yoktur.
She married a brilliant surgeon and turned him into an undertaker.
Harika bir cerrahla evlendi ve onu bir cenaze levazımatçısına dönüştürdü.
He's an undertaker.
Cenaze levazımatçısıdır.
Jeffrey Pommeroy's an undertaker?
Jeffrey Pommeroy bir cenaze levazımatçısı ha?
Let me take you to an undertaker of my acquaintance.
Sizi tanıdığım bir cenaze levazımatçısına götüreyim.
The undertaker's gonna call the cops when he sees him, man.
Levazımatçı da onu görür görmez, polis çağırır.
under 290
understand 2529
underground 88
underwear 81
understanding 63
undercover 116
underwater 36
underneath 75
understood 2547
underpants 29
understand 2529
underground 88
underwear 81
understanding 63
undercover 116
underwater 36
underneath 75
understood 2547
underpants 29
underwood 165
under the bridge 22
under the radar 23
under the bed 63
under the sea 16
understand me 81
understandable 121
under the table 51
understand this 55
understand what i'm saying 17
under the bridge 22
under the radar 23
under the bed 63
under the sea 16
understand me 81
understandable 121
under the table 51
understand this 55
understand what i'm saying 17