When you're there Çeviri Türkçe
1,874 parallel translation
There comes a point in addiction when you don't care if you get caught anymore- - you're there.
Bağımlı olunca, yakalansan da umursamazsın. Aynı senin gibi.
- When you're prepared, there's no need to be nervous.
Hazır olduğunda, tedirgin olmana gerek yoktur.
Well, there's no use in being anchored when you're tied up at the dock.
İskeleye bağlıyken demir atmanın gereği yoktur.
That's kinda hard to do when I don't know what you're up to out there.
Şu an orada yaptığın şeyleri bilmeden bunu yapmam biraz zor.
Vicki and her family, they can see you on Christmas Day or Christmas Eve, and I'll lust visit when they're not there. Okay?
Vicki'nin ailesi, noel günü veya noel arifesi seninle görüşürler ve onlar olmadığı zaman da ben ziyaret ederim.
There's no time to think when you're grabbing at a chance
Şans yakaladığında düşünmeye vakit yok.
When you push someone to the point of desperation... there's always a chance they'll go looking for help... which could be a problem... unless you're the one providing the help.
Birini umutsuzluğa zorladığınızda,... yardım arayışına girmeleri için daima bir şans vardır,... ki bu bir sorun olabilir. Tabii, yardımı sağlayan siz olmadıkça.
Oh, just leave it right there when you're done.
Bittiyse oraya bırak.
Call when you're there.
Gidince ara.
And when you're out there, don't worry, they will be staring at you, they will be staring at me.
Ve dışarı çıktığınızda endişelenmeyin, size değil bana bakıyor olacaklar.
See, there's only one thing you can count on when you're dealing with T-Bag.
T-bag'le anlaşma yaptığında, aklında bulundurman gereken tek şey var...
When you need one, they're never there, and when you don't want to see one there they are, bothering you
İhtiyacın olduğu zaman bir tane bile bulamazsın, ve görmek istemediğin zaman, her yerde biterler, ve seni rahatsız ederler.
It's not fun when you're hanging out there in the wind and there's a dude behind a laptop cracking jokes.
Sen dışarıda rüzgarın altındayken laptopun başındaki adamın şakalar yapması pek de iyi gelmiyormuş, değil mi?
You have to when you're there.
- Pek bira içmiyorum. Oraya gidince içmek şart.
He's hard enough to understand even when you're there.
- Orada olsanız bile ne dedikleri zor anlaşılıyor zaten.
Well, when you got something to come home to... Makes you think real hard about what you're doing out there.
Eve geldiğinde seni bekleyen birileri varsa dışarıda yaptığın şeyin zor olmadığını düşünürsün.
Okay. You're going in there with this guy when you know nothing about him?
Hakkında neredeyse hiç bir şey bilmediğin halde,
The fact of the matter is it's pretty damn hard playing football when you've got nobody out there appreciating the effort that you're putting into it.
Meselenin aslı orada kimse yokken futbol oynamak feci biçimde zor. Verdiğiniz çabayı takdir edenler.
But there's some deep part of you that when you find you're wrong about the most important decisions you've made, you get insecure and you just retrench.
Ama içinde bir yerde verdiğin en önemli kararın yanlış olduğunu anladığında kendine güvensiz ve kırpılmış oluyorsun.
When you're faced with an overwhelming, life-threatening crisis, as in the Titanic being hit by an iceberg, and you happen to be aware before anybody else is that the ship is gonna sink and there aren't enough lifeboats
Ne zaman karşı konulmaz hayatı tehdit eden bir krizle karşılaşsan, buzdağına çarpan Titanik örneğindeki gibi, ve diğer insanlardan önce bunu fark ettiysen, geminin batacağını, yeteri kadar cankurtaran botu olmadığını ve sen cankurtaran botu yapmayı biliyorsan ve bununla daha önce de başa çıkmışsan.
Not when you're over there sleeping in your lambskin condom. Oh, you should talk.
Sen orada, kuzuderisi kılıfının içinde uyuyorken sevmiyorum.
Well, it's really hard if you haven't been there, how babies get when they're overtired.
Oradan göründüğü kadar kolay değil, bebekler yorulduğunda neler olduğu..
You know how sometimes when you're drunk, you think you see your daughter's dead date rapist standing there with a string of lights around his neck?
Sarhoşken, kızınızın ölmüş, tecavüzcü sevgilisini boynunda ışıklar sarılmış vaziyette gördüğünüzü sandığınız olur mu? Olmaz mı?
You're always there when I'm in pain.
Acı çektiğim zaman hep yanımdasın.
Come to the warehouse, when you're done there. lt's important.
İşin bitince depoya gel. Önemli.
- I understand that there are times when you're uninspired.
- Anlıyorum, ilham gelmediği zamanlar vardır.
