You must have Çeviri Türkçe
11,711 parallel translation
I have places to be, you have to die, but I know you must have questions, so...
Benim gitmem gerekiyor, senin ölmen gerekiyor. Ama soracak soruların olmalı yani... Pederler.
You must have one.
Bir tane olması lazım.
You must have someone else you could ask.
İsteyebileceğin birileri olmalı.
For you to get this close, you must have friends, informants, collaborators, inside my organization.
Örgütümde, arkadaşların olmalı, muhbirlerin, işbirlikçilerin.
You must have a little Irish in you.
Sende de biraz İrlandalılık olmalı.
You must have... you stole that clay pot, with the ashes.
Şüphelenmiş olmalısın, kül dolu kabı çaldın.
You must have been pretty upset, losing a job out of nowhere like that.
Durup dururken böyle güzel bir işi kaybetmene kızmış olmalısın.
You must have some Stella on you.
- Üzerinde Stella kalmış olmalı.
You must have big plans today.
Bugün için büyük planların olmalı.
You must have a drink every now and then.
Önce ve şimdi alkol alıyor olmalısın.
You must have made someone very happy.
Birini çok mutlu etmiş olmalısınız.
You must have pissed off a lot of people.
Birilerini fena kızdırmış olmalısın.
You must have hated it, the pomp and circumstance.
Bu resmi seremoniden nefret etmiş olmalısın.
I mean, you must have felt so alone.
Çok yalnız hissetmiş olmalısın.
You must have a good reason to go home.
Eve gitmek için güzel bir sebebin olmalı.
You must have caught a lot of hell from your parents, huh?
Ailen çok üstüne gelmiştir, değil mi?
You must have loved your Grimm.
Grimm'ini çok sevmiş olmalısın.
A code you must have forgotten, otherwise you wouldn't have been up all night drinking gin and having illicit sex with the future King of England.
Eğer bunu unutursan kolayca unutursan, tüm gece cin içip, gelecekteki İngiltere Kralı ile, yasak bir seks yapmış olursun.
You must have really missed me.
Beni hakikaten özlemiş olmalısın.
Right, look, you must have done something right, both of you, since... Molly did lose all that weight.
Bakın, Molly kilo verdiğine göre bir şeyleri doğru yapmışsınız demektir.
Right, so you must have thought about your work.
- Tamam. O zaman işini düşünmüş olmalısın.
You must have been a hell of a street fighter when you were younger.
Sen daha bir çocukken sokak dövüşçüsü olmalıymışsın.
I know you must have a thousand questions, but you cannot- - cannot ever speak about this when Henry or anyone else is around.
Binlerce sorun vardır kesin ama bu konuyu Henry'nin ya da başkasının yanında asla ve katiyen konuşamazsın.
Look, I know it must be awkward, but you need the group as much as he does, and, well, honestly, we'd rather have you there than...
Ne kadar garip olduğunu biliyorum ama onun kadar senin de toplantılara ihtiyacın var. Ve doğrusu seni orada görmeyi...
Must have been tough for you.
Senin için zor olmuş olmalı.
I'll have my inside man stall, but you must hurry, my friend.
İçerideki adamım oyalar ama acele etmelisin dostum.
I think this Liberty Rail thing must have you by the balls.
Bu Liberty Demiryolları meselesi seni çok sıkıştırmış olmalı.
I must say, Miss Diallo, your tale of woe shows you to have great virtue.
Bayan Diallo ıstırap hikâyenizin büyük erdeminizi gösterdiğini söylemeliyim.
It's that teleological bullshit they used to teach us in school where you're walking through a desert and you see a watch in the sand, and it has all these intricate gears and shifts and beautiful engraving... And anything that, uh, beautiful and perfect must have been built by somebody.
Küçükken okulda öğretilen teolojik bir saçmalık işte,... çölde yürürken, kumların arasında bir saat buluyorsun diyelim,... çarkları, dişlileri, üzerindeki oyması çok karmaşık bir şekilde tasarlanmış,... her parçası öyle güzel ve kusursuz ki birisi tarafından yapılmış olmalı.
