Açık konuşmak gerekirse Çeviri İngilizce
337 parallel translation
Ama, Dr. Gogol, açık konuşmak gerekirse size Stephen hakkında bir şeyler sormak için gelmiştim.
But, Dr. Gogol, quite frankly, I asked you to come here to talk about Stephen.
Açık konuşmak gerekirse böyle eğlencelerin zamanı mı şimdi?
I mean, frankly is this a time for frivolity?
Hem açık konuşmak gerekirse... bombalar atılmaya başladığında, ne bu kentte... ne de bir başka kentte olmak istiyorum.
And another thing, frankly I don't want to be within 1,000 miles of that city or any other city when they start dropping those bombs.
Senin sorunun Holland, açık konuşmak gerekirse yeterince hırslı olmaman.
The trouble with you, Holland, if I may speak frankly, Is that you haven't enough ambition.
Şahsen, canım, açık konuşmak gerekirse, ben Ernest adından pek hoşlanmıyorum.
Personally, darling, to speak quite candidly... I don't much care about the name of Ernest.
Evet, çok açık konuşmak gerekirse Cecily, senin 42 yaşında olmanı ve yaşına göre sıradan görünmeni dilerdim.
Well, to speak with perfect candor, Cecily... I wish you were fully forty-two... and more than usually plain for your age.
Açık konuşmak gerekirse Bay Jessup, Boynunuzu ipten kurtarmakla pek ilgilenmiyorum.
To be very blunt Mr. Jessup, I'm not particularly interested in saving your neck.
Şey, açık konuşmak gerekirse, Anne'den bahsediyordum.
Well, to be frank, I was speaking of Anne.
Peder, açık konuşmak gerekirse, pek dindar sayılmam.
Well, Father, to tell you the truth, I'm not very religious.
Açık konuşmak gerekirse aileden değilsin.
You're not a member of it, are you, strictly speaking?
Açık konuşmak gerekirse, Eğer önümüzdeki hafta kongrede Johnny'nin ismi teklif edilirse... Onun önünü kesmeye çalışır mısın?
To put it as simply as possible, if Johnny's name were proposed at the convention next week, would you attempt to block him?
Açık konuşmak gerekirse... daha iyisini bulabilirsiniz.
But to be honest, there are better brains out there.
Açık konuşmak gerekirse, takatim tükendi.
Frankly, I'm tired out.
- Açık konuşmak gerekirse Cannes.
- Cannes, to be exact.
Daha açık konuşmak gerekirse, paravan bir hikayeye karşı olmanız üsde bir salgın olduğu yolunda söylentiler doğmasına yol açtı.
More specifically, your opposition to the cover story created to give the impression of an epidemic at the base.
Açık konuşmak gerekirse sorununuz koca burnunuz.
Yes, to be absolutely blunt You're worried about your enormous hooter.
Açık konuşmak gerekirse, sen de pissin.
To be honest, you're not clean either.
Açık konuşmak gerekirse, beni bu davadan alıyorlar.
I'm going to have to tell you the truth. The department took me off the case.
Açık konuşmak gerekirse galiba karanlıktan korkuyor.
To tell you the truth I think he's afraid of the dark.
Açık konuşmak gerekirse, ben de eğilip almazdım.
To tell you the truth, I wouldn't have picked it up, either.
Yaptığımız yardımlar açık konuşmak gerekirse, tarafsız bir ülkenin yapmayacağı şeylerdi.
e to initiate immediately actions that were not neutral, of the point of view of the literal interpretation.
Açık konuşmak gerekirse... pencereden düşmüş olması pek olası değil.
And speaking plainly, Mrs. MacNeil it isn't likely he would fall from a window.
Açık konuşmak gerekirse general, insanın sizinle bunca yıl birlikte olup da içinde bir şeyler hissetmemesi olanaksız.
Well, to be quite frank, brigadier, one can't walk so closely with a chap like you for so long without feeling something deep down inside.
Ama açık konuşmak gerekirse misyoner pozisyonu o kadar da parlak değildi.
To be more demanding, when you were on your back, you could have done better.
Halkın tepkisi iyiydi ama açık konuşmak gerekirse beklediğimiz kadar iyi değildi.
Public response has been good, but, quite frankly, not as good as it should be.
Açık konuşmak gerekirse, satışlarımız dibe vurdu.
Well, to be honest with you, trade's fallin'off something terrible.
Açık konuşmak gerekirse, Helga...
Strictly speaking, Helga...
Açık konuşmak gerekirse, üzerimde büyük bir delikle hem... kötü hisseder hem berbat görünürdüm.