There comes a time when you got to choose which side you're on.
Hangi tarafı seçeceğine karar verme vaktin geldi.
I made it clear that I wanted you to focus on the Lornach case. You're never there when you're needed.
Senden net bir şekilde Lornach davasına odaklanmanı istemiştim.
When you're being tortured, there's no end in sight, except giving them what they want.
İşkenceye uğrarken görünen tek son işkenceciye istediğini vermektir.
Well, Rallo, when you're older, there are things that...
Bak, Rallo, büyüdüğün zaman bazı şeyler değişmeye...
And yet, when they're not having it, it's usually a sign that there's a problem, isn't it? - You asked me to help, Cooper.
Yine de seks yoksa bu genelde bir sorunun işaretidir, değil mi?
- Because when it happened to me, there was no one around to talk to me about it after. If you're gonna survive as a doctor, you have to stop trying to change things you can't change.
Bir doktor olarak ayakta kalmak istiyorsan değiştiremeyeceğin şeyleri değiştirmeye çalışmaktan vazgeçmelisin.
When you're extremely hungry here, press right there
Çok acıktığın zaman, kulaklarının burasına bastır.
They never sense to run or fly while You know, when the fire runs out there're just five birds remained.
Yangın sona erdiğinde ise sadece beş kuş hayatta kalmış.
When you're there, I want to die.
Oradan olmandansa, ölürüm daha iyi.
But when you're not there, there is nothing for her to do.
Ama siz yokken, yapacağı hiçbir şey yok.
And there's none of that terrible fuss about me going into your room... when you're not in there.
Odana girmeme ses de çıkarmıyor. Tabii sen orada değilsen.
You feel like you're the only person left in the world when you're out there.
Oradayken kendini dünyada kalan tek kişiymiş gibi hissedersin.
- So, for the next two days you're gonna be where I tell you to be when I tell you to be there?
Peki, önümüzdeki iki gün boyunca ne zaman nerede olmanı söylersem, orada olacak mısın? Evet.
So when you're standing there tomorrow in your new suit and tie... I want you to look around.
O yüzden, yarın yeni takımını giyip oraya gittiğinde etrafına bakmanı istiyorum.
If those clapped-out FTLs go down when you're out there, you're gonna get mighty hungry waiting for the SAR birds to find you.
Döküntü İ.Ö.H. sürücüleriniz dışarıdayken bozulursa arama kurtarma kuşları sizi bulana kadar çok acıkabilirsiniz.
When you're successful, there are always people who will tear you down.
Başarılı olduğun zaman her zaman seni yıkmak isteyen insanlar olacaktır.
Is there ever a moment when you're not stuffing that thing?
O şeyi atıştırmadığın bir an olacak mı?
You're never here, so it'd be stupid for me to crash on the couch when there is a perfectly good, empty bed right there.
Sen hiç eve gelmiyorsun. Ben de, burada boş yatak varken kanepede yatmamın aptalca olacağını düşündüm.
You told me to go only when you're not there.
Bana sadece ben yokken orda olmamı söylemiştiniz.
There's something to be said for all the cool stuff you get to do when you're a kid.
Çocukken yapmaya başladığın tüm güzel şeyler için söylenecek bir şeyler vardır.
Yeah, no, this is difficult to do when you're sitting there blatantly ignoring me.
Yo, hayır, orda oturup bariz bi şekilde beni umursamazken bunu yapmak çok zor.
Your time is coming, pooch. And I promise I'll be there when you're finally stiff.
Vakti geldiğinde söz veriyorum ki sen geberirken yanı başında olacağım.
Remember, when your wings are weak your spirits done and you've flown as far as you can you're halfway there!
Unutmayın, kanatlarınız zayıf düşüp canınız çıktığında ve uçabildiğiniz kadar uçtuğunuzda yolu yarılamış olacaksınız!
When you're on a juice fast, there's always something.
Perhiz yaparken mutlaka önünüze birşeyler çıkar.
I'm sure that when you're out there in the city with all your hoity-toity rich friends, I bet you can throw'em back with the best of'em.
Eminim şehirde o zengin züppe arkadaşlarından en iyisini cebinden çıkarırsın.
when you're gone 25
when you're ready 256
when you're right 37
when you're done 105
when you're a kid 24
when you're dead 37
when you're alone 31
when you're 91
when you're married 16
when you're young 31
when you're ready 256
when you're right 37
when you're done 105
when you're a kid 24
when you're dead 37
when you're alone 31
when you're 91
when you're married 16
when you're young 31
when you're here 16
when you're older 32
when you're with me 16
when you're in love 21
when you're finished 34
when you're burned 80
you're there 132
therese 78
there 14012
theresa 292
when you're older 32
when you're with me 16
when you're in love 21
when you're finished 34
when you're burned 80
you're there 132
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22