Günahkâr Çeviri İngilizce
543 parallel translation
Bir günahkâr doğruca kazanlardan birinin altında yanmakta olan ateşe atılıyor.
A sinner is thrown straight into the fire burning under one of the cauldrons.
Günahkâr düşüncelerim var. "
My thoughts are sinful. "
"Günahkâr vücudunla, zavallı ruhuna kırbaç ve duayla şifa vereceğim."
"I'll whip your sinful body and your poor soul, into faith healing."
Günahkâr ve azize.
The sinner and the saint.
Ve sen de günahkâr değilsin.
And you're not a sinner.
Yani, kedini alırsın ve geceyarısından biraz önce mezarlıkta, daha önceden günahkâr birinin gömülmüş olduğu bir yere gidersin.
Why, you take your cat and along about midnight you go get in the graveyard where somebody wicked's been buried.
Horse Williams'ın yeterince günahkâr olduğuna emin misin?
Horse Williams, suppose he's wicked enough?
O, buralardaki en günahkâr adamdır. Benim babam kasabadan gittiğinden beri!
He's the wickedest man in these parts... since my pa got run out of town.
Bunlar günahkâr sözler.
Them's sinful words.
Tanrı eskiden nasıl azılı bir günahkâr olduğumu biliyor.
The Lord knows what a powerful sinner I was.
Tüm dünyadaki en günahkâr adamdım herhalde.
I guess I was about the most sinningest man in the whole world.
Hazır elin değmişken, Dude'dan bahsedebilirsin çünkü evin en günahkârı odur.
Well, while you're at it, you might... You might mention Dude because he's the most sinningest in the family.
Dude gibi bir günahkâr için o dua çok kısa geldi.
That seems to me like a darn short prayer for a sinner like Dude.
Bilirsin, iflah olmaz günahkârın tekiydim.
You know what a powerful sinner I've been.
Bilirsin, buradan Savannah'ya kadar benden büyük günahkâr yoktu.
You know there ain't been no bigger sinner than me between here and Savannah.
Fort Holland'daki kadının günahkâr olduğunu söyledim ve onu zombiye çevirmesini istedim.
I told him the woman at Fort Holland was evil... and asked him to make her a zombie.
O günahkâr bir kadındı ve hayattayken de ölüydü.
The woman was a wicked woman... and she was dead in her own life.
Anne, ben günahkâr oldum.
Mother, I have sinned.
Hikâyesi hepimizi derinden yaralamalı çünkü bir günahkâr olarak hatalarına rağmen onu Tanrı yargılayacak.
Her story should hurt us deeply, because in spite of her faults, being a sinner and what not, she has been judged by God.
Ulu Tanrım, bu günahkârı... bağışla sen.
Lord be merciful to him, a sinner.
Bir azize, bir günahkâr, bir yılan ve bir ceylan.
Saint, sinner, snake and gazelle.
Seni adi, günahkâr hırsız!
You dirty, sacrilegious thief!
Adam bana adi, günahkâr hırsız dedi, beni kavradı.
Well, he called me a dirty, sacrilegious thief, and he grabbed me.
Ben de günahkârım.
I'm a sinner myself.
Ruhunu günahlardan arındır, ey günahkâr!
Purify your soul, sinner.
# Günahkâr insanoğlunun gözü göremese de görkemini ; #
Though the eye of sinful man thy glory may not see.
Zavallı bir günahkâr, ölüm anında bize korkunç bir sırrını ifşa etti.
On the point of death, a poor sinner wished to disclose a dreadful secret to us.
Bu tatsız yolu seçmektense memnuniyetle geri dönüp... mutlu bir günahkâr olarak yaşardım.
I'd do much better to turn back and be a cheerful sinner than go on in this dreary way.
Boston'da günahkâr olmadığı için mi?
There aren't any sinners in Boston?
Başarılı bir günahkârın günah yüzünden mutsuz olması pek alışılmadık bir şey de.
It's just so unusual for a successful sinner to be unhappy about sin.
Günahkâr olmayanların da sorunları olabileceği geldi aklıma.
Maybe non-sinners also have problems.
Günahkâr olduğuma inanmıyor musun?
You don't believe I'm a sinner.
Hayatımda gördüğüm en büyük günahkâr olduğunuza inanmaya hazırım.
I'm prepared to believe you're the biggest sinner I've ever met in my life.
- Dedim ya, ben mutsuz bir günahkârım.
- I told you, I'm an unhappy sinner.
O toplantıya en az bir düzine halis günahkâr getirmeyi garanti ediyorum.
I guarantee to supply that meeting with one dozen genuine sinners.
Borç senedi. En az bir düzine halis günahkâr teslim edeceğime dair.
My IOU for one dozen genuine sinners delivered as described.
Ruhları kurtarılacak en az bir düzine halis günahkâr.
One dozen genuine sinners ready for salvation.
Buradan çıktığında üzgün olmanın nedenini kötü yürekli bir günahkârın, saf ve temiz bir genç hanıma...
I don't want you to walk out of this room thinking you're upset because some black-hearted sinner made advances...
Şu anda burada günahkâr bir düşünce varsa senden kaynaklanıyor, benden değil.
Any sinful thoughts present in this room at this time come out of you, doll, not me.
- Kardeş Sky Masterson, eski bir günahkâr.
- Brother Sky Masterson. Former sinner.
General Cartwright size şahsen en az bir düzine halis günahkâr garanti edecek durumdayım.
General Cartwright, I am in a position to guarantee you personally at least one dozen genuine sinners.
Bir günahkâr bir iki saatlik yardımla nasıl kurtulabilir ki?
How can a sinner hope to be saved by an hour of help when for the rest of the 24
Hatırlatmak istedim bu gece en az 12 günahkâr getireceğime söz vermiştim.
I just wanna remind you. You hold my marker for 12 or more sinners by midnight tonight.
O toplantıya birkaç günahkâr getireceğime söz verdim.
I promised to supply that meeting with some sinners.
Şubelerimizin hiçbirinde bu kadar çok sayıda kötü görünüşlü günahkârın bir araya toplandığını görmemiştim.
I have rarely attended a meeting in any of our branches which could boast of so many evil-Iooking sinners.
İşte bir günahkâr.
Look, a sinner!
Her fani ameline bakıp kendini günahkâr bulana kadar soru sormamalı.
Question not a man until thee has examined his actions and found them sinful.
Günahkâr, Tanrı uğruna haftanın her günü seninle savaşacağım!
Sinner, I'll fight you every day in the week for God and twice on Sundays!
Önemli olan, günahkârımız günah çıkarıyor ve kurtarılıyor.
The point is, our sinner does confess, and he is saved.
Beş dakikada günahkâr bir hayattan kurtulmak mı?
To be saved from a lifetime of sin in five minutes?
Ama eğer günahkâr Jim'i kurtarabileceksen, senden bunu yapmanı istiyorum.
But if you can save sinner Jim... I'd like for you to do it.