To be perfectly frank, I would look terrible and feel worse with an enormous hole in me.
Açık konuşmak gerekirse çavuş, evde karım ve çocuklarımla olmayı yeğlerdim.
To be quite honest, Sarge, I'd rather be home with the wife and kids.
Açık konuşmak gerekirse... bir din adamı için aç karnına vaaz vermek zor olsa gerek.
It occurred to me it must be difficult for a man of faith to carry the message on an empty stomach, so to speak.
Bu olayda "Nihai Çözüm" benimsendiğinde bunun ortaya çıkmasını sağlayan ya da daha açık konuşmak gerekirse işe bürokrasi karıştığı zaman bu, tarihte bir dönüm noktasıydı.
And, in this respect, what transpired when the "final solution" was... adopted, or, to be more precise, when the bureaucracy moved into it, was a turning point in history.
Açık konuşmak gerekirse Holmes, bu adamı Çingeneler, onu en değerli mallarından mahrum edilmek kastıyla taciz etmiş, onun ceplerini boşaltırlarken de, onun taşıdığı bir fotoğrafı da almışlar.
To put the matter simply, this man was accosted by gypsies intent on depriving him of his most valuable possessions. In the process of picking his pockets, they also bagged a photograph this man was carrying.
Açık konuşmak gerekirse sayın dinleyiciler benim de daha önceden tanımadığım bir grup.
To be honest with you, boys and girls this is one group I'm not familiar with.
Açık konuşmak gerekirse, sana güvenmiyoruz.
Simply speaking, we don't trust you.
Açık konuşmak gerekirse efendim, o kendi çalışım değil.
Strictly speaking, sir, it is not my playing.
Açık konuşmak gerekirse, bu sizin sorununuz değil.
Strictly speaking, it's none of your concern.
Açık konuşmak gerekirse evde, onun gözetiminde daha iyi hissedeceğim.
To be honest I would feel much better back home under her care.
Açık konuşmak gerekirse, koşuyorum!
To be precise, I'm running!
Açık konuşmak gerekirse, bunu istediğimden emin değilim.
To be honest I don't know if I really want it to be.
Açık konuşmak gerekirse, benim için hiç fark etmiyor, bayan Gayley.
To be honest with you, it doesn't make sense to me either, Miss Gayley.
Eğer biri bana birşey söylerse, tabii ki ileteceğim. Aksi için herhangi bir özel ya da mücbir sebep yok. Gerçi oval ofise ulaşıp, başkanın baktığı haritaları,... grafikleri, tabloları görmek de istemezdim açık konuşmak gerekirse.
They're already so extreme in their opposition to power that to go beyond it would be to take off from the planet, so therefore it must be that the presuppositions that are accepted in the liberal media are sacrosanct.
Açık konuşmak gerekirse Bay Perkins, ölmemiş olsa onu çoktan kovmuştum.
Oh, dear me. Quite frankly, Mr Perkins, if he wasn't dead, I'd have him expelled.
Açık konuşmak gerekirse, o, muhalif, diğer öğrencilere karşı aşırı saldırgan... ve dikkatini toplamakta çok zorlanıyor.
Frankly, he's defiant. He's overly aggressive toward the other students and he has a great deal of difficulty paying attention.
Artık barışsever ve anlayışlı bir toplum haline geldik ve açık konuşmak gerekirse, bu durumla başa çıkacak donanımımız yok.
You see, we've become a society of peace-loving and understanding and we are, quite frankly, not equipped to deal with this situation.
Ve açık konuşmak gerekirse, şirketimiz sizin kefaletinizi ödeyemez.
And, frankly, I don't think our bonding company would cover you.
Frasier, açık konuşmak gerekirse boş zamanımı senin nasıl yaşadığını düşünerek geçirmiyorum.
To be frank, I don't spend my idle hours imagining how you live.
Açık konuşmak gerekirse, Sharon en iyisi.
Sharon is the best- -
Açık konuşmak gerekirse, sana sınıf atlattırmaktan pişman oldum.
Frankly, I'm starting to regret skipping you ahead.
Sureté'in bir müfettişi olarak açıkça konuşmak gerekirse, açık olan şeylerin bile kanıtlanması gerekir.
Speaking purely as an inspector of the Sà " retà ©, I'm afraid that even the obvious often needs confirmation.
Daha açık konuşmak gerekirse ;
FRANKLY, I DON'T DIG YOU. I'M USED TO BEVISES WITH BIG DREAMS
Bu kız açıkça konuşmak gerekirse bir hilkat garibesi.
She is, if I may speak frankly, somewhat of a medical oddity.