Diye bir şey yok Çeviri İngilizce
2,632 parallel translation
- Artık biz diye bir şey yok.
This isn't about us anymore.
Kusura bakmayın Şansölye, fakat konu güvenliğiniz olduğunda fazla diye bir şey yok.
With all due respect, Chancellor, where your safety is concerned, there is no such thing as overkill.
Ben ve Wyatt diye bir şey yok.
There is no me and Wyatt.
Biz diye bir şey yok, Bridget.
Who is "we," Bridget?
Hint körisi diye bir şey yok mu?
[Fake Indian accent] There's no such thing as an Indian curry?
Onu yenemeyeceksin diye bir şey yok.
It's not that you can't beat her.
Terapi adamı diye bir şey yok Sam.
There's no type, Sam, and Kelly's right.
- Bu senin kararın ama- - Ama diye bir şey yok.
Well, that's your call, but... but nothing.
Hollanda elması diye bir şey yok.
I mean, Dutch apples... They don't exist.
Hayır, ikimiz diye bir şey yok. Emma benim kızım.
No, there is no "we." Emma is my daughter.
Bu esnada güzel zaman geçiremeyiz diye bir şey yok.
Doesn't mean we can't enjoy ourselves in the meantime.
Şanslı araba kazası diye bir şey yok.
There's no such thing as a lucky car accident!
Tesadüf ya da Karma diye bir şey yok.
That's not coincidence or Karma.
Gidemiyorum diye bir şey yok.
It's not that I can't go.
Vincent, insanlar için Adolphe diye bir şey yok.
Vincent... people have forgotten Adolphe.
Tarafsızlık diye bir şey yok.
Neutrality doesn't exist.
İlk olarak, ikimizin parası diye bir şey yok kendi yerim dediğin şey Hammacher Schlemmer kataloğundaki köpek kulübesiyse 9 bin dolar o.
First of all, it's not our money, and if, by "your place," you mean the doghouse in the Hammacher Schlemmer catalog, that's $ 9,000.
Herkes Vegas'la başa çıkacak diye bir şey yok.
Some people can't handle Vegas.
Senin veya benim diye bir şey yok.
There's no yours or mine.
Artık sorun yok diye bir şey yok.
Nothing's cool anymore.
Ama evlilik anlaşması diye bir şey yok.
But there was no prenup.
"Bu" diye bir şey yok.
There is no "this."
Christopher ve ben diye bir şey yok.
Christopher and I are done.
Net olman gerekiyor çünkü geri dönüş diye bir şey yok.
I need you to be certain... Because there's no turning back.
Artık "biz" diye bir şey yok, Tommy.
You and I are done, Tommy.
Ama mucize diye bir şey yok.
But there aren't miracles.
Hayatım, lanet diye bir şey yok.
Honey, there's no such thing as a curse.
Geri alma diye bir şey yok, küçük insan!
There's no take-backs, you selfish pissant!
Açıkçası, "eğer" diye bir şey yok. Mutlaka soracaktır.
Well, there's no "if." He will ask you.
"Will'in koltuğu" diye bir şey yok.
There is no "Will's seat."
Barbra Landau için bu doğru olabilir ama herkesin hayalleri gerçekleşmeyecek diye bir şey yok.
Yeah, well, that might be the case for Barbra Landau, but not for everyone with dreams that didn't come true.
Ama Bobby Newport, çok yakışıklı ve büyüleyici yani insanlar muhtemelen ona oy verecek çünkü dünyada adalet diye bir şey yok.
But Bobby Newport is super handsome and charming, so that means people will probably vote for him because there's no justice in the world.
Yani, bu kesin olacak diye bir şey yok ama bildiklerim bunlar.
Now, I'm not saying that is gonna happen, but I do know this.
Şimdi diye bir şey yok.
There is no now.
Uygun olmayacak diye bir şey yok.
Not necessarily.
Yanlış diye bir şey yok. Öyle mi?
No such thing as wrong.
Biz diye bir şey yok.
There's no "we."
Bilinçsiz akıl diye bir şey yok, Milton.
There is no unconscious mind, Milton.
- Bence taş, kağıt, makas oynayarak bir performans hazırlarsak... Yani, her zaman ortaya güzel bir şey çıkacak diye bir şey yok.
- But I think that as we go along, it definitely won't come down to rock, paper, scissors, which would be nice.
Devrim diye bir şey yok.
There's no such thing as revolution.
Ömür boyu mutluluk diye bir şey yok.
There's no such thing like lifelong happiness.
Yani teknolojik olarak ileride olan bir medeniyet gelip bizimle sevgiyle el ele tutuşacak diye bir şey yok, üstelik bu dünya dışı medeniyetin çok tehlikeli olabilmesi söz konusu.
So it's not the case that technological advancement necessarily is - - comes hand in hand with altruism, and it's possible that an alien civilization could actually be quite dangerous.
Bak, Rebecca ve ben diye bir şey yok artık.
Look, Rebecca and I are done.
Bundan böyle oyunda yeniden canlanma diye bir şey yok.
There is no longer any way to revive someone within the game.
- Bir şey yok. Sadece diye sizinle arkadaş olmak istiyorlarsa, demek ki gerçek arkadaşlarınız değil onlar.
- If kids want to be your friend just because you're living in a big house, then they really ain't your friend at all.
Yok, idrarını başkasınınkiyle karıştırmayalım diye buraya bir şey yazmam lazım.
Oh, so you can call the cops? Nah, I just need anything really, so we don't mix up your pee with somebody else's.
Yani yapmak istediğim bir şey varsa, ve bu beni ileri bir noktaya götürecekse benim için hayır diye bir cevap yok.
"and move my family out the ghetto." So, if that's what I want to do, then it's going to keep me going, so there's no "no" for an answer.
Sahtekârlık diye bir şey yok.
There's no fraud.
Sirf ben salagim diye, herkes öyle olacak diye bir sey yok.
Hey, just because I was an idiot doesn't mean everybody will be.
Ababuo, bilgin olsun diye söylüyorum ne Neşe'yle benim aramda ne de paketlerimizin arasında bir şey olup bittiği yok.
Ababuo, just so you know, there ain't nothing going on between me and Joy and any of our packages, okay?
Değişen bir şey yok ama Laurel, Dani gitti diye ameliyat olmamalısın.
That hasn't changed. But, Laurel, you can't have the surgery because Dani left you.