Must have killed you not to just pick the lock.
Kilidi maymuncukla açmamak seni kahretmiş olmalı.
Coop, I must confess, I have overheard what you two saying across me, and if you want me to leave, I understand.
Coop, itiraf edeyim, karşımda söylediklerine kulak misafiri oldum ve gitmemi istersen anlarım.
But you have such a lean back, it must've been so hard on you.
Ama senin sırtın zayıftır, senin için zor olmuş olmalı.
I must warn you, your phones have been bugged,
Telefonlarınızın da dinleniyor olabileceğini bilmenizi isterim.
Listen, Puccio... you must know that both Contempomi and Díaz have already testified against you.
Bak Puccio. Díaz ile Contepomi'den oldukları gibi senden de şikayetçi oldular.
You have any idea what a man must endure who lives such a life?
Böyle bir hayatı sürdüren bir adamın nelere dayanması gerektiği hakkında bir fikrin var mı?
- You really must have nothing else to do.
- Gerçekten de yapacak başka bir işin yokmuş.
At this time, we want to ensure Sophie's wellbeing and are willing to fully cooperate with you, but in order to do so, we must have proof of life and an open channel of communication.
Şu aşamada Sophie'nin iyiliğini istiyoruz ve tam bir işbirliği yapmaya hazırız. Ama bunun için yaşadığını gösteren bir kanıt ve iletişim için açık bir kanal gerekiyor.
"Call it beginner's luck or a higher authority lending his blessing, but I have learned of something that you must know right away, for I fear for our cause should it come to pass."
İster acemi şansı de ister Tanrı yardım etmiş de ama senin de derhâl öğrenmen gereken bir şeyi korkarım sebebimiz beklenmedik bir noktaya getireceği bir şey duydum.
All right, that security officer must have started typing as soon as you left.
Pekâlâ, o güvenlik görevlisi siz gittikten hemen sonra yazmaya başlamış olmalı.
Whatever you did must have worked.
Her ne yaptıysanız işe yaramış anlaşılan.
Well, you look unhappy so I must have done something wrong.
Böyle mutsuz göründüğüne göre bir şeyi yanlış yapmış olmalıyım.
"This lets you know how long you have " before they must reach the hospital. However... "
"Bu sayede onları hastaneye götürmeden... önce ne kadar zamanınız kaldığını bileceksiniz" "Fakat her hasar aldıklarında zamanlayıcıdan... 10 saniye düşecek."
Must've been nice to have him right there beside you.
... onu yanına alman güzel olmuş olmalı.
Someone must have seen you at the office or at Martin's corner.
Birisi seni görmüş olmalı büroda veya Martin'in orada.
This must have been awful for you.
Senin için korkunç olmalı.
Then I must have saved you for a good reason.
O zaman seni iyi bir sebepten dolayı kurtarmış olmalıyım.
If you think we're actually gonna... make a deal with the devil, then just to save our own lives you must not have met any Librarians.
Seninle anlaşma yapacağımızı sanıyorsan... Daha önce hiç Kütüphaneci'yle tanışmamışsın demektir.
- I have broken my Utrom vow not to intervene in earthly matters, but I must warn you, the Triceratons are coming.
Utrom yeminimi dünyanın işlerine aracılık etmek için bozmadım. Ama sizi uyarmak zorundayım. Triceraton'lar geliyor.
Well, you know who else must have a fanciful imagination?
Başka kimin harika bir hayal gücü vardı biliyor musun?
Paige, I know you must have so many questions.
Paige, aklında bir sürü soru olduğunu biliyorum.
The way you disappeared the other night, I thought I must have dreamed you up.
Geçen gece ortadan kaybolduktan sonra seni bir daha hayallerimde görürüm sanıyordum.
you must be tired 132
you mustn't 153
you mustn't worry 18
you must be joking 157
you must be careful 40
you must be proud 26
you must be busy 17
you must be kidding 67
you must understand 119
you must be hungry 125
you mustn't 153
you mustn't worry 18
you must be joking 157
you must be careful 40
you must be proud 26
you must be busy 17
you must be kidding 67
you must understand 119
you must be hungry 125